Kocaeli Valiliği´ne bağlı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü´nde İstanbul ile Kocaeli arasında planlanan 64 km´lik otoyolun nihai Çevresel Etki Değerlendirme raporu yayımlandı.
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapımı planlanan ve toplam maliyeti 94 milyon 500 bin olan otoyolu projesine neden ihtiyaç duyulduğu şu sözlerle anlatıldı:
"Karayolu taşımacılığı ve ulaşımında en güvenilir ve ekonomik olan otoyol ağı ile genişletilmiş karayolu ağının ülkemiz genelinde geliştirilmesi ve karayolu ağı içerisindeki payının artırılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır."
Otoyol güzergahının İstanbul´un Tuzla ilçesi, Kurtköy kavşağı-Güzeltepe mevkii arası 6+940, 96 km, Kocaeli İli, İzmit, Körfez, Gebze, Dilovası ve Derince İlçesi, Güzeltepe-Çınardüzü arasında 57+291,53 km. olmak üzere toplam 64 km olduğu kaydedildi.
OTOYOLUN AMACI TRAFİK YOĞUNLUĞUNU AZALTMAK
İstanbul-Kocaeli Yolu Projesinin amacının, her geçen gün artan trafik yoğunluğu, sıkışıklığı ve insan sağlığını tehdit eden gürültü ve hava kirlenmesine sebep olan ve mevcut İstanbul-Kocaeli otoyolunun trafik yoğunluğunu azaltmak olduğu ifade edildi.
733 nihai ÇED raporunda İstanbul ve Kocaeli´nde çevre, hava ve su kirliliğine ilişkin tespitler ve nedenleri yer aldı.
GELİR SEVİYESİ ÜLKE ORTALAMASININ ÜSTÜNDE ANCAK BUNUN BİR BEDELİ DE VAR
ÇED raporunda Kocaeli´ndeki çevre kirliliğine ilişkin "Kocaeli, yoğun sanayi, ulaşım hatları (D-100 ve otoban), aşırı nüfus artışı, plansız şehirleşme nedeniyle, ülkemizin çevre açısından en sorunlu bölgesidir" ifadelerine yer verilirken "Türkiye ekonomisine yön veren firmaların büyük çoğunluğunun faaliyet gösterdiği ilimizde kişi başına düşen gelir seviyesi ülke ortalamasının çok çok üstünde yer alırken ne yazık ki bunun bedeli hava, su, toprak kirlenmesi ve çevre kirliliği ile birlikte yaşamak olmuştur" dendi.
KİRLİLİĞİN NEDENLERİNDEN BİRİ MADENLER, TAŞ OCAKLARI
Kirliliğin kaynaklarına ilişkin Artı Gerçek internet sitesinin ulaştığı raporda yer aldı:
"Kocaeli´nde, hava kirliliğinin en büyük nedeni insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu kaynaklar sabit ve hareketli olarak iki kısımda değerlendirilebilinir. Madencilik ve taş ocağı etkinlikleri sırasında oluşan kirlilik, fabrikalardan kaynaklanan kirlilik, yerleşim alanlarında bulunan ev ve binalardan kaynaklanan kirlilik, sabit kirletici kaynaklar olarak isimlendirilir."
İSTANBUL´DA KİRLİLİĞİN NEDENİ: DARALAN YEŞİL ALANLAR VE YÜKSELEN İNŞAATLAR
Raporda İstanbul´daki kirlilikle ilgili dikkat çekici şu ifadeler yer aldı: "Gittikçe daralan yeşil alanlar ve gittikçe yükselen inşaatlar hava sirkülasyonunu engelleyerek kirlilik artışında önemli bir rol oynamıştır."
Raporda su derelere boşaltılan atıkların kirliliğin en büyük nedeni olduğunun altı çizilerek "Yerleşim yerlerinin ve fabrikaların atık suları derelere, göllere veya denizlere verilmektedir. Su belli bir düzeyde ve nitelikteki kirlenmenin üstesinden gelebilmektedir. Suya bırakılan organik kirleticiler, suda bulunan bakterilerin ve erimiş oksijenin (Biyolojik Oksijen İhtiyacı, BOI) etkisiyle biyokimyasal ayrışmaya uğramaktadır. Mineralizasyon denilen bu olay suyun kalitesinin bozulmadan sürebilmesini sağlayan doğal bir etkileşimdir. Ancak kirletici türlerinin giderek artması, kirleticinin öz yapısının değişmesi, nüfus yığılmaları ile kullanılan kirletici miktarının yükselmesi, mineralizasyonu etkisiz duruma getirmektedir. Özellikle zararlı ve tehlikeli atıklar olarak nitelendirilen inorganik ve radyoaktif maddeler bu açıdan bakıldığında yeni bir boyut oluşturmuşlardır. Havada ortaya çıkan kirlenme ve toprak kirliliği de suyun doğal dolanımı nedeniyle su kaynaklarını etkilemektedir" dendi.