Başbakan Yıldırım´ın ABD gezisinden ne çıkar?

Sedat Ergin - 08.11.2017

Başbakan Yıldırım´ın ABD gezisinden ne çıkar?

BAŞBAKAN Binali Yıldırım´ın Washington´a yapmakta olduğu ziyaretten ne bekleyebiliriz? Yıldırım´ın yarın Washington D.C.´de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yapacağı görüşme tam bir kördüğüme dönmüş olan Türk-ABD ilişkilerini girdiği çıkmazdan kurtarabilir mi?Bu ziyaretle ilişkilere sihirli bir değneğin dokunarak sorunların çözüme kavuşacağını beklemek gerçekçi olmaz. Ancak, ziyaretin en azından ilişkilerin yokuş aşağı gidişini durdurup, bu girift krizi kontrol altına alıp bir diyalog kanalını açması bile, eğer başarılabilirse, bu koşullarda başlı başına olumlu bir sonuç olarak görülebilir...

BAŞBAKAN Binali Yıldırım´ın Washington´a yapmakta olduğu ziyaretten ne bekleyebiliriz? Yıldırım´ın yarın Washington D.C.´de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yapacağı görüşme tam bir kördüğüme dönmüş olan Türk-ABD ilişkilerini girdiği çıkmazdan kurtarabilir mi?

Bu ziyaretle ilişkilere sihirli bir değneğin dokunarak sorunların çözüme kavuşacağını beklemek gerçekçi olmaz. Ancak, ziyaretin en azından ilişkilerin yokuş aşağı gidişini durdurup, bu girift krizi kontrol altına alıp bir diyalog kanalını açması bile, eğer başarılabilirse, bu koşullarda başlı başına olumlu bir sonuç olarak görülebilir.

Bu sınırlı sonucun alınabilmesi her iki tarafta da bazı pragmatik adımların atılıp, belli esnekliklerin gösterilmesini zorunlu kılacaktır. Bu adımların bazıları hemen atılabilir; bazıları için zamana ihtiyaç var.

*

Önce Amerikan tarafıyla başlayalım. Öncelikle, ABD yönetimi Türkiye´nin yaşadığı 15 Temmuz darbe felaketinin kendisiyle olan bağlantısı konusunda artık başını daha fazla kuma gömemeyeceğini kabullenmelidir. Yönetim, darbede suçüstü yakalanan Fetullahçı organizasyonun liderine ev sahipliği yapıyor olmasının Türkiye´de ABD algısını yerle bir ettiği, ilişkileri sürekli bir basınç altına soktuğu gerçeği ile yüzleşmek durumundadır. Washington, ?Hem Türkiye ile iyi geçineyim, hem Fetullah Gülen´i himaye etmeye devam edeyim? seçeneklerinin bir arada yürümediğini, yürümeyeceğini idrak etmelidir.

ABD yönetimi, bu bağlamda en azından darbede aktif rol almış olan Fetullahçı sivil kadroların ABD´deki temasları konusunda Türk tarafıyla daha yakın bir işbirliğine girip bu konuda iletilen taleplere yardımcı bir tutum almakla işe başlayabilir.

Washington´un PKK´nın Suriye uzantısı olan PYD ile açık bir askeri ittifak içine girmiş olması ilişkileri gerilime sokan bir başka problemli alandır. ABD´nin kendisinin de terörist olarak gördüğü bir örgütle Suriye´de cephede müttefik durumunda kaldığı sürece Türk-ABD ilişkilerindeki güven bunalımının aşılabilmesi mümkün değildir.

Ayrıca, Türkiye´ye getirilen ve insanları cezalandıran vize ambargosunun artık bir an önce kaldırılması ilişkilerin önünün açılması açısından olmazsa olmazdır.

*

Türk tarafına gelince, ABD´li rahip Andrew Craig Brunson gibi bir ABD vatandaşıyla Türkiye´deki ABD konsolosluklarında çalışan görevlilerin Reza Zarrab ya da Fetullah Gülen´e karşı takas amacıyla tutuklandıkları algısı Amerikan tarafında kuvvetli bir şekilde yerleşmiştir. Kabul edelim ki bu algının gerçekliği, doğruluğu-yanlışlığı meselesinin üstüne çıkmıştır. Buradaki yargısal tasarruflar vize ambargosunu tetiklediği için, belli bir zaman dilimi içinde bu başlıkta bir hareketlenmenin başlaması normalleşme sürecini kolaylaştıracaktır.

İkinci bir başlık Türk makamlarının ABD karşısındaki söylemini ilgilendiriyor. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk makamlarının her vesileyle ?üst akıl? söylemi üzerinden günlük bir egzersiz olarak ABD´ye yüklendiği bir atmosferde ilişkilerdeki bu sorunlar yumağının üstesinden gelinmesi  kolay olmayacaktır.

Her gün ABD´ye karşı çatışmacı bir çizgide gidip, diğer yandan ilişkilerin gül bahçesinde hiçbir şey olmamış gibi yeşermesini beklemek, dostluktan, stratejik ortaklıktan söz etmek, örtüşen tavırlar değildir. Bu saptama, ABD´nin kusurları karşısında sessiz kalınsın gibi bir önerme içermiyor. Ancak söylemde daha dikkatli bir tonun yerleşmesi tıkanıklığın aşılması açısından bu aşamada elzem gözüküyor.

*

Geçmişte Türkiye´nin dış politikadaki en önemli başarısı bütün cephelerde çıkarlarını geliştirebilme becerisini sergileyebilmesindeydi. Hem ABD ve AB eksenli Batı dünyası hem de Rusya ve bölge ülkeleriyle ilişkilerin iyi götürüleceği çok yönlülük, Türkiye´nin geleneksel dış politikasının esas çizgisidir. Türkiye´nin uluslararası bir yalnızlığa girip, yalnızca tek bir güç merkezine dayanması, o cephe karşısında da pazarlık kartlarını ciddi bir şekilde zayıflatır. Önemli olan, Türkiye´nin uluslararası alanda bütün zeminlere sağlam basabilmesidir. Batı ile ilişkilerdeki gerileme, ne yazık ki dış politikanın bu temel dengesini sakatlıyor.

Bu bağlam içinde bakıldığında, Başbakan Yıldırım´ın Washington ziyareti ilişkilerde en azından bir normalleşmenin başlangıcına vesile olursa olumlu bir sonuçla kapanmış olacaktır.