Azerbaycan ordusu hızla ilerliyor. Sizce Azerbaycan Ermenistan karşısındaki ilerleyişini SİHA üstünlüğüne mi borçlu? Bu ilerlemede tek faktör SİHA’lar mı?
Yok değil tabii ki. 94’e kadar bir savaş vardı Karabağ’da. Bu savaş 1994’te Ermenistan’ın kesin zaferiyle sonuçlandı ve ateşkes imzalandı. O tarihten beri barış, çeşitli ortamlarda müzakere edildi. Fakat herhangi bir silahlı çatışmanın taraflarından biri ezici bir askeri zafer kazandığı zaman, müzakere masasına oturduğunda taviz vermek istemiyor. Bu konunun kangren olmasının nedeni, Ermenistan’ın masada hiç taviz vermemesiydi. Konuyu ikiye ayırmak lazım bir Karabağ’ın kendisi yani 150 bin Ermeni’nin yaşadığı ve nüfusun yüzde 75’inin Ermeni olduğu bölgenin özerkliği meselesi. İkincisi de Karabağ’ın etrafında çoğunluğu Azeri olan işgal altındaki topraklar.
Karabağ’daki Ermenilerin büyük bir bölümünün Stalin döneminde yerleştirildiği söyleniyor?
Yok bu iddialar doğru değil. Ermeniler uzun süredir oradalar. Bir ara Hürriyet gazetesi de bu iddialarla paralellik arz eden bir yazıyı manşetine taşımıştı, bir asırlık kanlı miras diye. Karabağ’da Ermeniler uzun zamandır varlar ve varlıkları da iskan yoluyla gerçekleşmiş değil. Sovyetler Birliği içerisinde bu bölge otonomdu. Şayet sınırlar çizildiğinde Stalin bir tarafa haksızlık yaptıysa o taraf Ermeniler olmuştur. Ermenistan’a ben çok gittim, tamamen dağlık ve küçük bir bölgeyi vermişler, verimsiz topraklar, tarıma çok müsait değil. Ermenistan sınırlarının dışında kalan Ermeni topluluklar var Kafkasya’da. Azerbaycan’da, Karabağ’da ve Gürcistan’da Ermeniler var aynı şekilde.
Peki niye şimdi başladı bu çatışmalar?
Bunun birkaç nedeni var. En önemli nedeni, Ermenilerin masada asla tavize yanaşmamaları. “Karabağ’ı bana vereceksin, bir de Karabağ’la Ermenistan arasında kalan Kelbecer ve Laçin bölgelerini bana verirsen diğer işgal ettiğim beş bölgeyi sana veririm” diyordu. Bunu Azerbaycan’da hiçbir siyasi iktidarın kabul etmesi mümkün değil. Bu, Azerbaycan için mutlak hezimet ve Sevr Anlaşması gibi bir şeydi. Bu durum Bakü tarafında askeri çözüm dışında başka bir çözümün mümkün olmadığı algısını oluşturdu. Birinci nedeni bu.
İkincisi ise, şu anda Azerbaycan son on yıldır petrol ve doğal gazdan büyük gelir elde ediyor. Bakü bu gelirlerin bir kısmını askeri alana ve teknolojiye yatırdı. Karşılığında ise Ermenistan’ın 2.5 milyon civarında nüfusu var ve ekonomik olarak çok zayıf. Ülke neredeyse diasporadan gelen yardım ve yatırımlarla dönüyor. Ve bu yüzden Ermenistan, ordusuna yatırım yapamadı.
Üçüncü neden ABD seçimleri. ABD seçimle meşgul ve Azeri-Ermeni çatışmasıyla ilgilenecek durumu yok. Hakikaten de hiçbir tepki gelmiyor Amerika’dan. Tam böyle bir zamanda bu harekâtı başlattı Azerbaycan.
Dördüncüsü ise İsrail ve Türkiye’den aldıkları SİHA’lar. Bir uluslararası ilişkilerci olarak şunu söylemek isterim, Azerbaycan bunun denemesini 2016’da yaptı aslında. Küçük bir çatışma oldu orada ve Bakü yönetimi SİHA’ların gücünü gördü. Ermenistan bunu gördü ama aradan geçen dört sene zarfında hiçbir şey yapmadı. Açık söyleyeyim, Ermenistan’ın tüm devlet yetkilileri ve askeri komutanları istifa etmeli bana göre. Askeri anlamda bugün yaşadıkları hezimet büyük bir aymazlığın sonucunda geldi. Şimdi buna kılıf uydurmaya çalışıyorlar.
Söylediğinize göre Karabağ işgali Azerbaycan tarafı için asla kabul edilemez, uluslararası toplum da zaten burayı işgal olarak görüyor. Peki Ermenistan bu irrasyonel tutumunu neden sürdürüyor?
Bu, güzel ve can alıcı bir soru. Bunun tek açıklaması var: Ermeni milliyetçiliği. Bu, dünyadaki fundamentalist milliyetçiliklerden biri ve İsrail milliyetçiliğine ve siyonizme benzetiyorum biraz ben. Din ve mezheple de iç içe geçmiş bir milliyetçilik, buna İsrailli bir akademisyen Oren Yiftachel “etnokrasi” diyor.
Katliam, vs. gibi geçmişte yaşanan mağduriyetlere dayanan, bu tür tarihlerin beslediği ve şekillendirdiği bir milliyetçilik mi?
Daha da ötesi var bunun. Kendilerini ilk Hıristiyan devlet olarak kabul ediyorlar. Hatta bunu Ermeni kimliğinin dinle ve milliyetçiliğin iç içe geçtiği ve sentezlendiği, mitolojik bir boyutu olan milliyetçilik olarak da tanımlayabiliriz. Biraz o yüzden akademik literatürde İsrail ve Yahudi milliyetçiliğine benzetiliyor, biraz seçilmiş bir toplum olma duygusu var. Ağrı dağı üzerinden kendilerini Nuh’un çocuklarına dayandırma. Yakın zamana gelirsek seçilmiş bir ulusun -kendilerini öyle görüyorlar- yaşadığı topraklardan sürülmesi. Tabii tarihsel mağduriyet ve katliam anlatısıyla da sentezlenmiş, zehirleyici bir iklim oluşumuna oldukça yatkın bir kavrayış biçimi. Ermenistan’a gittiğimde orada akademisyen ve aydınlarla görüştüm, “bizim bu savaşı kaybetmemize imkân yok, çünkü askeri anlamda çok güçlüyüz, 94’te ciddi bir zafer kazandık, Azerbaycan tekrar savaş başlatırsa bu kez Bakü’yü alırız” diyorlardı.
Ermenistan Azerbaycan ordusundaki dönüşümü ve Bakü yönetiminin Türkiye ve İsrail’le ilişkilerini tam kavrayamadı galiba.
Evet katılıyorum, bir de 90’lı yıllardaki askeri zafer, Erivan yönetici elitinin gözünü kör etti. Ama içlerinde bunun geldiğini görenler de vardı. Mesela 90’lardaki Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan, “biz 2.5 milyonluk bir ülkeyiz, bizim Türklerle Azerilerle barış yapmamız lazım” demişti. Zira o, Batı’da 80 milyonluk Türkiye, Doğu’da 10 milyonluk Azerbaycan var. Güneyindeki İran’da da milyonlarca Azeri yaşıyor, bütün bu manzarayı görmüş ve barıştan yana tavır koymuştu.
Ama bu düşüncesini Ermeni siyasi elitlerine kabul ettiremedi galiba….
Kesinlikle. Adamı istifa ettirdiler. Çünkü Ermenistan’da 90’lı yıllarda yönetim peyderpey Karabağ Ermenilerinin eline geçti. Erivan’a gittiğimde aklı başında Ermeni aydınları, “Biz Karabağ’ı kazandık, Ermenistan'ı kaybettik” diyorlardı. Çünkü Karabağ’ı kazanınca Karabağ Ermenileri, Erivan’da yönetime el koydular. Her şeyi onlar belirlemeye başladılar. Bakın Ermenistan’ın eski Devlet Başkanı Koçaryan, Karabağ Ermenisi ve Sovyet Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşıydı. Ondan sonra gelen Sarkisyan da Karabağ doğumlu.
