22.10.2018 Pazartesi
"Batı Suudi Arabistan´a karşı ne yapabilir? Diplomatlarını kovabilir. Suudilerin politikalarından bağımsız olmayan dini propagandası daha ciddi bir biçimde kontrol edilebilir vs. Suudi Arabistan´a silah satışlarını durduracak değil ya! Suudi Arabistan´ın Yemen´de işlediği insanlık suçuna dahi sesini yükseltmeyen Batı, Kaşıkçı cinayetine neden diplomatik, ekonomik yaptırımlar uygulasın?"
***
Washington Post´ta çalışan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul´daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu´na 2 Ekim´de girdi ve oradan bir daha çıkamadı. Her ne kadar Suudi Arabistan yapılan soruşturma neticesinde, Cemal Kaşıkçı´nın İstanbul Başkonsolosluğu´na geldiği sırada burada bulunan ?başka Suudi vatandaşlarla tartışmaya başladığı, tartışmanın arbedeye dönüştüğü ve bunun sonucunda Kaşıkçı´nın hayatını kaybettiği?ni belirtse de şimdiye kadar ortaya çıkan detaylarda konsoloslukta sorgulandığı, işkence gördüğü, en sonunda öldürüldüğü ve parçalara ayrıldığı iddia ediliyor. Gerçekte orada ne olduğunu, ne yaşandığını belki asla tam olarak öğrenemeyeceğiz. Fakat bu cinayet Türkiye´de, ABD´de ve Almanya´da diplomatik gerilime yol açtı.
CİNAYETİN SEBEBİ NE?
Bugüne kadar anlaşılmayan şey bu cinayetin motifinin ne olduğu. Evet Kaşıkçı Riyad´ı eleştiren belki zaman zaman sıkıntılara neden olan bir gazeteci ancak Washington Post´taki gazeteciliği anlaşılan ABD´nin Suudi Arabistan politikalarını çok etkilemiş veya etkileyebilmiş de değil.
Belki politikadaki elitlerin yolsuzlukları, israfları, baskı gibi faaliyetleri hakkında çok şey biliyordu. Veya Selefiler, İslamcılar, teröristlerle gizli ilişkiler hakkında çok şey biliyordu. Her ne olursa olsun daha profesyonelce planlanabilecekken neden bu kadar göz önünde, izlerin gizlenemeyeceği bir yerde öldürüldü? Bu tüyler ürperten barbarca yöntem neden? Neden video kameralarla çevrili ve muhtemelen içlerinde gözetleme cihazları olan bir bina tercih edildi? Ya Veliaht Prens bin Salman cinayeti bu şekilde emretti. Ya da yüksek rütbeli birileri, Veliaht Prens´in çalışanlarını kendi taraflarına çekerek bu cinayeti, reform düşünceleri dine uzak görülen Prense zarar vermek için yaptılar. Veya asla öğrenemeyeceğimiz başka bir sebebi var.
İSTANBUL NEDEN SEÇİLDİ?
Cinayetin yerinin İstanbul olarak seçilmiş olması belki önemli noktalardan biridir. Çünkü Suudi Arabistan ve Türkiye Ortadoğu politikasında özellikle Suriye konusunda ters yönde hareket ediyorlar. Suudi Arabistan, Beşar Esad´ı ve İran´ın Şii etkisini Suriye´den kesinlikle geri çekmek istiyor. Türkiye ise Esad´la görüşebilme ihtimalinin sinyallerini zaman zaman veriyor. Türkiye ve İsrail birbirine eskisi kadar yakın değilken Suudi Arabistan´ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile yakın bir ilişkisi var. Suudi Arabistan Trump´ın planları doğrultusunda Filistin ve İsrail arasındaki bitmek bilmeyen çatışmalarda daha kilit bir rol oynamaya hazırlanıyor. Türkiye´nin ilişkisinin iyi olduğu Katar´ı Suudi Arabistan tecrit ederken, Türkiye havadan bir köprü kurarak yardım ediyor. Ayrıca Katar´da bir askeri üs bulunduruyor.
Türkiye derin bir ekonomik ve mali krizde. Sadece Almanya´nın yapacağı ekonomik işbirlikleri veya verdiği psikolojik destek Türkiye´nin bu krizi aşmasına yetmeyecektir. Arap dünyasından gelecek yatırımların ve kredilerin oynayacağı kurtarıcı rol açık.
Türkiye, yıllık ham petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 50´sini İran´dan yaptığı ithalat ile karşılıyor. Buna göre 2017´de Türkiye´nin yurt dışından ithal ettiği 25.7 milyon tonluk ham petrolün 11.4 milyon tonu İran´dan satın alındı. Ham petrol ithalatının sadece yüzde 10´unu Suudi Arabistan´dan ithal ediyor. ABD Başkanı Donald Trump 8 Mayıs itibarıyla, İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamıştı. Anlaşma hükümlerinin iptalinin yürürlüğe girmesi için gereken 180 günlük süre 4 Kasım´da doluyor. ABD, İran yaptırımlarını sıkılaştırma konusunda sertleşirse, İran´dan petrol alışı tehlikeye girebilir. Suudi Arabistan bir olasılıkla bu boşluğu doldurabilir. Türkiye´nin ABD´li Pastör Brunson´un tutukluluğunu sona erdirmesi ve ülkesine geri dönmesinin önünü açmasından sonra buna karşılık olarak ABD´den çelik ve alüminyum üzerindeki ağır gümrük vergisinin kaldırmasını istiyor. Türkiye ABD yaptırımlarına rağmen İran´dan ithalat yapmaya devam edecek olursa, yeni ve daha ağır cezai gümrük vergileriyle karşılaşabilir. Türkiye Suudi Arabistan´la çok sert karşı karşıya gelirse içinde bulunduğu ekonomik durum daha ağırlaşabilir. Bu nedenle Türkiye dış politikası ikilem içerisinde.
