MHP lideri dün bir çıkış daha yaptı, yine CHP'ye yüklendiği uzun metinde şöyle bir cümle saklıydı:
"CHP'ye kayyum hem doğru değil hem de mümkün değildir."
Spekülasyonları bitirecek güçlü bir mesajdı.
Baktım, Anadolu Ajansı da benimle aynı yerden görmüş, bu cümleyi başlığa çıkarmış.
Nasıl anlamalıyız?
Şöyle yorumlasak yanlış mı:
Bahçeli, bu ikidir siyasetin ateşini alacak açıklamalarla tansiyonu, harareti düşürmeyi amaçlıyor. Toplumsal gerilimden rahatsız.
Önceki İmamoğlu çıkışını da böyle yorumlamıştım. "Bahçeli ne söylüyor, kim ne anlıyor" başlığıyla.
Sanki Bahçeli istiyordu ki; aleyhinde ne varsa toplanıp ortaya konsun, İmamoğlu suçluysa cezasını çeksin, suçsuzsa da bir an önce bırakılsın, 19 Mart Süreci en kısa sürede ama kamu vicdanını da tatmin edecek bir karara bağlansın, bu huzursuzluk daha fazla uzatılmasın, toplumsal çalkantı durulsun...
Tabii benim çıkarsamamdı bu. Aksi sonuç çıkaranlar da vardı. Hangimiz doğru, yorumunda kim haklıydı?
Herhalde Türkgün gazetesi baş yazarı ve Bahçeli'nin basın danışmanı Yıldıray Çiçek'ten daha iyi bilecek değiliz. Ondan iyi kim yorumlayabilir?
Dünkü yazısında ne anlamamız gerektiğini açıkça anlattı. "Gölgelemeden, sulandırmadan ve istismar etmeden" başlığını kullanmıştı.
İlgililere tamamını okumalarını öneririm. Buraya kısa bir kesitini alıyorum. Şunları diyor:
"Sayın Bahçeli, yargılama sürecinin sulandırılmadan, gölgelenmeden, istismar edilmeden ve toplumsal çatışmalara araç yapılmadan, hukuki çerçevede hızla sonuçlandırılmasını vurgulamaktadır.
Ne Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenlerin anladığı gibi “İmamoğlu suçsuzdur” demiştir, ne de bazı yorumcuların iddia ettiği gibi “Dosyayı hemen kapatın” çağrısında bulunmuştur.
İBB’ye yönelik “yolsuzluk, rüşvet, terör” odaklı suçlamalar, oldukça ciddi iddialardır. Ancak kamuoyu vicdanının tatmin edilmesi ve hukuki zeminin sağlam bir şekilde oluşturulması için bu iddiaların somut delillerle ispatlanması şarttır.
Böylesi yargılamalar, hissiyat ve kanaat üzerinden değil, hukuki dayanaklara bağlanmalıdır.
Kimsenin şeref, onur ve haysiyetiyle oynanmadan, iftira atılmadan, yalan karıştırılmadan ve hiç kimsenin siyasi menfaatleri için istismar alanı yaratılmadan bu tür davalar adaletle sonuçlandırılmalıdır..."
Yıldıray Çiçek'i okurken öyleyse pek de yanlış yorumlamamışım, dedim. Aşaĝı yukarı böyle anlamıştım.
Bu çıkışları, Bahçeli'nin iktidarı frenlemeye çalıştığına yorsam... Sanırım yanılmış olmam yine.
Cumhurbaşkanlığı Sisteminin başladığı 2018 seçimlerinden Bahçeli'nin çıkardığı sonuca dayanıyorum.
Ne demişti, hatırlayın:
"Partimiz hem kilit partisi olmuş hem de denge ve denetleme görevi almıştır."
Başka da bir denge, denetleme mekanizması kalmamış görünüyor zaten sistemde.
ELEKTRİK FATURALARINDAKİ PROPAGANDA
Farkında değildim, bir dostum faturasını göndererek o ayrıntıyı gözüme soktu.
Dikkatli bakarsanız faturanızda şöyle yazdığını göreceksiniz:
"... dönemi tüketim bedeli 1.863,84 TL olup, 898,84 TL'lik devlet desteği sonrasında ödenmesi gereken fatura tutarı 965,00 TL'dir."
Elektrik faturalarında devlet desteği ve tutarı, özellikle yazılıyor ki iktidardan ikram gibi bilinsin.
Dostum soruyor: Tamam, devlet desteği yazılsın da kimin kesesinden çıkıyor, o da yazılsın. Araba, benzin vesair alırken kesilen verginin nereye gittiği niye faturaya yazılmıyor?