Bakmasını bilene belki şifadır Corona…

"Fe eyne tezhebûn" yani, Bu gidiş nereye?" hitabı tam da zamanında çarptı, şişmiş egolarımıza, tam da olması gerektiği gibi. Daha da fazlasına muhatap olmadan ders alma zamanı gelmedi mi?

Bakmasını bilene belki şifadır Corona…

Dr. Emine Savaş'ın, "konuya dair" "Dünya Bizim"de yayınlanan yazısı...

Hem işim hem yaradılışım gereği yıllarım insanlarla hep iç içe geçti. Bu sebeple insana dair çok şeye şahit olma fırsatım oldu. İlginç bir varlığız doğrusu. Gülen, ağlayan, seven, kahreden, mutlu olan, hüzünlenen, merak eden, hesap eden, alan, veren... Sürekli çevremizle iletişim hâlindeyiz. Bir devr-i daim içinde yuvarlanan bir kayaya benziyoruz. Her çarpmadan yara alan, aklını kullanıp ders de alan. Yaşamı küçücük bir su birikintisi olarak başlayıp sonu ummana ulaşan ya da ulaşması gereken akarsu belki de...Ya da mevsimlerin gelip alnını öptüğü gül bahçesi...

Gözün gördüğü her şey emrine yaratılan.  Koklasın, tatsın diye kainâtın hevenk hevenk bezendiği. Sevsin, mutlu olsun diye güzelliğin her renginin geçit töreni yaptığı; insan...

Hâl böyle iken sana ne oldu ey insan! Nasıl da uzaklaştın doğandan, temiz fıtratından. Dönüp bakmaz oldun gözünün aydınlığı güzelliklere. Sana hiç huzur vermeyen sonunda hüsrana götürecek bir hayalin peşindesin. Ama nedir sen de bilmiyorsun. Şımarıp haddini aştın çoktan. İstikametten çıktın. Girdiğin yollar seni hedefine asla ulaştırmayacak bunu bilmelisin.

Bir şükürsüzlük hali, bir kendini beğenmişlik. Herşeyi ben bilirim havası. Bensiz dönmez bu âlem edaları. En merkeze nefsini koyup, gayrıya burun kıvırmalar...

"Fe eyne tezhebûn."

"Ey insan nereye gidiyorsun?" diyor biricik Sevgili, İlâhi beyanında. Ve yine dedi. Bir kez daha hem de Corona ile. Azgın bir topluluk haline gelmemize rağmen, Server-i Enbiya’nın "Onlar bilmiyorlar, Ya Rab!" yakarışına; "Sen onların içinde iken Allah onlara azab etmez" vaadi gereği Rahman’ın şefkat tokadı Corona... Tokat da değil belki, fırsat... “Uzay çağı” diye zenbereğinden boşanmış zamanın, ardından atlı kovalayanları varmış gibi nefes almayı unutan zamane insanlarına rahmet-i ilâhi...

Durdurmadı mı? Bütün düzenleri, insanın elinin emeği ile kurduğu o çok güvendigi sistemlerini. Çoğunu kullanılmaz hale getirmedi mi? Kapitalizmin insana köle muamelesi yapan çarklarını ters-yüz etmedi mi? Biri, ikiyi beğenmez olmuştuk. Şimdi aramaya başladık, yarın halimiz ne olacak diye...

Bahar mı dışarıdaki, yaz mı hazan mı? Umursamıyorduk. İstersek, istediğimiz anda ulaşırdık ne önemi vardı. Yeter ki ben isteyeyim. Şimdi çayıra, çimene, güle dikenine hasret kaldık…

Birbirimizi boğazlar hale gelmiştik. Kimsenin kimseye gönülden selâmı yoktu. Bugün ise birbirimizin yüzünü dahi göremez olduk. Hele aileler, evlerimiz önemsizleşmişti nazarımızda. Otel gibi kullanır olmuştuk. Özgürlüğün, o en çok hakkımız olan her türlü özgürlüğün sonuna kadar tadını çıkarıyorduk. Sevgi, muhabbet, dostluk yavan cümleler olmuştu sözlüklerde...

"Fe eyne tezhebûn" hitabı tam da zamanında çarptı, şişmiş egolarımıza, tam da olması gerektiği gibi. Daha da fazlasına muhatap olmadan ders alma zamanı gelmedi mi? Hadi bırakalım şikâyeti. Demek dervişliğe ihtiyacımız varmış. Yalnızlığımızla dervişhanelere döndü evlerimiz. Hepimizin kendi kabuğuna çekilip iyi bir tefekkür yapması lazım demek ki ve çilesini tamamlaması... Ve görmesi... Sandığı gibi her şeye mukadder, muktedir olmadığını... Haddini aştığı sınırlara dönmesi gerektiğini... Kendi aklınca tayin ettiğine değil de olması gereken hakikatlere tekrar itibar etmekle Corona’dan kurtulabileceğini...

Evet Corona garip bir şekilde hatta hiç bunlar hesap edilmeden geldi hayatımıza. Belki büyük küresel bir planın parçası olarak. Doğrudur. Peki dünya üzerinde O'ndan habersiz bir yaprak kıpırdamaz iken haberi olmaması mümkün mü? Birileri, üstelik kötü niyetli planlar, tuzaklar yaptılar. Öyledir. Öyledir de unuttuk galiba, "Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." "Din de dünya da ahirette ukbâ da O'nun" değil mi? Hem olayın tüm insanlığı kapsamasında da ayrı bir hikmet olsa gerek. Çünkü bugün, Allah'a inandığını söyleyenle reddeden arasında görünüşte bile fark kalmadı.

Hak ettik. Cümle insanlık... Müslüman olan da, olmayan da, doğulusu-batılısı, güneylisi-kuzeylisi her ne şekilde isimlendirilirse isimlendirilsin... Hadi uslu uslu evlerimize dönüp, başımızı iki elimizin arasına alıp o çok güvendiğimiz aklımızla uzun uzun düşünelim. Vicdan zaten onaylayacaktır. Olanlar muhakkak ki boşuna değildir. El Hâkim’in nice hikmetinin tecellisi için “kün” emri vûkû buldu. Bundan sonra selâmete varmak için bana düşen nedir? Şikayet ve çocuk gibi mızmızlanmadan öte artık ne yapmalıyım? Uzun yıllardır ergenliğini geçememiş bir topluluğuz üstelik... Hem fırsat olur büyürüz belki. Kim bilir?...

Vesselâm...