Tarih: 05.04.2022 12:55

Bahâeddinzâde’nin kader ve siyaset anlayışı

Facebook Twitter Linked-in

Muhyiddin Mehmed b. Behâeddîn (v. 951/1544), Osmanlı’nın yükseliş devrinde yaşamış tefsîr, hadîs, Hanefî mezhebi fıkıh âlimi ve Halvetî-Bayramî tarikatı şeyhidir.

Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, ilmiyle amel eden, fazilet, kemal ve takvâ sahibi, dünyaya kıymet vermeyen, şeriat sınırlarına dikkat eden, tarikat âdâbını gözeten, doğruyu dosdoğru söyleyen, bu uğurda kınanmaktan asla çekinmeyen bir âlim olarak niteliği Bahâeddinzâde’nin “Asli ve fer’isiyle şeriat ilimlerine vâkıf… tefsir ve hadis bildiği gibi Arapça ve akli ilimlerde mahir” biri olduğunu söyleyerek, tahsil ve hizmet hayatıyla ilgili olarak da şu bilgileri iletmiştir:

“İlim öğrenmeye başladığı gençlik yıllarında ilk olarak babasından ders aldı. Hatibzâde’nin öğrencisi olduktan sonra Muslihuddin el-Kastallâni Efendi ile Sultan Bayezid Han’ın hocası Muarrifzâde’den de dersler aldı. Sonrasında ise tasavvufa heves salarak hizmetine girdiği Şeyh Muhyiddin el-İskilibî’nin yanında tasavvuftaki maksadına erişti. O da ona irşad icâzeti verdi. (…) Şeyhi Şeyh Abdürrahim Müeyyedî’nin ölümünün ardından İstanbul’da bulunan zâviyede onun yerine posta oturarak çok sayıda mürid yetiştirdi. (…)

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife’nin eseri olan el-Fıkhu’l-Ekber’e yazdığı şerhte, kelâm ilmiyle tasavvuf ilminin esaslarını buluşturmuş, meseleleri ustalıkla ele almış ve açıklamıştır. Tasavvuf ve sair konularda sayılamayacak kadar çok risâlesi vardır. Müftü Alâeddin Ali Cemâli hastalanıp uzun süre fetva yazamaz hâle gelince, kendisinden fetva yazma konusunda yerine bakabilecek bir âlim bulmasını istediler. O da fıkıh bilgisi, takvâsı ve güvenilirliği nedeniyle Şeyh Muhyiddin’i seçmişti. (…)

Merhum, Vezir İbrâhim Paşa zamanında, bir mesele hakkında bir hakikati dile getirmişti. Vezir, Şeyh’in bu sözüne kızınca, arkadaşları vezirden dolayı Şeyh’in başına bir şey gelmesinden endişe ederek ona bu tür sözler söylememesi konusunda ricada bulundular. Bunun üzerine Şeyh, ‘Benim için mukadder olan üç şey olur: Ya öldürür ki bu, şehitlik olur. Ya hapse atar ki bu da uzlet ve halvet olur. O da zaten yolumuzdur. Ya da sürgüne yollar ki o da hicret olur. Böyle olursa da Allah’tan sevap beklerim.’ dedi.” (Eş-Şakâ’iku’n-Nu’mâniyye, Haz.: Muhammet Hekimoğlu, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019)

Taşköprülüzâde’nin söyleyişiyle, Hazretin “Tasavvuf ve sair konularda sayılamayacak kadar çok risâlesi” arasından Risâletü’l- Kaza ve’l-Kader ile Risâle fî İsbati’l-Vâcib ve’t-Tevhid adlı iki risâlesiyle, Siyâsetnâme, Aslü’t-Teşrî’ ve Risâletü’l-cihâd adlı üç risâlesinin, tahkik, tercüme ve tahlil olarak, Orkhan Musakhanov’un ilkini Yasin Apaydın’la, ikincisini Enes Taş’la birlikte hazırladıkları, I- Kelâm ile Tasavvuf Arasında: Bahâeddinzâde ve Kader Anlayışı; II- Fıkıh ve Tasavvuf Arasında: Bahâeddinzâde’nin Siyaset Düşüncesi adlı iki kitabın, Endülüs Yayınları tarafından, geçtiğimiz yıl okurlara sunulduğunu hatırlatmak istiyorum.

Kader ve siyaset kelimeleri birlikte kullanıldığında, ilgili her Müslümanın aklına gelen ilk isim Hasan-ı Basri (rahimehullah) olsa gerektir.

Zira Hasan-ı Basrî, Emevî zulmüne maruz kalanların, kadere yaslanarak teselli imkanını ondan sorgulamaları üzerine ortaya çıkan -Halife Adülmelik b. Mervan’ın da müdahil olduğu- kader ve siyaset tartışmasının merkezinde yer almıştır.

Her iki kitap da, Bahâeddinzâde’nin fakih bir sûfî olarak, hem ‘seyyidü’l-fityân’ Hasan-ı Basri’nin hem de Osmanlı’nın siyasetini kuran Ekberî âlim ve sufilerin tefekkürüne tabi olması bakımından önemli olduğu kadar, siyaset müessesesinde şer’î hukuk cihetinden zamanla mümkün olabilen gevşemelere, dünyevileşmelere… karşı müteşerri bir münekkit olması bakımından da son derece önemlidir.

Bu manada, I. kitapta, Bahâeddinzâde’nin ailesine, hayatına, eserlerine ve etkilerine dair tafsilatlı bir incelemeden sonra, kaderle ilgili iki risâlesinin tahkikli neşr ve tercümesi üzerinden bir incelemenin gerçekleştirilmesi; II. kitapta hazretin siyaset düşüncesinin arka planı, siyaset tasavvuru ve Kanunî dönemi siyaset eleştirisinin de yine aynı metotla üç risalesi üzerinden ortaya konulması, iki kitabı ayrılmaz bir şekilde birleştirmekte ve dolayısıyla İslam’ın ilk devrinde açılmış olan kader ve siyaset başlığını günümüze taşımaktadır.

Bu başlık, her devirdeki yeni kurucu siyasetin ana başlığıdır ki, bölgesel güç haline gelme istidadındaki ülkemizde bu başlığın altını doğru doldurarak, kurucu siyaseti de yeniden oluşturmak mütefekkir ve münevver Müslümanlar için vaciptir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —