Baz etkisi tabiri ekonomide sık kullanılıyor. Şu sıralar biraz daha sık çünkü, bu yıl çok yüksek olan enflasyonun gelecek yıl düşmüş gibi gösteren şey baz etkisi olacak. Bu yıl baz alınırsa, gelecek yıl da fiyatların artacak mecali kalmazsa durumu kurtarmış görünebilirsin. Malum şimdi hayat o kadar pahalı ki 2023’ün enflasyon bu yılla kıyaslanacağı için fiyatlar -inşallah- daha az yükselecek ve bu da işlerin yolunda gittiğini gösterecek. Tablo bir önceki seneden iyi olacak! Sonra gelsin sandık, gelsin oylar…
Hesap bu. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de her zamanki açık sözlülüğüyle ifade ediyor. “Aralık ayından itibaren her ay enflasyonun nasıl düştüğünü hep beraber göreceğiz ve yürüyeceğiz. İşler daha iyi olacak” diyor. Selefinin selefi yüzünden, “bir sonraki ay, bir öncekinden iyi olacak” gibi temennilerin hiç iyi bir itibarı olmasa da Bakan’ın hala kredisi var. Dilediğince kullanabilir. Ancak, resmi hesaba göre yüzde 60’ı, gayrı resmi olana göre 142’yi devirmiş olan enflasyona karşı tek mücadele yöntemi baz etkisine sığınmaksa ahalinin de feverana hakkı var.
Zira enflasyonla mücadele edilmiyor; kah salgın, kah savaş bahanesiyle vakit öldürülüyor. Türkiye ekonomisinin salgından önce krize girdiğini, 128 milyar Dolar rezervin büyük kısmının henüz kimse maske takmazken yakıldığını ıskalayan anlayış enflasyonla mücadele edemez. Dünyada üç-beş puan artan enflasyonu bizim yüzde bilmem kaçla aynı zanneden anlayış da… Elde makbuz makbuz market market zabıta dolaştırarak etiketleri korkutacağını zannedenin ise hiç şansı yok. Hayat pahalılığı komplo teorisi veya propaganda kaldıramayacak kadar gerçektir.
Gelin görün ki kötü gidişi örtbas etmek meselesi ekonomiden ibaret değil. Dış politikada da baz etkisi arayışı var… Aklı başında herkesin “etmeyin, yapmayın” diye yol göstermesine rağmen kavga yapılmadık memleket bırakmayan iktidar, şimdi aradaki meselenin ne olduğuna bakmadan birer birer el sıkıyor. Seçim senesinin öteki bazı, darbe iddialarını unuttuğumuz BAE’yle, her türlü melanetin başı ilan ettiğimiz İsrail’le, bizatihi darbe rejimi olan Mısır’la ve en nihayet Kaşıkçı cinayeti dosyasını hediye ettiğimiz Suudi Arabistan’la sarılıp kucaklaşmak olacak. Herkesle iyi ilişkilerimiz var, herkes bizi seviyor, vesaire diyeceğimiz vakit yakındır. Geçmişte çok ağır konuştuk, büyük laflar ettik, netice de alamadık ama olsun biz kardeşiz. Biz kaybettik, dostluk kazandı!
Enflasyonun çok düşük olduğu eski yıllar görmezden gelinip - bir mucize olur fiyatlar düşerse- 2023, 2022’yle kıyaslanacak… Zaten hepsiyle aramızın iyi olduğu ülkelerle iç politikada rüzgar estirmek için düşman olup şimdi barışmak da 2023 senesinin dünya vizyonu olarak manşetlere taşınacak… İşe yarar mı? Ötesini berisin kurcalayan olmazsa, seçmen hafızası da nisyan ile malul olursa gayet tabii yarar.
Çok yakın geçmişte kişi başı gelir 12 bin 500 Dolar’dı şimdi 9 binin altında… Türkiye’nin dünya ticaretindeki payı yüzde 1,2 civarındaydı şimdi binde 8… En büyük 16, ekonomiydik şimdi ilk 20’den düşmek üzereyiz… Faiz yüzde 4’ü görmüştü, dolar 2 liraydı, şimdi kat kat arttı… Yahut çok yakın geçmişte Birleşmiş Milletler’de bütün ülkelerin oyuyla istediğimiz yere seçiliyorduk, şimdi bizim için parmak kaldıran kalmadı. Ya da yakın vakte kadar herkesin ilk uğradığı yer Ankara’ydı, şimdi ise savaş olmasa kapımızı çalan yok…
Olsun… Mesele gerçeğin ne olduğu değil, nasıl takdim edildiğidir. Neyin, hangi senenin, hangi vakanın baz alındığıdır. İcap ederse 50 sene öncesi hesaba çekilir, etmezse 5 sene evvelinden bahis dahi açılmaz. Enflasyon da, kur da, faiz de zaten düşüktü, kimseyle de kavgamız yoktu; şimdi nedir bu gürültü diye soran olmasın yeter ki.