Batı, Çin’in Uygur Çalışma Kampları Konusunda Ne Yapabilir?

HARALD MAASS yazdı:

Batı, Çin’in Uygur Çalışma Kampları Konusunda Ne Yapabilir?

Coca-Cola’nın en tartışmalı şişeleme tesisi, batı Çin’deki Urumçi şehrinin hemen dışındaki bir sanayi bölgesinde bulunan devasa bir fabrika. Fabrika lojistik bakımdan iyi bir yerde konumlanmış: Uluslararası havalimanı arabayla kısa bir mesafede, tıpkı çok rağbet gören Wyndham oteline yakın yüksek hızlı tren istasyonu gibi. Ancak Coca-Cola ve aynı bölgede fabrika işleten Volkswagen ve BASF gibi diğer batılı şirketler için sorun olan hiçbir resmî haritada belirtilmeyen yüzlerce tesisin mevcudiyeti. Bir Çin devlet şirketi ile ortak girişim olan Cofco Coca-Cola tesisi, insan hakları uzmanlarına göre, Çin’in yerel etnik azınlıkları bastırdığı hapishaneler ve yeniden eğitim kamplarıyla çevrili. Bu azınlıkların çoğu, İngiltere’de de satılan ürünleri üreten fabrikalarda veya çiftliklerde çalışmaya zorlanıyor.

Uzak çöllerin ve zengin maden kaynaklarının bulunduğu devasa bir bölge olan Sincan, aralarında beş İngiliz Kilisesi piskoposunun da olduğu dünya dinî liderlerinin deyimiyle “Holokost’tan bu yana en korkunç insanlık trajedilerinden biri”nin merkezi. Son üç yılda Çin, tahminen bir milyon kadar Uygur, Kazak ve diğer Müslüman azınlıkları “yeniden eğitim” kamplarına koydu ki bu, yetişkin nüfusun onda birinden fazlasına tekabül ediyor. Kamplarda dini inançlarından vazgeçip Komünist Parti’yi övmek zorunda bırakılıyorlar ve beyin yıkamaya maruz kalıyorlar. Mahpuslar sık sık kendilerini öldürmeye kalkışıyorlar.

Deliller, Çin’in artık yerel nüfusu kontrol etmek için kitlesel tutuklamalardan zorunlu çalışmaya geçtiğini gösteriyor. Avustralya hükümeti tarafından kurulmuş bir düşünce kuruluşu olan Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 80.000’i aşkın Uygur, 2017-2019 yılları arasında Çin’in diğer bölgelerindeki fabrikalarda “zorla çalıştırılma intibaını kuvvetle uyandıran koşullar altında” çalışmak üzere Sincan dışına nakledildi. Bazıları doğrudan tevkifhanelerden üretim hatlarına gönderilmişti. Çevrimiçi delillere ve şahitlerin raporlarına göre, fabrikalarda Uygurlar uzun çalışma saatleri ve günlük beyin yıkama seansları ile hapishane benzeri koşullar altında tutuluyor. Evlerine yakın çalışsalar bile işçilerin ayrılmalarına izin verilmiyor.

Muhammet Hızırbek, New York Times’a şunu dedi: “Bir kamptan serbest bırakıldıktan sonra onların politikalarına göre çalışmanız gerekiyor.” 31 yaşındaki eşi Amanzol Kisa, Sincan’daki bir yeniden eğitim kampında bir yıl geçirdikten sonra üç aylığına bir giyim fabrikasında çalışmaya gönderilmiş. Asgari ücretin yarısından daha az maaş ödenmiş. Gülzire Avulkan’a 2017-2018’de bir kampta tutulurken dikiş makinesi kullanmak öğretilmiş. Serbest bırakıldıktan sonra kampın yakınındaki bir fabrikada eldiven dikmeye zorlanmış. Alman haftalık Die Zeit gazetesine şöyle demiş: “Günde kaç saat çalıştığımı bilmiyorum. Saat yoktu. Yatakhaneden karanlıkta çıkıyor, karanlıkta geri dönüyorduk.”