Şöyle bir Ermenistan düşünün: Denizle sınırı yok, sınırlarının yüzde 85’i kapalı, böyle bir ülke ekonomik olarak nasıl ayakta durabilir? Petrosyan bugünleri 1990’larda gördü. Daha bir ay önce ona çok yakın bir isim Jirair Libaridian Ermeni yönetiminin ateşle oynadığını vurgulayan çok esaslı bir yazı kaleme aldı. Ama dinlemediler bu sesleri.
Bir İran bir de Gürcistan’la sınırı açık galiba….
İran’la sınır 40 km., ufacık bir sınır ve Erivan’dan oraya 8-10 saatte zor gidiyorsunuz, çünkü yollar hep dağların arasından geçiyor. Çok da açık bir sınır sayılmaz. Öte yandan İran’ın ekonomik durumu da malum, o da ambargo altında. Oradan da Ermenistan’a öyle pek mal falan gelmiyor. Bir Gürcistan sınırı açık o da sürekli Rusya’yla kapışıyor, içerisi stabil değil, ekonomisinin gücü belli. Dolayısıyla Ermenistan ekonomisi, Karabağ takıntısı ve milliyetçilik yüzünden çok sıkıntı çekiyor.
Peki sizce Azerbaycan ordusunun bu ilerleyişi nereye kadar sürecek? Bakü, işgal altındaki topraklarının tamamını kurtarabilir mi?
Kafkasya’da neyi incelesek bizim Rusya’ya bakmamız lazım. Rusya burada belirleyici bir aktördür. Ermenistan’da Rus askeri üssü var, Ermenistan ekonomisi tamamen Rusya’nın kontrolünde. Biz buna literatürde “protectorate” diyoruz. Rusya, Erivan yönetiminin hamisi gibi, Erivan da Moskova’nın vassalı. Deminki sorunuzda “neden şimdi?” dediniz ya... Paşinyan 2018’de iktidara geldi. Kendisi Batı yanlısı. Devlet ve ekonomi Rusya’nın kontrolünde ama toplum içinde Batı’yla yakın ilişkileri savunanlar var. Paşinyan iktidara gelince Rusya’da alarm zilleri çalmaya başladı. Zaten Ukrayna ve Beyaz Rusya Kadife Devrimlere sahne olmuştu. Rusya, bir vassalını kaybedeceğini düşündü. Dolayısıyla Rusya, Azerbaycan’ın son askerî operasyonuna sarı ışık yaktı. Peki Rusya’nın planı ne? Şimdi sizin sorunuza geri dönersek Azerbaycan Karabağ’ın tamamını alır mı? Bu, Rusya’nın bütün çıkarlarına aykırı. Karabağ Rusya’nın özellikle Güney Kafkasya’da etkinliğini sürdürmesinin sigortası. Bence Moskova yönetimi, Bakü’nün Karabağ’da Ermenilerin çoğunlukta olmadığı bölgeleri almasına yeşil ışık yakacak ama Karabağ’a dokundurtmayacak. Çünkü Karabağ’a dokunursa bütün bir jeopolitik denge değişmek durumunda kalacak.
Behlül Özkan kimdir?
Behlül Özkan 17 Ağustos 1975’te Eskişehir’de doğdu. 1993’te İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans ve doktora eğitimini ABD’de Tufts Üniversitesi, Fletcher School of Law and Diplomacy’de 2009’da tamamladı. Doktora tezi 2012 yılında Yale Üniversitesi Yayınlarından “Darül İslamdan Türk Vatanına” başlığıyla kitap olarak yayınlandı. 2011 yılından itibaren Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ders vermekte ve halen doçent olarak çalışmaktadır. New York Times, Huffington Post, Birgün gibi yayın organlarında görüş yazıları yayınlanmıştır. Özkan, Soğuk Savaş ve siyasal İslam konularında akademik çalışmalarına devam etmektedir.
Behlül Özkan