Acaba bizler hangi Amerikalının ABD’de başkan olmasını tercih ediyoruz?
Donald Trump’ın mı, Joe Biden’in mi?
Avrupa ülkeleri hangisini tercih eder?
İslam ülkeleri, Arap ülkeleri hangisini?
Birbiriyle ilişkili bu soruların tek bir cevabı yok. Türkiye ve İslam ülkelerinden bazıları Trump kazansa memnun olacağa benziyor. Arapların çoğu da -muhtemelen tek istisna Filistin’dir- öyle. Avrupa ülkeleri liderlerinin neredeyse bütünü ise -tek istisna herhalde İngiliz Boris Johnson’dur- Trump kazanmasın da kim kazanırsa kazansın havasındadır.
Amerikalılar seçiyor ama…
Sorularım size garip gelmiş olabilir, ancak ABD’nin özel konumu sebebiyle o ülkenin vatandaşları dışındaki geniş dünyayı da Beyaz Saray’da kimin oturduğunun ilgilendirdiğini düşünürüm ben. Çünkü o kişi, verdiği kararlarla yalnızca Amerikalıların hayatını etkilemiyor, hepimiz o kişinin kararlarından etkileniyoruz.
“Piyasalar ABD merkez bankasının (FED) kararını bekliyor” denilmiyor mu? FED’in bir milim faiz artırımı bazı ülkelerde tsunami etkisi yapıyor.
“Büyükelçiliğimi Kudüs’e taşıyorum” demesiyle birlikte Ortadoğu’da dengeleri değiştirmedi mi Trump? Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan, Sırbistan, Kosova liderleri Washington’a kadar gidip Trump’ın mahmur bakışları altında İsrail’le dost olduklarını açıkladılar.
Trump kimi seviyorsa, o lider ülkesinde kendini daha rahat hissediyor.
Yukarıdaki paragraflarda yer alan Donald Trump ismi yerine geçmiş başkanlardan birinin, ya da son seçimi o kazanırsa Joe Biden’in ismini de koyabilirsiniz. Geçmiştekiler de hayatlarımızı etkileyen kararlar aldılar, Trump veya Biden de alacakları kararlarla hayatlarımızı etkilemeye devam edecekler.
Amerikan seçimlerini global oylara da açmanın bir formulü bulunmalı kanaatindeyim.
Sizler de konu üzerinde düşünün derim.
Rus ruleti nedir bilirsiniz
ABD seçimlerine bakıp üzerinde özellikle bizlerin düşünmesi gereken bir konu daha var…
Sayıları iki ile sınırlı değil başkan adaylarının, başka adaylar da var; ancak işte gördük, ismi anılmaya değer yalnızca iki aday birbiriyle yarışıyor.
Reklam
Bazen Trump öne geçiyor oy sayımında ve kendisini tutanlar seviniyor, bazen de rakibi Biden ve onun taraftarları sevince boğuluyor.
Adayların bütün beklentisi 270 ikinci seçmeni bulmak.
O rakamı elde eden başkan olarak ilan edilecek.
‘Başkanlık sistemi’ yüzünden bu böyle…
2016 yılında 270 ikinci delegeyi bulan Trump olmuştu, rakibi Hillary Clinton nazik bir hanımefendi, genel oyda 2,5 milyon daha ileride olduğu halde yenildiğini kabul etmişti. Trump’ın nezaketle, hakla hukukla ilgisi yok; o sebeple kendisinin ileride göründüğü an “Kalan oylar sayılmasın” teklifiyle ortaya atılıverdi.
İkinci delege sayısında ipi Biden göğüslediği takdirde Trump’ın zahmetli hukuki yollara başvuracağına kesin gözüyle bakılıyor.
Nasıl olsa seçime günler kala yaptırdığı zorlamayla yeni bir üye atanmasını sağladığı için Anayasa Mahkemesi’ne (Supreme Court) güveniyor; oradaki bozulan dengeden kendi lehine bir sonuç çıkacağına inanıyor.
Üzerinde düşünülmesini istediğim, yaşanan bu tuhaflıkların, ABD’deki başkanlık sistemiyle ilişkili oluşu. ABD’ye -hatta bir yönüyle dünyaya- lider seçiliyor, ama onun kim olacağına tek bir kişinin oyu karar verebiliyor.
[Gerçekten de öyle: ‘İkinci seçmen’ dediklerim sayıdan ibaret değil, kanlı canlı insan onlar; diyelim toplamda 270’i bulmuş Trump’ın önde gittiği eyaletlerden birindeki bir ikinci seçmen teorik olarak oyunu Biden’e de verebilir. O zaman ne olur? 270 dengesi Biden lehine değişir. ABD başkanı Trump olacağına Biden olur.]
Tek bir kişinin oyu her şeyi değiştirmeye yetiyor…
“Başkanlık sistemi Rus ruleti gibidir” tespitini hatırlıyor musunuz?
‘Rus ruleti’, içine tek kurşun yerleştirilmiş şarjörlü tabancayı başa dayayıp tetiği çekme kumarıdır. Kurşun kime denk gelirse o ölür.
Şarkıyı hatırladım: Kendim ettim, kendim buldum
Kendimize uyarlayalım.
Bizde de başkanlık sistemi var. Başkan seçilebilmek için ‘yüzde 50+1’ oy almak gerekiyor.
Sistem bir kere toplumu ortasından ikiye bölme sonucunu doğuruyor. ABD’de son iki seçimde yaşanan bizde de ayniyle vaki oldu. ABD’deki seçimlerde kıl payı denilebilecek sonuçlarla karşılaşıldı. Sağolsun, adaylıkta direnen Meral Akşener sayesinde yüzde 52 ilk turda yakalanabildi; şartlar çok daha farklı gelişir, ortaya dişli bir rakip çıkarsa ve o aday oyların gerçekten ‘yüzde 50+1’ini alırsa ne olur?
Elbette sistem gereği ‘yüzde 50-1’ alan başkan olamaz.
Yüzde 50’yi tek bir oy farkıyla geçebilmiş biri ülkeyi yönetme hakkına sahip olur.
ABD’de oy sayımı devam eden son seçimde muhtemelen böyle bir sonuçla karşılaşılacak.
270 ikinci seçmen oyu alan, toplam ikinci seçmen oyu 538 olduğuna göre, 268 oy toplayan rakibi önünde ipi göğüslediği kabul edileceği için, ABD’ye başkan olacak ve yalnız Amerikalıların değil hepimizin hayatını etkileyen kararlar alabilecek.
Türkiye’de yaşayıp gönlünden “ABD’ye Trump başkan olsun” temennisi geçirenler bu temennide neden bulunuyorlar dersiniz?
Seçim yapılır ve sandıktan oylar birbirine yakın çıkar ve cumhurbaşkan çok az oy farkıyla seçilirse, “Keşke başkanlık sistemine geçmeseydik” yakınmaları duyabiliriz.
Düşünmeye değer.