Son iki yılda bu programlar önemli ölçüde genişletildi. Çin’in resmî istatistiklerine göre, Sincan’daki 2,6 milyon “fazlalık kırsal işçi”nin bir yıl içinde “yeri değiştirildi” ki bu, yüzde 46’lık bir artışa tekabül ediyor. Pekin herhangi bir zorla çalıştırmayı kesinlikle reddediyor ve politikasını bilakis “yoksulluğu ortadan kaldırma programı” diyerek meşrulaştırıyor. Ancak uzmanlar ve yabancı hükümetler alarma geçmiş durumda. İngiltere’nin Asya’dan Sorumlu Devlet Bakanı Nigel Adams geçen ay parlamentoya yaptığı açıklamada “Sincan’da ve Çin’in diğer bölgelerinde Uygurların zorla çalıştırıldığına dair deliller inandırıcı olup giderek artıyor ve İngiliz hükümetini derinden rahatsız ediyor.” dedi.

Geçen hafta da İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, insan hakları ihlaliyle bağlantılı olan Çin ithal ürünlerini yasadışı ilan etme planlarını duyurdu. İngiltere, köle işçiliğiyle bağlantılı şirketlere para cezaları ve muhtemel yaptırımlar getirecek. Amerikan hükümeti, zorla çalıştırılan işçi kullandığından veya Sincan’daki baskı sistemine teknik yardım sağladığından şüphelenilen 48 Çinli şirkete çoktan yaptırımlar ve kısıtlamalar getirdi. Bu şirketler arasında Nike, H&M ve Apple gibi tanınmış uluslararası markaların tedarikçileri de bulunuyor.

Urumçi’deki Coca-Cola fabrikası, Sincan’ın tevkifhaneler ve yeniden eğitim tesisleri sisteminin ortasında bulunmakta olup bu sistem ABD Kongresi tarafından “dünyadaki bir azınlık nüfusun en büyük kitlesel hapsedilmesi” olarak nitelendirildi. Bu gizli tesisleri tespit etmek için uydu teknolojisini ve tanık raporlarını kullanan ASPI’ye göre, tesisin 30 km içinde toplamda 25 hapishane ve toplama kampı var. Bütün Sincan’da ise bazıları gözetleme kuleleri, dikenli teller ve binlerce tutukluyla devasa yapılar olmak üzere en az 380 tevkif kampı var.

Coca-Cola, tesisini 12 yıl önce 210 milyon yuanlık (bugünün parasıyla 23 milyon sterlinlik) yatırımın bir parçası olarak açtı; ancak fabrika Çinli çoğunluk hissedarı Cofco tarafından yönetiliyor. Coca-Cola yöneticileri, fabrikalarında veya tedarikçileri arasında -muhtemelen kendi bilgileri haricinde yaşanan- zorla çalıştırılmanın gerçekleşmediğinden emin olabilir mi? Coca-Cola yaptığı bir açıklamada, şirket politikalarının “zorla çalıştırmayı kesinlikle yasakladığı”nı ve buna uyulup uyulmadığını denetlemek için üçüncü taraflara ait kuruluşları kullandığını vurguladı. Ancak Sincan’daki seyahat ve yönetim kısıtlamaları, çalışma standartlarının izlenmesini neredeyse imkansızlaştırıyor. Dolayısıyla en az üç büyük izleme kuruluşu bölgede insan hakları değerlendirmeleri yapmayı bırakmış durumda.

Sincan’daki tahminen 14 milyon Uygur’u ve diğer Müslüman azınlıkları kontrol etmek için Çin’in kullandığı sadece tevkifhaneler ve çalışma kampları değil. Bölgenin parti sekreteri Chen Quanguo, devlet medyası tarafından binlerce yüksek teknolojili kontrol noktasından müteşekkil bir şebeke sistemi olan “elverişli polis karakolları”nın mucidi diye övüldü. Özel internet kullanımından tutun işe gidip gelmeye kadar günlük hayatın her anı, birbirine 300 metre mesafeli karakollardan dijital olarak izleniyor. Otomobillere GPS sensörleri takılmalı ve sürücülerin benzin almak için yüzü taranmalı ki yetkililer her zaman halkın hareketlerini takip edebilsin. Güvenlik kameraları tüm sokakları izliyor ve bazen de özel hanelerin içine bile yerleştiriliyor. Sonuç, dünyada eşi benzeri olmayan teknolojiye dayalı yeni bir otoriter yönetim biçimi. 2018’de Sincan’ı gizlice ziyaret ettiğimde aile bireyleri WhatsApp kullandığı, ibadet ettiği ve hatta akaryakıt istasyonundan çok fazla benzin aldığı için kamplara gönderilen insanlarla konuşmuştum.

