Tarih: 04.01.2021 01:40

Başörtülüler ‘irticacı’ mı, ‘vitrin mankeni’ mi?

Facebook Twitter Linked-in

Siyasetin, başörtüsünü “irtica” olarak gören arkaik zihniyetle, kendisine biat etmeyen başörtülüleri “vitrin mankeni” olarak gören zihniyet arasına sıkışması büyük bir talihsizlik.

Türkiye’nin gerek siyasi partileri, gerekse farklı toplum kesimleri arasındaki ilişkiler genel olarak bir tahammülsüzlük kültürü üzerinden şekillenmektedir.

Çok partili hayata geçtiğimiz ilk günden içinde bulunduğumuz ana kadar siyasi tarihimize baktığımızda gördüğümüz manzara ne yazık ki hiç iç açıcı değil. Siyasi partiler zaman zaman birbirlerini ihanetle, casuslukla, darbecilikle ve hatta “irticacı” olmakla suçlamışlardır. Ve ne yazık ki siyasetin tepesindeki bu keskin kavgalar, zamanla toplumda rövanşizm duygusunu besleyen zehirli bir iklime dönüşmüştür.

Özellikle ‘70’li, ‘80’li, ‘90’lı yıllar boyuncu ‘ilerici-gerici’‘yobaz’‘takunyalı’ yaftalamaları üzerinden ayrışan, kutuplaşan toplum kesimleri birbirlerine karşı adeta diş biler hale gelmişlerdir. Ortodoks yobazlığın zirve yaptığı 28 Şubat süreci ise toplumun önemli bir kesimine vebalı muamelesi yaparak Türkiye’de karanlık bir döneme imza atmıştır.

Tam bu işler bitti, artık herkes dersini aldı derken CHP’li eski bakan ve milletvekili Fikri Sağlar katıldığı bir programda “Türban irticai faaliyetlerin şeriat isteyenlerin üniformasıdır, ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var” ifadelerini kullanarak yeni bir yobazlığa imza attı.

Hukuk ve demokrasi kültürünün gelişmediği Türkiye gibi üçüncü sınıf toplumlarda başörtüsünü “irticai faaliyet” olarak gören Fikri Sağlar’la, “Üniversiteler neredeyse fuhuş evleri” diyen muhafazakar Prof. Ebubekir Sofuoğlu’nun ‘yobazlık’ ortak paydasında buluşmaları doğrusu bizi hiç şaşırtmıyor.

Çünkü demokrasi öncelikle bir kültür işidir, zihinleri ideolojik kalıplara göre şekillenmiş siyasetçilerin, öğretim üyelerinin, grupların ya da bireylerin demokratik bir davranış sergileyebilmeleri ne yazık ki pek mümkün olmuyor. Maalesef özellikle İslam ülkelerinde ”itaat” kültürüyle beslenen solcuların da, sağcıların da, İslamcıların da genetik kodları aynı şekilde demokrasiye müsait değil.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Sağlar’ın sözlerine yönelik eleştirileri Ortodoks solculara ve yaşadıkları çağı anlamakta zorlanan dindar kesimlere de adeta demokrasi dersi niteliği taşıyor. Kılıçdaroğlu’nun cevabı aynen şöyle: “Çağın neresindeyiz biz ya? Kişi başörtüsü takar takmaz o onun tercihidir. Benim görevim onun tercihine saygı duymaktır. Efendim hakim böyle olursa ya da şöyle olursa… Hakim hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verirse gerçek anlamda hakimdir ve benim başımın üzerinde yeri vardır.” Kılıçdaroğlu’nun bu makul ve mantıklı değerlendirmesinin ardından Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan da Sağlar’ın başörtüsüyle ilgili sözlerine ilişkin, “Bu zat artık bu çağda yaşamıyor çok gerilerde kaldı” diyerek sert ifadelerle eleştirdi, ancak aynı konuşmada CHP Parti Meclisi’ndeki başörtülü üyeyi ima ederek “vitrin mankeni” ifadesini kullanması bütün kadınları derinden yaraladı.

Keşke Fikri Sağlar da Kılıçdaroğlu’nun değişim ve demokrasi çizgisini kavrayabilmek için biraz olsun gayret edip, yargıda esas problemin yargıçların kıyafetinde değil, hukukun üstünlüğünün sağlanmasında olduğunu anlayabilseydi...

Açıkçası eğer Sağlar’ın ‘irtica korkusu’nu yenmesine bir faydası olacaksa küçük bir katkı yapmayı isterim.

-Mesela iktidar mücadelesinde dinin araç olarak kullanılması gericiliktir.

-Yolsuzluklara, usulsüzlüklere ve rüşvete cevaz veren fetvalar üretmek gericiliktir.

-Din insanın özgür iradesini esas aldığı halde, insanlara hayat biçimi dayatmak gericiliktir.

-Hurafeleri, bilumum üfürükçülük faaliyetlerini din diye pazarlamak, yani din tacirliği yapmak gericiliktir.

-İster vakıflarda, ister kurslarda, isterse siyasi yapılarda olsun taciz-tecavüz ayıplarının üzerini örtmeye çalışmak gericiliktir.

-Ve 2021’e girdiğimiz şu günlerde Fikri Sağlar’ın başörtüsünden rahatsız olması gericiliğin dik alasıdır.

Eğer bu ülkede sağcısıyla, solcusuyla, İslamcısıyla-dindarıyla hep birlikte bu tür gericiliklere karşı sesimizi yükseltemezsek birlikte yaşamayı hak etmiyoruz demektir.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —