Batı’da Skolâstik düşünceye karşı 15’inci ve 16’ıncı yüzyılda başlatılan Rönesans, Reform ve 18’inci yüzyılda başlatılan Aydınlanma hareketleriyle birlikte dinin toplumsal hayattan tecrit edildiği ve “insan aklının” merkeze alındığı süreç, her ne kadar Hıristiyanlığın pagan kültürle bütünleşmesi ve “İrrasyonalizme” yönelmesiyle ilişkilendirilse de “yaratıcı-kul” denklemi yerine tamamen “insan aklının” merkeze alındığı bir sürece evrilmiştir ve bu süreç insanlığın en büyük felaketi olmuştur.
Batı’da Aydınlanma hareketleriyle birlikte din karşıtı düşüncelerin ortaya çıkışı, bozulan Hıristiyanlığın pagan kültürle bütünleşmesi ve “İrrasyonalizme” yönelmesiyle ilişkilidir ve temelde “kilisenin tahakkümü, üç tanrı inancı, asli günah” gibi bozuk inançlarla ilişkilidir ama bunu sadece Hıristiyanlığın pagan kültürle bütünleşmesi, İrrasyonalizme yönelmesi ve kilisenin tahakkümüyle izah etmek yeterli değildir.
Batı’da Reform hareketleriyle birlikte başlayan ve kilisenin ve din adamlarının din üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırmak için “Sola Scriptura/yalnızca kutsal kitap İncil” sloganıyla Hıristiyan kültürdeki tüm öğeleri reddederek İncil’in tek başına mehaz kabul edildiği bu süreç, ruhban sınıfının etkisizleştirilmesi bir sonuçtur. Zira Hıristiyan kültürde kendine yer bulan “İncil”in tahrif edilmesi ve miladi 325 yılında İznik Konsili’nde 2048 papazın yüzlerce tahrif edilmiş İncil arasından “Matta, Markos, Luka, Yuhanna” isimli kişiler tarafından yazılan dört İncil’i kabulleri, Reform hareketlerinden önce de Yaratıcı tarafından gönderilen kitabı tahrif konusunda mahir olduklarını göstermektedir.
Batı entelijansiyasının dini tahrif konusundaki maharetleri sadece İncil’i tahrifle sınırlı değildi elbette. Üç tanrı inancı ve asli günah gibi paganik öğeler, Yaratıcı’nın öğretilerini tahrife yönelik çabalardır. Benzer çabalardan birisi de Hz. İsa’ya “tanrı” yakıştırmasıydı. Kur’an’da, “Allah, Meryem’in oğlu (İsa) Mesih’tir diyenler elbette kâfir oldular” (Maide, 72) buyrulmaktadır. Hıristiyanlık pagan kültürle o kadar birleşmiştir ki Hz. İsa’ya bir taraftan “tanrı” yakıştırması yapılmakta bir yandan da, “Mesih (İsa), Allah’ın oğludur” (Tevbe, 30) denilmektedir. Bundan hareketle Batı entelijansiyasının ileride kendi ideolojisini tanrısal öğretilere karşı ilahlaştırmasının baştan beri var olan güdünün, imkânlar ele geçince farklı kurgularla hayata geçirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yahudi kültürdeki din inancı da benzerdir. Hıristiyanların Hz. İsa’ya atfettikleri ilahlık vasfını Yahudiler Üzeyir’e atfetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: “Yahudiler Üzeyr Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl sapıyorlar!” (Tevbe, 30). Yahudilerin Üzeyir aleyhisselama, “Allah’ın oğludur” (Tevbe, 30) demelerinden başka, Tevrat’ı değiştirdikleri (Bakara, 79), peygamberleri öldürdükleri (Al-i İmran, 183), peygamberleri yalanladıkları ve zaman zaman ilahî zaman zaman sıradan insanî vasıflar yakıştırdıkları görülmektedir. Tahrif edilmiş Tevrat incelendiği zaman Allah’a (c.c.) insan vasıflarının yüklendiği, peygamberlere ise yer yer insanüstülük yer yer de küçük düşürücü vasıflar yüklendiği görülecektir.
Batı’nın Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleriyle birlikte sekülerleşme sürecinde, dinin sosyal, siyasal ve hukuk alanlarından dışlanarak yaratıcıyla birey arasına hapsedilmesi, dinin boşalttığı alanı “insan aklıyla” doldurarak Yaratıcı’nın otoritesinin yerine insan otoritesini hâkim kılmayı hedeflemesi bidayetten beri var olan dürtülerinin dışa vurumudur. Bu anlayışa göre din “Yaratıcı’yla birey arasında kültürel normlara dönüşmüş ve temsiliyeti sadece ritüellere” hapsedilmiştir. Yaratıcı’nın hükmetme yetkisi gasp edilmiş, Yaratıcı’nın affetme yetkisi de Hümanizm’le insana aktarılmıştır. Yani güçsüz, insana ve hayata dair hükmü kalmamış, yetkileri sınırlandırılmış Yaratıcı tasavvuruna karşı, her alanda yetkileri arttırılmış, bir bakıma tanrısal kudrete dönüşmüş insan figürü oluşturulmaya çalışılmıştır. (Devam edecek.)