Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bahşiş için şiir

Yusuf Ziya Cömert, Osmanlı şiir geleneğinde önemli bir yer tutan; birçok şairin, yöneticilerden ulufe talep edercesine, bahşiş almaya matuf hallerini irdeliyor.

Bahşiş için şiir

Eski şiirimiz... Adına ‘Divan Şiiri’ diyoruz ya, o şiir.

Aşılamamış zirvelerin şiiri. İnilememiş derinliklerin.

Artık o kadar yükselemiyor şiirimiz ve o kadar gidemiyor engine.

Süleymaniye’yi mi daha çok beğeniyorsun Fuzuli’nin şiirini mi? Diye sorsalar cevabım Fuzuli lehine.

Bu cevabı verirken düşünürüm. Dönerim, dolaşırım, öyle veririm. Yani tereddütsüz değil. Ama sonunda Fuzuli derim.

Şeyh Galip mi Galata Mevlevihanesi mi?

Cevabım Galip.

Tamam mimarinin de hatırını sayıyorum. Kadrini kıymetini biliyorum. Hele büyük mimar Sinan’a ne kadar medyun-i şükran olduğumuzun farkındayım. Onlardan bir şey eksiltmiyorum.

Yolunuz Süleymaniye taraflarına düştüğünde camiyi yerinde görememe ihtimali, düşünsenize, ne kadar sarsıcı.

Fuzuli’nin, Baki’nin, Şeyh Galib’in, Nedim’in muhteşem şiirini görememek de öyle.

Fuzuli’nin Peygamberimiz için söylediği şifa gibi şiir. Yeri gelmişken bir beytini okuyalım.

“Hak-ı payine irem dir ömrlerdir muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer avare su” 

Düşünsenize, Su Kasidesi yok! Korkunç!

Veya Galib’in “Hasteyim ümmid-i sıhhat çeşm-i bimarındadır/Bir devasız derde oldum mübtela sevdim seni” şiiri yok!

Bunu benim şiire karşı zaafıma verin isterseniz. Başka birisi şiiri değil de mimariyi tercih etse ona da karışmam. İkisini birden de sevme imkanımız var nasıl olsa, boşuna tartışmayalım.

Bunca muhabbetime rağmen eski şiirimizde canımın ısınamadığı bir şey var. Valiye, paşaya, vezire, padişaha yazılan methiyeler.

Yahu adam şair. Şiiri baş döndürüyor. 

Kelimelerin içindeki cevheri diriltiyor. Dili çıldırtıyor.

Fakat ekmek parası. Paşa hazretlerine, sultana manzumeler tanzim edip ihsana nail olmayınca zaruret-i maişetten halas olamıyor.

Hadi Baki Kazaskerdi, devlet memuruydu, üst düzey bürokrat. Fuzuli bari biraz geri dursaydı.

Fuzuli, şiirinin sesi gibi garip. Devletin tahsis ettiği tekaüt akçesini bile alamamış. Şikayetnamesini bilirsiniz.

“Selam virdüm rüşvet değildür deyu almadılar.”

Demek ki ‘ecdadımız’ da aynı dertten mustaripmiş.

“Didüm hisab alsalar bu sülukunuzun fesadı bulunur. Didiler bu hisab kıyametde alınur. Didim dünyada dahi hisab alınur haberin işitmişsinüz. Didiler andan dahi bakimüz yokdur katipleri razı itmişüz.”

Zamanın katipleri de ‘işini biliyor’muş demek ki...

Fuzuli o kadar uzakta olmasına rağmen geleneği sürdürmüş.

Fakat, sultanlara yazılan o kasidelerin de bazısı güzel.

“Kurtulur feth itdüğu kişver bela-yı fitneden
Kim açıldukta tikenden ayrılur naçar gül”

Gülün açıldıkça dikenden ayrılması gibi... Fethettiği ülke fitne  belasından kurtulur.

Eski tarihlerde “ehl-i firak, ehl-i şikak” diye anılan Irak’ta mukim bir şair için fitne belasından kurtulmak elbet önemli.

Yine de bu kadar yaygın olmasını yadırgıyorum. 

Ahi’nin Yavuz için “Didüm yâre nedendür ol kad bala vü zülfe eğri/Didi bu Rumdur bunda olur tuğra-i şah eğri” diyebilmesini şiire daha çok yakıştırıyorum.

Ehl-i irfan için değilse de ağyar için bir not düşelim. Laf öteye beriye çekilmesin. Rum mum yok. “Burası Anadolu’dur, burada şahın tuğrası eğri olur” diyor Ahi.

Olur a, birisi Ahi’yi mahkemeye verir!

Nisayi’nin Şehzade Mustafa’yı boğduran Kanuni’ye “Padişehsin tutalım yok mu Hüdadan hazerün/Mustafa n’oldu kanı neyledün a padişehüm” demesi de değerli. Kardeş katline, evlat katline hiç kimse bir şey söylemeseydi? Bari bir (veya birkaç) kişi söylemiş.

Bir gün edebiyat dersindeyiz. Konumuz Şinasi’nin Mustafa Reşid Paşa’ya yazdığı bir şiir.

“Aceb midir medeniyyet resulü dense sana” diyecek kadar abartıyor Şinasi. Bir yerde de “Şem’idir kalbimizin can ile mal ü namus/Hıfz için bad-ı sitemden olur adlin fanus” diyor.

Kulakları çınlasın (inşallah sağ ve selamettedir) hocamıza “Şinasi’nin yaptığı teşbihte hata var” dedim.

Tebeşiri aldı. Tahtaya bir mum çizdi. Üstüne de bir fanus. “İşte” dedi, “vezirin adaleti fanus gibi malı, canı, namusu rüzgardan koruyor.”

Dedim ki “Hocam, mumun üstüne fanusu kapatırsanız, mum bir süre sonra havasızlıktan söner.”

Bundan rahatsız oldu. “Yusuf, sen fizikçi olacaksın galiba” dedi. Ben de sözü uzatmadım.

Belki, methiyelere mesafeli oluşumun bidayetinde bu hatıra vardır.

Bunu yapmayan şair var mı? Bahşiş için şiir yazmayan?

Olmaz olur mu, çok.

Nasipse haftaya bu vasfı bariz olan bir şairi hatırlayalım.



Anahtar Kelimeler: Bahşiş

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER