Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, döviz kurundaki gelişmelere ilişkin, "Bu son dalga küresel. Türk lirasının başka para birimlerine oranla nispeten dirençli kaldığı bir süreç." dedi.
Şimşek, CNN Türk yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Döviz kurundaki yükselişi değerlendiren Şimşek, Merkez Bankasının para politikasındaki sadeleştirme ve faiz artırımından önce piyasalarda bir endişenin bulunduğunu söyledi.
Bu endişenin çok hızlı bir şekilde fiyatlandığını belirten Şimşek, "O kısmen Türkiye kaynaklıydı ama biz onu çözdük. Bu son dalga, küresel. Türk lirasının başka para birimlerine oranla nispeten dirençli kaldığı bir süreç." diye konuştu
Şimşek, ABD´deki faiz artışının, ülkenin bilanço küçültmesinin, borçlanma ve dolar talebinin artmasının bütün gelişmekte olan ülkeler için olumsuz bir durum olduğuna dikkati çekerek, "Yıl başından bu yana bütün gelişmekte olan para birimleri ortalama yüzde 10´un üzerinde dolara karşı değer kaybetti. Bu bir realite. Bu husus herkesi etkiledi, başlangıçta Türkiye´yi daha fazla etkiledi." ifadesini kullandı.
Söz konusu küresel dalgayla gelişmekte olan ülkelere yönelik beklentilerin bozulduğunu, endişelerin arttığını ve risk iştahının azaldığını dile getiren Şimşek, "Türkiye, eskiden bu tür bir dalgaya karşı az korunaklıydı. Liranın desteği azdı fakat son dönemde parasal sıkılaştırma, faizlerdeki yükselişle birlikte liraya destek var. Dolayısıyla lira eski kırılganlıkta değil." değerlendirmesinde bulundu.
"Yarı dolu yarı boş bardak hikayesinin ötesine geçtik"
Seçime yönelik vaatlere değinen Şimşek, "Bizim vaatlerimiz mütevazi olsa da şu ortamda hataya, gevşemeye piyasaların toleransı yok. Maksimum 30 milyar lira civarında bir vaadimiz var." dedi.
Şimşek, para politikasında çok güçlü bir tepki verdiklerini ve bu tepkinin etkili olduğunu ifade ederek, atılan adımların olumlu karşılandığını, para politikasındaki duruşun bir temel endişe kaynağı olmaktan çıktığını vurguladı.
Seçim öncesinde vaatlerde bulunulsa bile sonrasında mali disiplini hep sürdürdüklerini ve borcun milli gelire oranını aşağı doğru bir trendde tuttuklarını anlatan Şimşek, "İktidar olan parti bir vaatte bulunursa genelde onu yapar. Mesele konjonktür meselesi. Bardak yarı dolu görünüyordu. Bu son küresel gelişmelerle birlikte acaba gelişmekte olan ülkelerin bardağı kırılır mı diye bakılıyor. Yarı dolu yarı boş bardak hikayesinin ötesine geçtik." diye konuştu.
Yeniden dengelenme süreci
Yol haritalarının seçimden hemen sonra bütün hedeflerle güncelleneceğini bildiren Şimşek, şöyle devam etti:
"Gerek para politikasındaki sıkılaşma gerek geleneksel maliye politikasındaki duruşumuz gerekse makro ihtiyati yaklaşımımız ki kısmen mayısta devreye girdi haziranda geriye kalanı girecek, bu çerçevede bakarsanız iç talebin yavaşladığı, dolayısıyla enflasyonist baskının azalacağı, cari açıktaki genişlemenin durup daralmaya dönüşeceği nettir. Buna biz yeniden dengelenme diyoruz."
Dengelenme boyutunun dış talepten geldiğini belirten Şimşek, Avrupa Birliği´nde yakalanan ekonomideki ivmenin Türkiye ekonomisini destekleyeceğini, ülkenin çevresindeki petrole dayalı ekonomilerin de artan petrol fiyatlarından olumlu etkileneceğini, bundan Türk firmaları ve turizminin nemalanacağını, turizmde bu sene sayı anlamında bütün dönemlerin rekorunun kırılacağını kaydetti.
