9 Ekim Çarşamba günü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'nin kuzeyinde başlattığı Barış Pınarı Harekâtı pek çok ülkede yankı buldu.
Birçok ülke operasyonla ilgili düşüncelerini kamuoyuyla paylaşırken, Ortadoğu’da her geçen gün etkinliğini arttıran, Suriye konusunda askeri anlamda olmasa bile siyasi anlamda belirli bir ağırlığı olan Çin’in açıklamaları Tük kamuoyunda derinlemesine konuşulmadı.
Aslında son zamanlarda Çin-Türkiye ilişkileri pozitif bir seyir izliyordu. Üst düzey ziyaretler ve karşılıklı anlaşmalar sürekli haberlere yansıyordu.
Fakat iki ülke arasındaki ilişkilerin geçmişine baktığımızda özellikle siyasi konularda çok da olumlu bir tablo ile karşılaşmamaktayız.
BM Güvenlik Konseyi beş daimi üyesinden biri olan ve bölgedeki etkisi her geçen gün artan Çin ile kurulacak iyi ilişkiler Türkiye’nin manevra alanını genişletebilecek kapasiteye sahiptir.
Ancak ilişkilerin başlamasından bu yana gerek Kıbrıs sorunu, gerekse diğer konularda Çin’in politik hamleleri Türkiye faydasına olabilecek bir yeterlilikte olmamıştır.
1980’den itibaren Türkiye’den Çin’e giden her heyet Çin’den Kıbrıs konusunda destek istemiş fakat beklenilen açık destek bulunamamıştır.
Çin tarafı her seferinde konunun BM çatısı altında çözülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Özellikle Suriye’deki iç savaş sürecinde BM’deki neredeyse tüm oylamalarda Çin, Türkiye’nin dış politik hamleleriyle çelişen kararlara imza atmıştır.
Bununla birlikte 2003’te Celal Talbani’nin Pekin’e gidişi, ardından Çin Kominist Partisi heyetinin Kuzey Irak’ı ziyareti ve Barzani’nin ilk defa Çin büyükelçisi ile buluşup resmi bir ziyaret için Çin’e davet edilmesi Türkiye-Çin ilişkilerinin problemli konuları arasında bulunmaktadır.
Uygur konusunu da dahil edersek siyasi konularda iki ülke arasında bazı köklü sorunlar olduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Fakat son yaşanan olay Çin’in geleneksel tavrında da bazı değişiklikler olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Zira bugüne kadar yaşanan birçok problemli konuda Çin sürekli siyasi çözüm vurgusu yaparken, Türkiye’yi karşısına alabilecek açıklamalardan da uzak durmaya çalışmıştır.
Ancak Çin, Barış Pınarı Harekâtı’nı açık açık eleştirmiş ve Türkiye’nin operasyonu durdurmasını istemiştir.
Aslında Çin’in tavrı çok da sürpriz olmadı. Burada tek beklenmedik konu Çin’in Türkiye’nin rahatsız olacağını bile bile operasyona açık tavır almasaydı.
Hâlbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında haziran ayında gerçekleşen görüşmede Türkiye ve Çin’in teröre karşı savaşta işbirliği yapacağına dair mutabakata varıldığı biliniyordu.
Çin Aralık 2018’de ABD Başkanı Donald Trump’ın çekilme açıklamasından sonra da aynı şekilde siyasi çözüm vurgusu yapmıştı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Trump’ın kararıyla ilgili sorulan soruyaşöyle cevap vermişti;
Çin, Suriye’nin egemenliğine her zaman saygı duyuyor ve krizin siyasi çözümünü destekliyor.
Şu anda, ilgili tarafların siyasi çözüm için ortak çaba göstermelerini umuyoruz.
Fakat Türkiye ile ilgili net ifadeler kullanmaktan çekinmişti.
Hua Chunying, Çin’in geleneksel söyleminin ötesine geçmeyerek diplomatik bir dil kullanmayı tercih etmişti.
Öte yandan o dönem Çin’in Türkiye rahatsızlığını, Çin medyası ve akademisinin verdiği beyanatlardan anlayabilmiştik.
