Ömer Lekesiz yazdı;
Afganistan’a yardımda şehitlerimizin izini sürmeliyiz başlıklı yazımda, merhum Bahattin Yıldız ile Faruk Aktaş’ın Yetim Projesi için, ilk yetimhaneyi açmak üzere yer bakmaya gittikleri Kunduz’dan Kabil’e dönerlerken, 17 Mayıs 2010 tarihinde, bindikleri uçağın düşmesiyle, birlikte şehit olduklarını hatırlatmış ve hâlen ağır bir savaşın içinden geçmekte olan Afganistan’a yardım konusunda onların izlerinin sürülmesi gerektiğini belirtmiştim.
İtiraf etmeliyim ki, o yazıyı yazarken Afganistan’ın gerçeklerini ehlinden öğrenme hususunda, Şehit Yıldız’ın yokluğunu da çok derinden tekrar hissetmiştim.
Çünkü Bu yanıyla, Taliban’ın yönetimi ikinci kez üstlendiği Afganistan’ın bugününde olup bitenleri dosdoğru bir şekilde ancak Yıldız’dan öğrenebilirdik.
Zira Afganistan’a iki gün önce ayak basan Yeni Şafak muhabirleri Ayşemine Alioğlu ve Taha Hüseyin Karagöz’den gelebilecek haberleri şimdilik paranteze alarak, Türk medyasından daha önceden gidenlerin, Batı medyasının bakış açısını kuşanmış olarak, Afganistan’ı daha baştan sorunlu öteki saymaları nedeniyle ürettikleri haberler ve videolarda, bizim bakışımıza dair bir ipucu bulmak mümkün olmadığı gibi, kadın haklarıyla, kızların okuması konusunu aşıp meselenin özüne inmeleri de hiç mümkün olmadı.
Bundan bakınca, Yıldız’ın adı üzerinden, bizim bakışımızı kuşanmasının yanı sıra, meselenin özünü kavrayacak sahih bir bakışa sahip birinin bulunmayışı, yetişmiş insanımızın değerini ve yokluğuyla oluşan boşluğun büyüklüğünü bir kez daha göstermiş oldu.
Ben bu düşüncelerin içinden geçerken, aynı zamanda şehidimizin adıyla kurulan bahattin.com adlı siteye emek verenlerden Dumlu Kara reisim aradı ve Yıldız’ın Afganistan’la ilgili bir dizi yazısının kupürlerini gönderdi.
Kupürlerde gazete ismi ve tarihler yer almıyordu. Bunu da benden önce merak eden, Tefsir hocamız Mustafa Özel’den öğrendim.
Yıldız’ın söz konusu dizi yazısı, 30.10.1995 – 04.11.1995 tarihleri arasında, gazetemiz Yeni Şafak’ta yayımlanmış. Özel’in talebi üzerine Genel Yayın Yönetmenimiz Hüseyin Likoğlu, kupürleri gazete arşivinden teyit etmişler.
Dizi yazısının tümünü okuyunca, Yıldız’ın bu dünyadan ayrılmasına rağmen, geçmişteki sair işlerinde olduğu gibi, mezkûr dizi yazısıyla da bizleri aydınlatmaya hâlen devam ettiğine hükmettim.
Çünkü mezkûr yazılar, bugün için elzem gördüğümüz şu üç hususta gerekli ipuçlarını çok açık olarak ihtiva ediyordu:
1-Afganistan’daki kaosun ilk nedeni olan tefrikayı, boyutlarını ve muhtemel yeni sonuçlarını anlamak,
2-Afganîlere yapılacak yardımları doğru tespit etmek,
3-Tâlibân’ın yeni yönetiminde, ilkindeki yanlışlarını da izale edecek şekilde, neler yapabileceğini -Batı medyasının oluşturmaya çalıştığı dünyevileştirme algısından ve ezberinden arınmış olarak- öngörebilmek.
Peşaver-Celalabad-Kabil-Nev Ahval-i Afganistan ana başlığı altında, Buzkaşi Oyunu; Taliban Temsilcisi ile; ‘O gün İki Şehit Getirildi!’; Bombalanan Camiler; Rabbani’yi Ziyaret ve Kabil’i Seyrediyorum alt başlıklarını taşıyan yazılardan alıntılar yaparak ilgili ipuçlarını birlikte tespit edelim:
Dizi yazısına şu cümlelerle başlamış Yıldız:
“On üç yıllık aradan sonra, fetih sonrası Afganistan’ı ve Afgan dostlarımı görmek için yola çıkmıştım. On üç yıl boyunca da Afganistan’daki olayların peşini bırakmamış, gelip gidenle, telefonla, yazılı basında çıkanlarla sürekli takip edip, birikimlerimi de eskitmemeye çalışmıştım. Afganistan’daki olan gelişmeleri de işi bilenlerle tartışarak yorumlarımı sabitleştirmiştim.
Evet, on üç sene sonraki Afganistan’da farklı gelişmeler vardı. Kabil’in fethinden sonra çıkan iç savaş, Özbeklerin Raşit Dostum öncülüğünde kuzeydeki hâkimiyeti, Hikmetyar, Dostum, Ali Mezari ittifakının kuşatıp, bombaladığı Kabil, son yıllarda ortaya çıkan Taliban... Fakat diğer bir önem arz eden meseleyse, iç savaş sonrasında dünya Müslümanlarının Afgan muhacirleri, gazileri, şehit aileleri ne yapıyordu, ne haldeydi?
Yolculuk esnasında iki şey yapacaktım: Afganları, dostlarımı, kardeşlerimi görecektim. (...) Afganistan’daki son durumları görerek öğrenecektim.”
Benim bu satırlardan çıkardığım ilk şey, Yıldız’ın bakışındaki sahihlik ve netliktir.
Afganistan meselesine, ötekinin meselesi değil, bizzat kendi meselesi olarak bakıyor; oluşan problemlere Müslüman haysiyetiyle yaklaşıyordu.