Batı cephesinde en az 25 yıldır, Avrupa’da çalışan Müslüman ailelerin çocuklarına İslam dinini öğretmekle görevli değerli dostum Hayrettin Özcan, yazın, Türkiye’den dönen işçilerimizle yaptığı sohbette işçilerimizin anlattıklarını özetlemiş:
“Her kime sordu isem, şu cevabı aldım desem yalan olmaz:
Ceviz kabuğunu bile doldurmayan sebeplerden dolayı meslek arkadaşını pompalı silahla vuran doktordan tutun, bana niçin yan baktın diyerek yol ortasında adam kurşunlayan sokak magandasına kadar, yüzlerce olayı anlatırken illallah çekip, "bir daha tövbeler olsun, izne gitmem" diyen onlarca insan dinledim.”
Değerli dostum, sıra arkadaşım, çareyi de göstermiş; İSLAM.
Bir insan, bin sevap işlese azdır, bir günah işlerse çoktur. Günahların her biri Kovid-19 virüsünden tehlikelidir.
Kovid-19 vücudun ateşini en fazla 40 dereceye yükseltir ama bir günahın afvı olmazsa cehennemdeki sıcaklık derecesine termometre de dayanamayacaktır. Allah korusun.
Bu karamsar sözleri söyleyen Alamancılarımıza kendi karşılaştıklarını anlatmalarını istesek söyleyecek bir şey bulamazlar.
Ben birine sordum; cevabı, trafik kurallarına kimsenin uymadığını söyledi.
Doğru bir şey söyledi. Avrupa’da gezerken beni gezdirenlerin çok hassas davrandıklarını gördüm.
Yaya geçidindeki kaldırımdan yola bir yaya adım attığı anda duruyorlar.
Türkiye’de ise hâlâ yayalar haklı olduğu halde çiğnenmemek için kuralı çiğneyen arabaların sonunun gelmesini bekliyorlar ama öbür anlattıkları ise doğru değildir.
“Sen duruyor musun” dedim, “Türkiye’de ben de durmuyorum” dedi.
Alamancılar da kafadan atmıyorlar.
Akşam haberlerinde sağcı, solcu, futbolcu televizyonların hepsinde, hükümetin destek verdiğini söyledikleri kanallarda da, hükümete zarar verebilecek kötü haberler veriliyor.
Haberler de yalan söylemiyorlardır ama 84 milyonluk Türkiye’de köpeği ısıran birkaç adamın haberi yayılıyor. Eltilerin birlikte ahlaksızlık yaptıkları havuz medyası denilen yerlerde bile ballandıra ballandıra yayınlanabiliyor, hem de bu haber reyting yaptığından birkaç gün tekrarlanıyor.
Ben her sene yaz ayında üç bin kilometrelik yol alıyor ve o gittiğim yerlerde çevreyi dikkatle de izlemeye çalışıyorum.
İnsanlarımızın mayası iyi atıldığından hâlâ iyilik yapanların sayısı bin kat daha fazladır.
Kötülük bütün organlarını sarmış insanların “zerreyi kürre, pireyi deve” yapması ile kötülükler o kadar fazla teşhir ediliyor ki, o kötülüğün aleyhinde insanların konuşamamasını sağlıyorlar.
Ünlü biriyle röportaj yapılmış “Avrupa, bize ibneliğin serbest olması için dayatıyormuş, ne dersiniz?” diye sorulmuş,
Cevap, “Kendi tercihidir” diyor.
Aynı adama soru, “Oğlunun ibne olmasına razı olur musun?”
Biraz sessiz kaldıktan sonra, cevabın kötüye kullanılacağını da hesap ettikten sonra yine de “asla” diyor.
Yazılanlara, söylenenlere, yani kötülük haberi yayanlara bakmayın, siz de bu toplumun içindesiniz, kaç tane bu türden kötü iş yapanı isim olarak biliyorsunuz?
Veya bu türden kötülüğün savunulması ve yayılması için kurulan kurumların yönetim kurulu üyelerine doğrudan soru sormayın. Onların yakın arkadaşı olduktan sonra, üyelerin her biriyle ayrı ayrı kahve içerken “Bu tür kötülüğün yayılmasının kendi çocuklarınızda olmasını ister misiniz?” diye sorsanız istisnasız hepsi “hayır” diyeceklerdir.
Yaptığı işin kötü olduğunu, İslam’a aykırı olduğunu bilen, bazı baba ve anneler, kendi çocuklarının da aynı akıbete uğramaması için gösterdikleri titizlikler de insanlarımızda hâlâ iyiliğin kötülüğü yok edecek derecede çok olduğunu gösterir.
“Hocam sen bilmiyorsun, iş bildiğin gibi değil” diyenler çıkabilir.
Ben de, “Hemen o mahalleyi terk et. Türkiye’de 50.278 (elli bin iki yüz yetmiş sekiz) mahalle daha var. Onlardan birine taşın ve eski mahallene gönül doktoru olarak her hafta giderken, korunmak için haline takva elbisesini, diline kavli leyyin giydirmeyi ihmal etme” derim.