Urumçi’de Santana sedan ve Tharu SUV modellerini üreten Volkswagen’e göre Sincan’daki varlığı siyasi. İktisaden Sincan’daki fabrika pek de mantıklı değil; zira parçaların kıyı bölgelerden binlerce kilometre uzağa taşınması gerekiyor ve bu yüzden başta planlanan yıllık 50.000 otomobil yerine 20.000’den daha az üretilebiliyor. 2013’te açılan fabrikası, bölgedeki başarısını göstermek isteyen Çin hükümetine siyasi bir hediyeydi. Fabrikanın kapatılması, Volkswagen’in milyarlarca kâr getiren Çin’deki tüm işlerini riske atmak olur. Dünya çapında her saniye bir VW Çin Halk Cumhuriyeti’nde satılıyor. Şirketin Çin’deki müdürü Stephan Wöllenstein, Volkswagen’in Sincan’daki durumdan “endişeli” olduğunu söylüyor ancak ekliyor: “Bölgeden sessizce ayrılıp gitmenin siyasi sorunları çözeceğini düşünmüyorum.”

Sincan’da fabrikaları bulunmayan şirketler için bile Çin’in Müslümanlara göz açtırmamasına bir şekilde bulaşmamaları zor. Apple, Sincan’dan fabrikalarına taşınan yüzlerce Uygur işçiyi kullanmakla suçlanan ve iPhone’ların teknik parçalarının önemli bir tedarikçisi olan O-film adlı bir şirketle iş yaptığı için eleştiriliyor. ABD Ticaret Bakanlığı, insan hakları ihlallerinden şüphelendiği için O-film şirketini yaptırım listesine koydu. Amerikan gıda şirketi Kraft Heinz’in de -Uygur işçiliği programlarına dahil olduğundan şüphelenilen- Çin’in en büyük domates işleyicisi Cofco Tunhe ile iş ilişkileri var. Bahsi geçen bütün bu şirketler, zorla çalıştırma konusunda herhangi bir bilgilerinin veya dahillerinin olduğunu reddettiler.

Tekstil sanayii özel tetkik altında. Sincan ana pamuk üreticilerinden olup pamuklar çoğunlukla elle toplanıyor. Araştırmacılara göre Çin, propaganda kampanyaları ve güçlü baskı uygulayarak tarlalardaki Han Çinlisi işçileri Uygurlar ve diğer azınlıklarla değiştirmeye başladı. Komünizm Kurbanlarını Anma Vakfı’nın kıdemli uzmanı ve Sincan konusunda önde gelen bir uzman olan Adrian Zenz, bugün Sincan’daki pamuğun çoğunun zorunlu çalışma koşulları altında ve cüzi ücretle toplandığını tahmin ediyor. “Yarım milyondan fazla Uygur -muhtemelen isteseler de istemeseler de- devlet tarafından üç aylığına tarlalara gönderiliyor.” diyor.

Moda sektörünün de bu sorundan kaçınması neredeyse imkânsız. Hugo Boss, Adidas, Muji, Uniqlo, Costco, Caterpillar, Lacoste, Ralph Lauren ve Tommy Hilfiger gibi markalar, Sincan fabrikaları veya malzemeleriyle bağlantılı raporlarda ismen geçiyor. Dünya çapında pamuklu her beş üründen biri Sincan pamuğundan üretiliyor; ancak Marks & Spencer, geçen hafta Sincan’la ilgili bir eylem çağrısına imza attı ve bölgedeki pamukları kullanmayı bırakma sözü verdi.

Yine de neticede Sincan’daki milyonlarca insanın kaderini etkileyecek olan biz tüketicileriz. Batı’daki birçokları için hayvan haklarını ihlal eden veya çevremizi tahrip eden ürünleri boykot etmek artık normal oldu. “Çin Malı” etiketli bir ürün satın alacağımızda aynı standartları köle işçiliğine ve ağır insan hakları ihlallerine karşı da uygulamamızın vakti geldi.

Bu yazı, 30 Mayıs 2020 tarihinde The Spectator sitesinde yayımlanmış olup, Zahide Tuba Kor tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.