“Balkanlar tarih üreten değil, tarih tüketen bir coğrafyadır.” – Winston Churchill
Soğuk Savaş sonrası dönemde, Avrupa Birliği ve NATO’nun Yugoslavya’yı parçalamasıyla başlayan “yeni Balkanlar” sürecinde, Sırbistan ve Arnavutluk gibi ülkelerde geliştirilen AB merkezli politikalar, Türkiye’nin tarihsel nüfuzunu giderek etkisizleştirmektedir.
Eylül 2024’te İsrail Cumhurbaşkanı İzak Herzog ve Başbakan Netanyahu’nun Sırbistan, Arnavutluk ve Macaristan’a gerçekleştirdiği ziyaretler, Balkanlar ve Doğu Avrupa jeopolitiğinde “dengeleyici aktör” arayışlarının bir yansıması olarak dikkat çekmektedir.
İsrail’in Balkan politikasının son 30 yıldır siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri boyutlarda yürütülen sistematik ve stratejik bir sürecin ürünü olduğu görülmektedir. Özellikle Gazze’deki saldırılar nedeniyle Batı kamuoyunda artan eleştiriler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail liderlerine yönelik kararları, Tel Aviv yönetimini uzun süredir görünür olmadığı Balkan coğrafyasında daha aktif pozisyon almaya yöneltmiştir.
İsrail’in Balkan stratejisi ve tarihsel arka plan
Soğuk Savaş döneminde Yugoslavya ve Arnavutluk’un İsrail ile olan ilişkileri oldukça mesafeli bir düzeydeydi. Doğu Bloku ülkeleri Filistin davasına destek verirken İsrail’e karşı ihtiyatlı bir tutum takınmışlardı.
1990’lı yıllarda Yugoslavya’nın dağılması ve Soğuk Savaş şartlarının ortadan kalkması, İsrail için Balkanlar’da daha elverişli bir diplomatik ortam yaratmıştır. Bu dönem, İsrail’in bölgedeki yeni devletlerle ilişkilerini geliştirmesi için önemli bir eşik olmuştur.
Gazze savaşı sonrası yeni açılımlar
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının uluslararası kamuoyunda büyük tepki çekmesi, Tel Aviv’i diplomatik izolasyondan çıkmak amacıyla daha önce aktif olmadığı coğrafyalara yöneltmiştir. Bu çerçevede, Balkanlar’da özellikle Sırbistan, Arnavutluk ve Macaristan ile siyasi ve ekonomik ilişkiler hızla derinleştirilmiştir.
Cumhurbaşkanı Herzog’un 2024 yılı Eylül ayında Sırbistan ve Arnavutluk’a yaptığı ziyaretler, bu yeni jeopolitik açılımın bir göstergesidir.
Türkiye ile rekabet ve nüfuz mücadelesi
İsrail’in Balkanlar’daki son dönemde artan etkisi, Türkiye ile tarihsel rekabeti yeniden alevlendirmiştir. Özellikle Arnavutluk ve Kosova gibi Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde İsrail’in nüfuz alanı oluşturması, Türkiye’nin geleneksel etkinliğini zayıflatmayı hedeflemektedir.
Bektaşi Devleti projesi gibi girişimler, Türkiye’nin kültürel ve dini bağlarını dolaylı yoldan etkisizleştirme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Sonuç ve değerlendirme
İsrail’in Balkan jeopolitiğinde son dönemde artan görünürlüğü, çok katmanlı bir dış politika stratejisinin sonucudur. Tel Aviv yönetimi, hem diplomatik izolasyondan çıkmak hem de AB ve NATO içindeki kararlara yön vermek için Balkanlar’daki siyasi elitlerle ittifak ilişkileri kurmaktadır.
Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin, sadece tarihi bağlara dayanan yaklaşımlar yerine çok yönlü, stratejik ve sahaya dayalı bir Balkan politikası geliştirmesi artık kaçınılmaz hale gelmiştir.