Ukrayna-Rusya savaşı başlayalı beşinci ayına yaklaşıyor, ancak savaşın ne zaman biteceğini kimse bilmiyor. ABD Kiev’in çok kısa sürede düşeceğini bekliyordu, hatta Biden Yönetimi Zelenski’ye Kiev’den tahliye konusunda teklifte bile bulunmuştu. Askeri stratejistlerin analizlerine bakılacak olur ise Putin Yönetimi de Kiev’in birkaç gün içerisinde düşeceği, Zelenski Hükümetinin yerineyse Rusya yanlısı bir hükümet kurulacağı beklentisi içindeymiş. Galiba, Rusya’nın savaşı “özel askerî operasyon” olarak etiketlemesinin sebebi bu olsa gerek.
Askeri stratejistler en iyi savaş plânının bile sahanın gerçekleri karşısında paramparça olabileceğini söylerler. Yukarıda aktardığımız iddialarda bir gerçeklik payı var ise, Rusya plânını değiştirmek durumunda kalarak ibreyi Donbass’a ve daha Güney’e doğru çevirdi. Ukrayna güçleri direnmeye devam ediyor tabii ama Rusya da sahadaki kazanımlarını artırıyor.
ABD ve İngiltere, Ukrayna’nın Rusya ile müzakere etmesine hiç sıcak bakmadı. Beklentileri savaşın olabildiğince uzaması, Ukrayna’nın Rusya için ikinci bir “Afganistan tuzağı” olması. Öte yandan Rusya’ya yönelik yaptırımların rejim değişikliğine yol açacağına dair bir iyimser görüş pompaladılar. Oysa, yaptırımların rejim değiştirdiğine dair dünyada bilinen bir örnek yok. Küçük bir ada ülkesi olan Küba’daki rejim bile 60 yıldır Amerikan ambargosuna direniyor.
Enerji ihracatı azalmış olsa bile, petrol ve gaz fiyatlarının yükselmesi sebebiyle Rusya’nın gelirlerinde düşüş yaşanmadı. ABD ve Avrupa’daysa enerji fiyatları can yakıyor. Gaz darboğazları birçok sektör için kalıcı tehditler oluşturuyor. Yüksek enflasyon, emtia fiyatlarının yükselmesi ve gıda tedarikinde yaşanan zorluklar da cabası. Keza Rusya’nın emtialarına ihtiyaç duyan birçok ülke yaptırımlardan etkileniyor. Rusya’yı cezalandıran ülkeler yaptırımların geri tepme etkisi sebebiyle aslında kendileri de cezalandırılmış oluyorlar.
Küresel ekonomik sistem içerisinde ülkeler şu veya bu ölçekte birbiriyle ilişkili. Zincirin bir halkasındaki zaaf diğer halkalara sirayet ediyor. Yaptırımlar -malların ve sermayenin serbest dolaşımının engellenmesi sebebiyle-küresel sistemin ‘liberal’ kurallarıyla da çelişiyor elbette.
ABD ve Rusya arasındaki halat çekme yarışı, ipin ucundakilerin dayanıklılığına bağlı tabii. Konfora alışmış Batı Avrupa halklarıysa yaptırımların ters etkisi sebebiyle bir dayanıklılık testinden geçiyorlar. Ciddi bir barış arayışının eksikliği, savaşın uzaması, yaptırımlarınsa katlanarak artması Avrupalıların Rusya’nın cezalandırılmasına olan ilgilerini olumsuz etkiliyor.
ABD ve Avrupa’da yapılan kamuoyu araştırmaları, Amerikan ve Avrupa halklarının ekonomik dayanma güçlerinin giderek zayıfladığına işaret ediyor. Savaşın ilk aylarında yapılan araştırmalar ile son aylarda yapılan araştırmalar arasında ciddi farklar oluşuyor. Buna göre Rusya’nın yaptırımlarla ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini düşünenlerin oranı, enerji ve gıda harcamalarındaki artışların aile bütçelerini bir hayli zorlaması sebebiyle giderek azalıyor.
“Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) tarafından Nisan-Mayıs aylarında bir kamuoyu araştırması yaptırılmış idi. Araştırmanın analizinde “AB” ülkelerinin yönetimlerinin Rusya’ya karşı aldıkları pozisyon ile halkların ruh hali arasında büyüyen bir uçuruma dikkat çekiliyordu. Bu uçurum, “savaşın olabildiğince çabuk bitmesini isteyenler” ile “Rusya yenilene kadar savaşa devam etmek isteyenler” arasındaydı. Rapor’a göre çoğu Avrupalı bu savaşta “AB”yi “büyük kaybeden” olarak görüyor. Ukrayna’daki çatışmanın uzun bir yıpratma savaşına dönüşmesinin Avrupa’da temel bir ayrım çizgisi olma riski taşıdığına dikkat çekiliyordu. Buna göre siyasi liderler bu farklılığı dikkatlice ele almazlar ise AB’deki bölünmüşlük büyüyebilir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, öteden beri Rusya ile ekonomi üzerinden iyi ilişkiyi savunan Almanya’da bile savunma harcamalarının artırılmasına yol açmıştı. Batı Avrupa Rusya’ya karşı birleşmişti. Bu değişiklik coşkulu bir destek de bulmuştu. “Silah” olarak kullanılan yaptırımların ters etkisi yüzünden bu duygular yerini karamsarlığa terk ediyor gibi görünüyor. Soru şu: İşlerin kötüye doğru gittiğine dair kamu hissiyatı Avrupa hükümetlerini –ABD’den özerk şekilde– önce “ateşkes”, ardından “barış” için daha etkin bir diplomasiye zorlayabilir mi?