DONALD TRUMP DA ZOR DURUMDA
Cemal Kaşıkçı ABD´nin en saygın gazetelerinden birinde çalışıyordu. Bu cinayet Washington´da öfkeye de neden oldu. Trump´ın kendisi cezalandırmayla tehdit etti, ancak birkaç gün sonra da Suudi kraliyet ailesinin masumiyet karinesini talep etti. Geçtiğimiz hafta Riyad´a giden Dışişleri Bakanı Mike Pompeo´nun raporu henüz açıklanmadı. Bu olayın ardından Trump´ın Suudi Arabistan ile özel iş ilişkileri odak haline geliyor. Bu da Trump´la Cumhuriyetçiler arasında ilk kez bir sürtüşmeye neden oluyor. Hem de ara seçimlerden üç hafta önce partinin önde gelen isimleri Lindsey Graham, Marco Rubio ve Bob Corker Trump´ı sadece çok yumuşak tepkiler verdiği için eleştirdiler.
Suudi Arabistan´la ilişkilerde Trump için çok risk söz konusu. Zira Suudi Arabistan´ı Ortadoğu politikasının temel taşlarından biri haline getirmek istiyor ve veliaht Prens Muhammed bin Salman´ı en yakın müttefiklerinden biri olarak görüyor. Hatırlayacak olursak Trump ilk yurt dışı ziyaretini Riyad´a yapmıştı. Ayrıca Riyad´la yaptığı yaklaşık 110 milyar dolarlık silah anlaşması onun için övgü kaynağı. En büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan, ham petrolün dünya pazar fiyatını kontrol ediyor. Suudi Arabistan talebi yükseltirse, ham petrol fiyat üç haneli rakamlara tekrar dönebilir. Hele de Trump İran petrolünün satışını engellemek isterken. ABD ekonomisini canlandırmaya, harekete geçirmeye çalışan Trump´ın planlarını bu süreç alt üst edebilir.
SUUDİ ARABİSTAN´IN GÖZ KAMAŞTIRAN ZENGİNLİĞİ
Hiç şüphe yok ki bu olayın yarattığı politik bir fırtına mevcut. Cezalandırma amaçlı yaptırım çağrıları da var. Ancak Suudi Arabistan, her şeyden önce hayal edilemeyecek kadar zengin bir devlet. Birçoklarının gözünü bu zenginlik kamaştırıyor. Prens bin Salman, ülkesinde 500 milyar dolardan fazla yatırım yapmayı planlıyor. Prensin vereceği para olmadan genişlemesi zor birçok şirket var. Buna Trump´ın emlak imparatorluğunun bazı şirketleri de dahil.
Belki Suudi Arabistan´la Batı dünyasının müttefikliği küçük bir teste tabi. Ayrıca reformcu Veliaht Prens Muhammed bin Salman´ın da imajı sert bir darbe aldı. Ancak Batı, Şeriat hukukunun uygulandığı, kırbaçlama, el kesme, idam etme gibi Batı demokrasisi standartlarına uymayan bir ülke ile yıllardır müttefik. Bu ülke yurt dışında barbarca bir cinayet işledi diye ekonomik ilişkilerini kesecek değil. Birbirine az ya da çok benzeyen insan hakları ihlallerinin yoğun olduğu Çin, İran, Türkiye ve Rusya gibi ülkelerle iş yapanlar için Suudi Arabistan´la olan ilişkilerde Kaşıkçı cinayetinin çok büyük bir olumsuz etkisi olmayacaktır. Hem Batı Suudi Arabistan´a karşı ne yapabilir? Diplomatlarını kovabilir. Suudilerin politikalarından bağımsız olmayan dini propagandası daha ciddi bir biçimde kontrol edilebilir vs. Suudi Arabistan´a silah satışlarını durduracak değil ya! Suudi Arabistan´ın Yemen´de işlediği insanlık suçuna dahi sesini yükseltmeyen Batı, Kaşıkçı cinayetine neden diplomatik, ekonomik yaptırımlar uygulasın?
Batı´nın liberal demokrasi adına yol çıktığı ülkelerin de durumu ortada. Afganistan, Irak ve Libya deneyimleri gösteriyor ki bir despotizme alternatifi her zaman demokrasi olmuyor. Bu nedenle Batı Prens Salman´ın reformlarını desteklemeye devam edecek.
Nasılsa Batı dünyasının her zaman liberal değerlere ve demokratik yapılarına uygun müttefikleri olmuyor. Suudi Arabistan´da ?Batılı değerlere´ uygunsuz bir müttefik ama müttefik! Hem de zenginliği ile göz kamaştıran bir müttefik.