ABD’nin geri çekilme kararı sonrasında birçok Çinli gazeteci, akademisyen ve politikacı konuyu değerlendirerek konuyla ilgili çekince ve arzularını detaylı bir şekilde yazmıştı.
Barış Pınarı Harekâtı’na Çin’den gelen tepkiler
Çin Dışişleri 9 Ekim’de başlayan operasyona bu kez açıktan karşı çıkıyordu.
Çin Dışişleri harekâtın ikinci günü yaptığı açıklamada operasyonu çok sert olmamakla birlikte eleştiriyordu.
İlk açıklamada kısaca, "Operasyonun doğurabileceği sonuçlar nedeniyle endişeliyiz. Mevcut durumu daha da karmaşıklaştıracak" denilmişti.
Fakat 15 Ekim günü Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Geng Shuang, Pekin'deki basın toplantısında Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde giriştiği askeri operasyonu durdurması gerektiğini açıklayıp Türkiye'yi "doğru yola geri dönmeye” çağırmıştı.
Bununla birlikte açıklamadaki IŞİD vurgusu da dikkat çekiyordu. Çin özellikle IŞİD’e gönderme yapıp “Türkiye'nin operasyonu IŞİD'i yeniden canlandırabilir” diyordu.
Çin’in bu sert açıklama ile neyi hedeflediğine geçmeden önce Çin basınının ve Çin akademisinin de operasyona yönelik tepkilerine bakmak gerekiyor.
Komunist Partisi'ne yakın China Daily'de yer alan bir haberde operasyon çok sert bir şekilde eleştiriliyordu.
Haberde yer alan ifadeler kısaca şu şekildeydi:
İnsani krize neden olabilecek yeni bir kaos riski taşıyor.
YPG'ye yönelik saldırı IŞİD'i yeniden canlandıracak.
Türkiye sivilleri koruyacağız demesine rağmen siviller acı çekecek.
Yine China Daily'nin 11 Ekim’de yayınladığı bir haberde, operasyonda tamamen sivillerin hedef alındığı gibi bir izlenim yaratılıyor ve harekâtla ilgili şu ağır ifadeler yer alıyordu:
Şimdiye kadar 70 bin sivil yerinden edildi.
Operasyon sonucunda 10 sivil hayatını kaybetti.
Türk uçakları alt yapı tesislerini ve sivil yerleşim yerlerini hedef alıyor.
Komünist Partisi’nin görüşlerini yansıtan ve Çin’in en önemli İngilizce gazetelerinden biri olan Global Times’da 10 Ekim’de yer alan haberde ise hiçbir şekilde PKK ve YPG kelimeleri kullanılmazken operasyonun Kürtleri hedef aldığı izlenimi yaratılmaktaydı.
Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü araştırmacılarından Tian Wenlin Global Times’a aynı gün yazdığı makalede operasyon “Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu kurmaya çalışması” olarak tarif ediliyordu.
Şangay Üniversitesi Türk Çalışmaları Merkezi direktörü Profesör Guo Changgang konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Güvenli Bölge" söyleminin Türkiye'nin yüzeysel hedefi olabileceğine değinerek, operasyonla ilgili iki temel çekincesi olduğunu söylüyor:
İlk olarak Erdoğan’ın Sünni İslam dünyasının lideri olma isteği.
kincisi ise binlerce IŞİD üyesinin nasıl kontrol edileceği.
Çin’deki en önemli Türkiye uzmanlarından biri olan Profesör Guo, “Eğer IŞİD militanlarının kontrolü Türkiye’ye geçerse bu büyük bir problem oluşturacaktır” ifadelerini kullandı.
Çin’in amacı ne?
Görüldüğü gibi Çin’den gelen tepkiler bu şekilde. Genel olarak Barış Pınarı Harekâtı’na karşı sert eleştiriler bulunuyor.
Peki, Çin’in Barış Pınarı ile ilgili tutumunun altında yatan motivasyon nedir?
Her şeyden önce başta da ifade ettiğim gibi eleştiriler hiç sürpriz değil.
Çin, ABD'nin daha önceki çekilme açıklamasından sonra da aynı şekilde rahatsızlığını ifade etmişti.
Çin, ABD bölgeden gitsin fakat yerine de Türk güçleri geçmesin istiyor.
Bu isteğin altında yatan temel motivasyon ise, Türkiye sayesinde cihatçı grupların güçlenme korkusu, özellikle de Uygurlara alan açılmasından korkuyorlar.
Bilindiği gibi yaklaşık 5 bin Uygur savaşçısının bölgede bulunması nedeniyle Çin konuyu ulusal güvenliğine tehdit olarak algılamakta.
Çin her ne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğüne önem verdiğini söylese de YPG'den herhangi bir rahatsızlık duyduğunu düşünmüyorum.
YPG kontrolündeki özerk bir bölge Çin'i rahatsız etmeyecektir. Evet, YPG ABD'nin müttefiki ama olaylara "düşmanımın dostu benim de düşmanımdır" diye bakmak en büyük hatalarımızdan biri.
Bazen her şey bu kadar basit olmuyor.
YPG, Çin için çok da önemli bir aktör değil. Çin için bölgede önemli olan tek şey cihatçıların güçlenmemesi.
Bunu Suriye yapabiliyorsa Suriye yapsın; yok yapamıyorsa YPG İslamcı güçlerle arasındaki keskin çizgiden dolayı Çin için tercih sebebi olabilir.
Hem Çin Dışişleri’nin hem de Çinli akademisyenlerin IŞİD vurgusu da önemli olan bir diğer konu.
Zira Çin, Türk Çalışmaları Merkezi direktörü Profesör Guo Changgang’ın da dediği gibi tutuklu IŞİD üyelerinin Türkiye’nin kontrolüne geçmesini istemiyor.
Üzerinde düşünülebilecek bir diğer konu da ABD’nin bölgeden çekilme isteğinin ve bölgede daha az inisiyatif alma eğiliminin Çin tarafından fırsat olarak görülme olasılığı.
Zira Trump’ın son dönemlerdeki tutumu Ortadoğu’daki birçok müttefiki için güvenilmez ABD imajı doğurdu.
Doğal olarak bu ülkeler daha güvenli liman arayışına geçmek isteyebilir ve ilişki ağlarını da çeşitlendirmek isteyebilirler.
Çin de son dönemde bölgeye çok büyük yatırımlar yaptı.
Örneğin geçen on yılda Çin'in bölgedeki yatırım oranı yıllık 1 milyar dolardı.
Fakat bugün; sadece 1 yıl önce Çin, Arap ülkelerine 23 milyar dolar kredi sözü verdi.
Çinli şirketler 2019'un ilk yarısında İsrailli teknoloji şirketlerine 3,2 milyar dolarlık yatırım yaptılar.
Ve Çin-İsrail ilişkileri her geçen gün daha da güçleniyor.
Çok yakında İsrail'in en büyük partneri Amerika yerine Çin olabilir.
Çin, İran'a olan desteğini ABD'nin tüm yaptırım kararlarına rağmen bir şekilde sürdürüyor.
Daha bir ay önce iki ülke arasında 25 yıllık stratejik bir anlaşma yapıldığı ve İran'a milyarlarca dolarlık yatırım yapılacağına dair haberler gündeme geldi.
Suudi Arabistan zaten Çin'in en büyük petrol sağlayıcılarından biri.
Bununla birlikte Şubat ayında iki ülke arasında 28 milyar dolar değerinde 35 ayrı ekonomik, yatırım ve işbirliği anlaşması imzalandı.
Irak yine Çin'in en büyük petrol ithalatçılarından biri.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2018'de 30 milyar doları buldu.
Üstelik Çin'in Kuzey Irak Kürt yönetimiyle de çok iyi ilişkileri bulunuyor.
Ayrıca Pekin yönetimi Erbil'de konsolosluk açan ilk ülkelerden biri.
En önemlisi ise şu:
Çin Ortadoğu'da birbirinin kanını içebilecek kadar düşman ülkelerle harika bir ilişki geliştirmiş durumda.
Ve hiçbir ülke Çin neden böyle yapıyor diye rahatsız olmuyor.
Kimse düşmanımın dostu düşmanımdır demiyor.
Konu bu açıdan da düşünülürse Çin’in Ortadoğu ülkelerine ben inisiyatif almaktan çekinmem mesajı olarak da değerlendirilebilir.