Herhangi bir gazetenin 200 yıllık tarihinde övüneceği kaç manşet olabilir?
Bizde 100 yıllık bir geçmişe bile sahip gazete bulunmuyor, ben de zaten bu soruyu bir başka ülke gazetesi için soruyorum.
İngiliz ‘The Guardian’ gazetesi için bu sorunun cevabı kısa: Yığınla…
Son birkaç yılda bile -bir bölümü benim yazılarıma da konu olan- ısrarlı davaların takipçisidir Guardian. Wikileaks belgeleri ilk onda yayımlandı. Dünya ünlülerinin paralarını meraklı gözlerden ve devletlerin gözetiminden saklamak için kullandıkları uzak ülkenin adıyla anılan (‘Panama Papers’) skandalını patlatan gazete oydu. ABD’nin binbir tedbirle kem gözlerden sakladığı gizli belgelerini ortalığa saçmaya niyetlendiğinde CIA’de çalışmış Edward Snowden’e sayfalarını ilk açan da…
Binaları polis tarafından basıldı, bilgisayarlarına el kondu…
Haklarında milyonlarca Pound talebiyle davalar açıldı.
Çalışanları 200 yıl içerisinde bir çok kez uçurumun kenarından teğet geçtiler, kapanmaktan kıl payı kurtuldular.
Kaybetselerdi gazetenin kapısına kilit vurmak zorunda kalacakları, meslek hayatlarını sona erdirecek davalardan biri, döneminin en fiyakalı bakanlarından Jonathan Aitken’in açtığıydı. Partisini (Muhafazakar Parti), hükümetinde yer aldığı başbakanı (John Major), mezun olduğu itibarlı okuldan (Eton) o zamanlar önemli görevlerde bulunan arkadaşlarını ve bu arada istihbarat örgütü MI6’yı, parti irtibatlı yandaş gazeteler ile özellikle etkili Spectator dergisini Guardian’la mücadelesinde arkasına almıştı Aitken…
MI6’nın sağladığı yalancı tanığa ek olarak eşi ve kızını da mahkemeye tanık olarak çıkarmıştı.
Bu olay İngiltere’de 1995 yılında cereyan etti.
Manşetten Aitken hakkında yapılan haberlerin tam merkezinde yer alan bir gazeteci, yargılamanın devam ettiği sırada, bir gece yarısı uyandırdığı eşine, “Bizim bu davayı kaybedeceğimizi ve benim de işsiz kalacağımı bilmende yarar var” dediğini yıllar sonra anlatıyor.
Aitken, kameralar karşısında, “Hakkımda bu çirkin iddiayı uyduran pislik gazeteyle gerçeğin kılıcını kullanarak hesaplaşacağım” salvosunu Guardian’a yöneltiyordu o günlerde…
Yargıcın mahkemedeki tavrı da davanın bakandan yana sonuçlanacağı hissini vermekteydi.
Hükümetteki görevi gereği İngiltere’de üretilen silahların satışından sorumluydu Jonathan Aitken. Gizlice Paris’e gitmiş, dünyanın en pahalı oteli bilinen Ritz’de Suudlu bir prens ve prensin yardakçısı bir Lübnanlıyla görüşmüştü.
Gizli silah satışı… Komisyon adıyla yüklü miktarda rüşvet…
İlgi çeken haberin merkezinde, Ritz’de konaklama ve otelin faturasını kimin ödediği ayrıntısı bulunuyordu.
Önce parayı kendisinin ödediğini söyleyen Aitken, mahkemeye “Eşim ödedi” dedi ve Paris’te kendisiyle birlikte olduklarını bildirdiği eşi ile kızını tanık gösterdi.
“Davayı kaybediyoruz, işsiz kalacağız” noktasına öyle gelindi.
Guardian İngiltere’de çok yüksek olan mahkeme masraflarını göze aldı ve geri adım atmadı, bu arada haberlerini de sürdürdü.
[Guardian bir yıl önce de, Londra’nın en büyük alış-veriş mağazası Harrods’un sahibi olduğu halde kendisine İngiliz pasaportu verilmeyen Mısır asıllı iş insanı Mohammed Al-Fayed’ten konuyu parlamentoda dile getirmeleri karşılığı iki milletvekilinin para aldığını yazmıştı. Guardian’a “Yalancı ve sahtekar” başlığıyla haber oldu o iki milletvekili. Milletvekillerinden biri haberden dolayı gazete aleyhine 10 milyon Poundluk dava açtı. Gazete davayı kazandı. Hükümet siyasilerin para karşılığı iş görmesini kısıtlayan yeni kurallar benimsedi.]
Suudlu prensle Paris’te gizli görüşme haberi sonrası yargılama süreci şöyle gelişti.
Olayı izleyen muhabirlerden biri, daha sonra kapanmış İsviçre’deki bir otelin bodrumunda iz sürerken bir faturaya ulaştı.
Aitken’in Paris’te Ritz Otel’de birlikte kaldıklarını, parayı da onun ödediğini iddia ettiği eşinin, aynı günlerde Cenevre’deki o otelde kaldığını gösteren faturaya…
İşte Guardian o gün “Yalancı, yalancı, yalancı” manşetiyle çıktı.
Sonuçta, artık ‘eski bakan’ haline dönüşmüş olan Jonathan Aitken yalan ifade verip mahkemeyi aldatmaya çalışmaktan 18 ay hüküm giyip hapse girdi.
Davanın kendileri açısından sonucunu Guardian dün verdiği ‘200 Yıl’ ekinde şöyle özetlemekte:
“Zaferle sonuçlanan o dava Guardian’ı araştırmacı gazeteciliği korkusuzca yapan bir gazete olarak bir kez daha zihinlere kazıdı. Ciddi ithamlara maruz kalan güçlü kişilerin ilk yaptıkları, yalan haber konusunda uzmanlaşmış hukuk bürolarına başvurmak olur. Eğer gazete veya TV kanalı eğilip bükülür tarzda, hemen pes edecek türden ise üzerine giderler. Aitken olayından sonra Guardian pes etmek yerine sonuna kadar direnen gazete ününe kavuştu.”
O ün sayesinde hakkında daha az dava açıldı.
Geçmiş ve bugün
Gazetenin 200. yıldönümü için hazırlanan 64 sayfalık kapsamlı eke göz gezdirirken dikkatimi en çok çeken konu, gelmiş geçmiş bütün yönetici, yazar ve muhabirlerinin -çoktan ayrılmış, pek çoğu başka yayınlarda mesleklerini sürdürüyor olsalar bile- saygı ve sevgiyle anılmaları, hepsine sahip çıkılması oldu.
Başka ülkelerin geleneklerinden farklı olarak, İngiliz gazetelerinde yeni gelenler gidenleri kötülemeyi iş edinmiyorlar demek.
The Guardian 1821’de çıkmaya başlamış, bugünlere kadar gelmiş… Ülkesinin ilk gazetesi de değil. İngiltere’de ilk basılı yayın sonradan The London Gazette adını alan The Oxford Gazette 1665 yılında basın hayatına başlamış.
Türkiye’de ilk yayınlanan gazete olarak bilinen Takvim-i Vekayi 1836 tarihinde çıkmaya başladığına göre Guardian ondan daha kıdemli demektir.
Halen çıkan gazetelerimiz arasında bir tek Cumhuriyet, üç yıl sonra, 2024’te, 100 yıllık olacak.
1821'den bugüne İngiliz ‘The Guardian’ gazetesi'ne "yıllara göre" manşet olan haberlerin küpürleri...