"Enflasyon ikinci yarıdan sonra düşüş trendine girecek"
Şimşek, dış talebin de destekleyici olacağının altını çizerek, "Kur rekabetçi, iç talep yavaşlayacak. Cari açık, altın hariç muhtemelen yüzde 3´e doğru inecek, şu anda altın hariç yüzde 4,5. Enflasyonda kısa vadede, yakın dönemde yaşadığımız liranın değer kaybı nedeniyle 3-4 aylık etki var. Enflasyon yılın ikinci yarısından sonra düşüş trendine girecek." ifadesini kullandı.
Türkiye´nin şu an kısmen dış kaynaklı genel bir şokla karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Şimşek, mayıs ayı itibarıyla yaklaşık yüzde 12´lik enflasyonun minimum 4 puanının liranın değer kaybı ve petrol fiyatlarından kaynaklandığını, petrol fiyatları sabit kalsa bile kurun istikrara kavuşmasının 4 puanı çıkaracağını söyledi.
"İşsizlikte biz hiçbir zaman manşete bakmayız"
Şimşek, işsizlikte de mevsimsel etkilerden arındırılmış oranın yüzde 9,9, manşet işsizlik oranının ise yüzde 10,1 olduğunu hatırlatarak, "Biz eski geleneklerden dolayı hiçbir zaman manşete bakmayız. Mesela ben enflasyonda manşete hiç bakmam, çekirdeğe bakarım yani esas trende." değerlendirmesinde bulundu.
Son 10 yılda Türkiye istihdamda çok büyük başarı sağladığını anlatan Şimşek, bu dönemde net 8,8 milyon vatandaşa iş bulunduğunu bildirdi.
Türkiye´nin istihdam artışında dünyada ilk 5´te olduğuna dikkati çeken Şimşek, son 1 yılda 1 milyon 22 bin kişiye iş bulduklarını dile getirdi.
Şimşek, "Gelecek açısından baktığımızda, bizim genç nüfusumuz var, çalışma çağındaki nüfus ve iş gücüne katılım hızla artıyor. Bu istihdam artışıyla Türkiye hızla gelişiyor ve eninde sonunda bu bir platoya oturunca işsizlik oranı daha hızlı bir şekilde iner ama kısa vadede değil." dedi.
Hedef, enflasyonda tek hane
Muhalefetin vaatlerini de değerlendiren Şimşek, kendisinin seçimlerin vizyon, program, Türkiye´nin dönüşümü üzerinden bir yarışa dönüşmesini arzuladığını vurguladı. Şimşek, "Ben olsam yarışı Türkiye´de sanayide dönüşüm, 4. Sanayi Devrimi´ne hazırlık, eğitimde kalite, Ar-Ge, inovasyon, katma değer zincirinde yükselme vesaire üzerine kurgularım. Yoksa imkanları zorlayarak veya muhalefette olduğu gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerle ortaya çıkmak sadece geleceğe ilişkin endişeleri, belirsizlikleri, yükleri artırır." diye konuştu.
Orta Vadeli Program´da (OVP) bu yıla ilişkin büyüme hedefinin yüzde 5,5 olduğunu hatırlatan Şimşek, bu rakamın bugünkü şartlarda hala makul olduğunu söyledi.
Şimşek, "Yılın ilk yarısında ciddi bir momentum var, ikinci yarısında bir miktar momentum kaybolsa da bu anlamda makul olacak ama önemli olan orta uzun vadeli bir perspektifle sürdürülebilir yüksek büyüme." değerlendirmesinde bulundu.
Yapısal reformlarla dönüşümü sağladıkları ölçüde, yan etkileri sınırlı yüksek sürdürülebilir büyümenin mümkün olduğunu dile getiren Şimşek, şunları kaydetti:
"Bunun ön koşulu, kararlı bir şekilde enflasyonun belini kırıp, düşük tek haneye inmesini sağlamaktır. Çünkü düşük tek haneye indirirsek firmalarımız tahvil çıkartarak bütün yatırımlarını Türkiye´de ve dünyada finanse ederler. İkinci olarak da öngörülebilirlik artar. O nedenle Merkez Bankasının kredibilitesini, buradaki duruşunu çok önemsedik. Olağanüstü hal kalktığında, ülke normalleştiğinde, bu büyüme potansiyeliyle Türkiye çok rahat bir şekilde uzun vadede milli gelirin yüzde 2´si kadar doğrudan yatırım çeker. Yani bugünkü rakamlarla yaklaşık 16-17 milyar dolar."