ABD Devlet Başkanı’nın izin vermesi ile 9 Ekim 2019’da Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arzusu veçhile, daha evvel yine Erdoğan’ın talebi ile Rojava denilen Kuzey Doğu Suriye’ye yerleşen ve liderleri Ankara’da kırmızı halıda karşılanan YPG’nin kontrolünde bulunan bölgeye operasyon düzenlendi. Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile “Barış Pınarı desek de akan su değil kandır.”
Erdoğan ve ortaklarının iradesi ile yapılan bu harekatın aleyhine konuşmak yasak. Barış çağrısı yapmak yasak. Kardeş kanı dökülmesin, demek yasak. Anneler ağlamasın, demek yasak. Çocuklar yetim kalmasın, demek de yasak.
Herkesi kendi ruh haliyle baş başa bırakıp, Suriye harekâtı boyunca Türkiye içinde meydana gelen bazı gelişmelere bakıp harekatın amaçlarını ve muhtemel sonuçlarını tahmin edebiliriz. Şimdi savaş esnasında Türkiye’de meydana gelen bazı hadiselere kısaca bakalım:
11 Ekim 2019’da devlet bankası olan Halkbank, daha evvel anlaştığı Bilim ve Sanat Vakfı’na ait İstanbul Şehir Üniversitesi’nin tüm varlıklarına tedbir koydurdu. Üniversite yaptığı açıklamada Halkbank’ın bu uygulamasının iyi niyetten uzak olduğunu ve üniversiteyi çalışamaz hale getirmeyi hedeflediğini ifade etti.
Ahmet Davutoğlu da üniversitenin sahibi olan Bilim Sanat Vakfı’nın kuruluşuna katkı sunanlar arasındadır. Yeni bir parti kurmak için çalışmalar yürüten Ahmet Davutoğlu’nun üniversite ile ilişkisini herkesin malumudur. Aslında bu karar ile Halkbank eliyle Davutoğlu’na gözdağı verildiği hatta cezalandırıldığı bir gerçektir. Normal bir zamanda çok büyük gürültü koparacak bu eylem, savaşın tozu dumanı içinde unutuldu gitti bile.
16 Ekim’de Türk Hava Kurumu’na kayyım atandı. Bunda ne var? diye sorabilirsiniz. Geçtiğimiz ağustos ayında İzmir’de çıkan yangın nedeni ile Türk Hava Kurumu’nun adını sıkça duymuştuk. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, THK uçaklarının uçamaz halde olduğunu söyleyip, bundan dolayı özel şirketlerden yangın söndürme uçakları kiralandığını ifade etmişti. Sorun, yüksek ücretler ödendiği halde, özel firmaların yangın söndürmede yetersiz kalması ve THK uçaklarının kullanılmaması idi. Pakdemirli’nin iddiasının aksine, THK, uçaklarının yeterli olduğunu ve uçuş izni verildiği takdirde yangın söndürmeye katılabileceğini söylemesiydi.
Böylece hükümet ile THK karşı karşıya gelmişti. Üstelik THK, Teknofest’te gösteri yapma cüretini göstererek Bakan’ın iddialarını çürütmüştü. Can sıkıcı bir durum. İşte TSK, Suriye’de operasyonlara devam ederken Hükümet, THK’ye Kayyım atayarak bir can sıkıcı sorunu daha, savaşın gürültüsü içinde ortadan kaldırdı. Artık Pakdemirli daha rahat kiralama yapabilir.
18 Ekim’de Hakkâri, Yüksekova ve Nusaybin Belediye Başkanları tutuklanarak, yerlerine Kayyım atandı. Dava evvel Van, Diyarbakır ve Mardin Belediye Başkanları da görevden alınmış ve yerlerine Kayyım atanmıştı. Ama bu operasyonlara yurt içinden ve yurt dışından tepkiler gelmişti. Şimdi savaşın sürdüğü ve içeride daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan bir günde Hükümet, seçimde kaybettiği belediyelere yeni kayyımlar atamak sureti ile bu belediyeleri, milletin iradesini hiçe sayarak, geri aldı. Elbette savaşın gürültüsünde bu hayati konu konuşulmaz oldu. Gündeme gelemeden unutuldu.
9 Ekim’den bugüne kadar, dahilde meydana gelen gelişmelere bu gözle bakıldığı zaman, Hükümetin eriyen gücünü savaş vasıtası ile geri kazanmaya çalıştığı görülecektir. Mecliste yasalaşan Yargı Reformu paketinden, Haydarpaşa Garı ihalesine kadar meydana gelen birçok olaya bu gözle bakmak isabetli yorumların yapılmasına sebep olacaktır.
TSK’nin Suriye topraklarına girmesi ile başlayan Türkiye’nin dış politikada itibar ve ivme kaybı ve bunu destekleyen yedi düvelle savaş söylemi ile tamir edilmesi imkânsız ilişkiler yumağının gelecek nesillere bırakıldığı bir gerçektir. Hükümet dış politikada kendi ürettiği sorunları içeride gücünü tahkim ve kamuoyunu konsolide etme vasıtası olarak kullanmaktadır. Halbuki hiçbir ahlaklı hükümet dış sorunları iç politika malzemesi yapmaz. Yaparsa bu durumun ülkenin parçalanması ile sonuçlanabileceğini bilir.
Binaenaleyh burada bir hesap hatası vardır. Türkiye yıllardır Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de terör örgütlerine yönelik benzer operasyonlar düzenlemektedir. Hükümetin bu son operasyonu, Trump’ın da desteği ile, Suriye’nin fethi gibi gösterme çabasının halkta ciddi bir karşılık bulacağını düşünmüyorum. Bu operasyon, koparılan onca gürültüye rağmen, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının oluşturduğu etkiden fazla bir etki oluşturmayacaktır. Halk “bu çok güzel hareketlere alıştı” bir kere. AKP’nin oylarının artacağını beklemek boş bir hayaldir.