Sosyoloji, hatta işletme gibi alanlarda yapılan araştırmalar, bazı mesleklerin geleneksel (uzun zamandır anlamında) olarak “erkek” veya “kadınlara özgü” şeklinde ayrıldığını göstermektedir. Mesela, halkla ilişkiler, hemşirelik veya öğretmenlik genel olarak kadınların işi gibi algılanmaktadır. Benzer şekilde, borsa uzmanlığı, mühendislik ve belki bunun bir devamı olan inşaat işleri hep erkeklere ait işlermiş gibi görülmüştür. Dahası, geleneksel olarak erkek işi olduğu düşünülen mesleklerde eğer bir kadın çalıştırılıyorsa, erkekle karşılaştırıldığında o mesleğin de otoritesini zayıflattığı bile düşünülmektedir.
Yapılan bazı araştırmalara göre, diyelim ki bir bankada kredi vermeye yetkili olan görevli şimdiye kadar hep erkekse ve ilk defa bir kadın görevli ile kredi işlemleri yapanlar bu vazifenin daha az değerli olduğuna inanmaya başlamaktadır. Gerçi ülkemizde artık “geleneksel olarak erkek işi” denilen işlerde kadınlar da çalışmaya başlamıştır. Bu sebeple de zaman zaman “kadın taksi/otobüs şoförü”, “kadın oto/lastik tamircisi” veya “kadın inşaat ustası” gibi biraz da magazin haberleri ile karşılaşıyoruz. Forklift operatörlerinden tren-tramvay kondüktörlerine kadar kadınların sayısı her geçen gün artsa da bilgi işlemciler ve marangozlar hâlâ büyük çoğunlukla erkektir. Ülkemizde kadınların iş hayatına katılımı yükselmiş olsa da kadın olmanın dezavantajına bir de kıyafetleri eklenmektedir.
Türkiye’nin modernleşme projesinin belki de en zayıf halkası kılık-kıyafetti. Zorla empoze edildiği için bir dirençle karşılaşması kaçınılmazdı. Ülke bu kadar küçük bir mesele ile uzun yıllar meşgul edilmiş ve gereksiz tartışmalarla enerjisi boşa harcanmıştı.
İki yıl önce bir dijital platformda yayınlanan Bir Başkadır (Berkun Oya, 2020) isimli dizi film ülkemizde çok ilgi görmüştü. Bu alakanın sebebi muhtemelen ülkedeki değişik kesimlerin birbirlerinden ne kadar uzak olduğunu ve ayrıştığını gözler önüne sermesiydi. Suni olarak örülmüş, duvarlar arkasında birbirlerine yabancılaşmış kesimlerin kendi konfor alanlarından dışarı çıkmaya hiç niyetleri olmadığını da bu dizi vesilesiyle bir kere daha görmüş olduk. Herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu bu dizide her bir karakter farklı bir geleneksel sosyal rolü temsil ediyordu. Kurgu, Türkiye’nin herhangi bir şehri veya kasabasında geçmiş olabileceği için her yerde ve her an karşılaştığımız tiplerdi. Belki de bu yüzden öteden beri bize söylenen “mozaik” olduğumuz inancını kuvvetlendirmişti. Hâlbuki mozaik, katı ve donuk bir yapıdır. Bugünlerde pek dile getirilmemesinin altında yatan sebep artık ülkemiz sosyal ve kültürel yapısının daha akışkan ve değişime açık olmasından kaynaklanabilir. Her şeyin değiştiği gibi toplum da değişmektedir.
Bir Başkadır dizisinde yer alan karakterlerden Peri isimli bir psikiyatristi hafta sonunda sosyal medyada gündem olan bir açıklama sebebiyle hatırlatmakta fayda olacağını düşünüyorum. Dizideki Peri, bir devlet hastanesinde psikiyatrist, aynı zamanda psikoterapist olarak çalışmaktadır. Kendisine gelen danışanlarına uygulamaya çalıştığı terapilerde kullandığı dil ve jest ve mimikleriyle onlara ne kadar yabancı olduğunu açık bir şekilde belli etmektedir. Sanki Türkiye’de yetişmemiş, sanki bu toplumun içinde hiç bulunmamış ve sanki onlar gibi olmadığı için de kendisini onlardan üstünmüş gibi görmektedir. Ama dizinin ana karakteri Meryem ile karşılaştığında yabancısı olduğu bu hakikat onun kırılganlığını da ortaya çıkarmıştı.
Prof. Dr. Üstün Dökmen, bir YouTube kanalında Armağan Çağlayan ile yaptığı söyleşide genel olarak “Başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü pedagojik danışman ve rehberin olması meslek etiğine aykırıdır” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu sözleri bağlamından koparmamak adına aynı söyleşide mimar, inşaat mühendisi, eczacı ve Millî Eğitim Bakanlığı izin verdiği için öğretmen olabileceklerini söylemişti. Ayrıca kendi “uzmanlık alanına girmediği” için hâkim ve savcı olanlar hakkında görüş belirtmeyeceğini ifade etmişti. Fakat “Dünyada meslek etiği şudur, bizim insanlarımız bilmiyor. Psikolog, psikiyatrist, PDR uzmanı dini, siyasi, takım, milli simge kullanamaz” diyerek haç kolyeli veya mini etekli bir danışman da olamaz diye kendince denge kurmaya çalışmıştı. Bu bakışı muhtemelen dünyayı tanımamasından kaynaklanıyor olabilir. Bizim insanlarımızın bazıları bilmese de Üstün Hoca gidip kendi gözleriyle görmese de dünyanın her yerinden göç alan Batılı ülkelerde tıbbın her alanında hemen her dinden ve kültürden insanlar mesleklerini başarılı bir şekilde yerine getirmektedir. Hollanda’da veya Kanada’da insanlar danışacakları insanların dini veya etnik kökenine bakmaksızın onların uzmanlıklarıyla daha çok ilgilenmektedir.
Üstün Hoca, Bir Başkadır dizisindeki Peri karakteri gibi kendi katılıklarının, öfkesinin, yabancılığının ve daha da önemlisi, onlara olan uzaklığının farkına varmalıdır. Önyargılarından kurtulması için kendisine psikoterapi uygulamalıdır. Mesleğini icra ederken danışanlarıyla gereken “bilimsel mesafe”yi koruyarak onların kıyafetleri ile ilgili önyargılarının mesleğinin önüne geçmesine engel olmaya çalışmalıdır. Peri karakteri gibi yabancılığını kendi insanına bir “üstün”lük olarak görmek, Üstün Hoca gibi mesleğinde saygın bir konuma gelmiş bir bilim insanına hiç yakışmamıştır. Dizidekine benzer şekilde tam tersi, yani başörtülü bir danışana etik olarak nasıl terapi uygulanmalı konusu, bu ülke için daha mühim bir konu bile olabilir. Bu tür yorumlar enerji israfından başka bir şey değildir. Şükür ki toplumda Üstün Hoca gibi düşünenlerin sayısı her geçen azalmakta ve toplum birbirini anlamaya çalışmaktadır.