Barış Pınarı Harekatı ile Türkiye askeri anlamda başarı elde etse de bu operasyonun negatif sonuçlarının olduğunu söylemek mümkün. Birinci negatif etkisi, Sabri Ok’a bağlı çalışan ve KCK hiyerarşisinde küçük bir bölümü oluşturan PYD/YPG, uluslararası arenada “meşru” görülen bir aktör haline geldi. CENTCOM komutanları ile yaptığı görüşmelerle basına yansıyan Şahin Cilo, ABD başkanı tarafından muhatap alınan General Mazlum haline geldi. Rusya ile yapılan Soçi mutabakatından da beklenen sonuç alınamadı ve Rus askerlerinin YPG unsurları ile koordinasyon içinde hareket ettiği ve mutabakatta belirlenen sınırlardan çekilmenin olmadığı basına yansıdı. Rusya da YPG’yi ABD kontrolünden çıkarıp, rejimin bir aparatı haline getirerek istediği zaman Türkiye’ye karşı kullanabileceği bir koz olarak görüyor. YPG’yi uluslararası aktörlerin gözünde bu kadar değerli kılan şeyin ne olduğu hususu başka bir makalenin konusu; ama Bağdadi operasyonundan sonra YPG yöneticisi taze General, Şahin Cilo’nun açıklamalarının balon bir propaganda olduğunun kamuoyu tarafından bilinmesi gerekir. Güvenlik Uzmanı Serkan Yıldız’ın Bağdadi operasyonuna destek veren bir subay ile yaptığı görüşme Şahin Cilo’nun kapasitelerini abartmayı sevdiğini gözler önüne serecek… Serkan Yıldız’ın Bağdadi operasyonu ile ilgili sahadan derlediği gerçek resim şöyle:
Geçtiğimiz haftalarda gerek ABD ile gerekse Rusya ile “ateşkes anlaşması” yapıldığında bölgede olan çok yakın arkadaşlarımla görüştüğümde basına yansıyan bilgiler ve sahadaki gerçekliklerinin birbirine uymadığından bahsetti. Nitekim bunu gelinen süreçte gördük. Ancak “ateşkes” halen mevcutken bile “karşı taarruz – bilinçsiz saldırı ve amatör baskınların o bölgede yaşandığı bilinmekteydi. Mevcuttaki kadro gereği 1 subay – 3 astsubay – 5 uzman erbaş ve 20 ila 25 arası er ve erbaştan oluşan takımların muhafaza ettiği “güvenlik zincirine” ne yazık ki bu tip cılız tecavüzlerin yaşandığı ortadadır. Özellikle havanın kararması ile başlayan bu saldırılarda YPG ve uzantıları hiçbir başarı sağlayamamış üstüne çok ciddi kayıplar vermişlerdir. Bu ciddi kayıpların sayıları yüzlerle ifade ediliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zararı ise yok denecek kadar azdır. Muhakkak ki bu askerimizin disiplini, özverisi ve cesaretiyle bağdaşıktır. Subay ve astsubaylarımızın emir komuta zincirine bağlılıkları ile paraleldir. İkmalin düzenli, moralin yerinde olması başarının karşı koyulmaz gerçeğidir.
Bu “güvenlik zincirlerinin” kadrosunda bulunan her bir askerimizin görevini layığıyla yaptığına hiç şüphe yoktur. Hatta işlerinde o kadar başarılı olmuşlardır ki; 27 Ekim günü öldüğü ilan edilen İŞİD Lideri Ebubekir el-Bağdadi’ye karşı Amerikan Özel Kuvvetlerinin yaptığı operasyona katılan ABD askerleri ilgili bölgeye, 11 saat boyunca YPG unsurları ile çatışan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “güvenlik zinciri bataryalarından” biri olan takımın açtığı koridordan ilerlemişlerdir. Yani; askerlerimiz, YPG ile çatışmış, bölgeyi temizlemiş ve ardından ABD Özel Kuvvetleri o bölgeden ilerleyerek IŞİD lideri Bağdadi’ye karşı operasyona başlamıştır. Bağdadi’nin öldürülmesinde Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin işte bu kadar büyük bir katkısı vardır.
Diğer yandan, YPG unsurlarının basın açıklamalarına bakarsak; “Bağdadi’nin öldürülmesinde bizde elimizden geleni yaptık” demektedirler. Gerçekler bu açıklamayla ters düşmektedir. YPG unsurları o gece Cerablus’taki 21. Batarya önünde Türk Silahlı Kuvvetleri ile cılız bir çatışma içindeydi. Oysa oradaki askerlerimize emir gelmişti; “ABD Özel Kuvvetleri bölgeye intikal edecek. Çok gizli operasyonun yürümesi amacı ile size ait olan bölgenin tamamen temizlenmesi…” diye. İlgili bölge 21. Batarya Bölgesi. Karşısındakiler YPG… Operasyon; ABD’nin Bağdadi’yi ortadan kaldırma operasyonu… O zaman YPG bu operasyona nasıl “destek” oldu? Yapılan şey Bağdadi operasyonuna “köstek” olma değil midir? Oraya gönderilen ve telef olan yüzlerce YPG unsurunun orada bulunma amacı nedir? Bu sorunun cevabı bana göre; “Bağdadi’nin yaşaması ve ona karşı yapılacak bir operasyonu engelleme çabası veyahut örgüt içinde emir komuta zincirinde kopukluk var. Bağdadi öldü ve operasyonun sonuçlarından birkaç parça koparma derdindeler! Fakat burada sıra en son YPG ve uzantılarındadır. Çünkü o gece ABD operasyon yapacağı zaman o bölgeye hiç gelmemek yerine YPG, 21. Batarya önüne, önceki gecelerde olduğu gibi yüzlerce gerilla gönderdi. Amaçları neydi? Ya ABD YPG’den istihbarat saklıyor, onları ciddiye almıyor ve görmezlikten geliyor; ya da YPG, IŞİD liderinin ölmesini istemedi. YPG’nin ABD’ye rağmen bir operasyona karşı tutum alması çok akla yatkın değil; geriye tek bir seçenek kalıyor. ABD YPG’lileri ciddiye alıp, istihbarat paylaşımı yapmıyor. Ama Şahnin Cilo Bağdadi öldükten sonra “Biz de elimizden geleni yaptık.” diyerek gerçeği yansıtmayan bir açıklama yaptı.
ABD, Bağdadi operasyonunda askeri ve istihbari olarak Türkiye ile koordineli hareket etti, istihbarat paylaşımına göre operasyon yaptı ve sonuç alındı. Bağdadi öldü. ABD de; “Bizim Suriye’de işimiz bitti.” dedi. Peki madem öyleydi; o zaman “güvenlik zinciri” oluşturan TSK’nın girdiği çatışmalarda “gerilla kıyafeti” ile ölü ele geçirilmiş Afro – Amerikan askerler nedir? Madem işiniz bu kadardı da, üstleri arandığında, ölen gerillaların ceplerinden çıkan Brooklyn Köprüsü’nün önünde çekilmiş hatıra fotoğrafları olan askerler kim? YPG gerillaları mı gidip orada yaşadılar? Bunlar YPG mi? Kıyafetlerini çıkardığınız sünnetsiz ve “ABD Deniz Kuvvetleri A. Lincoln Uçak Gemisi’nin” sembolünün dövmesi kollarında olan askerler kim? Bunlar “gerilla” diye TSK namlularında can vermiş bize göre “düşman” ama size göre kim bunlar? Hangi kıt’anın askerleri? Kimden emir alıp da YPG içlerine girmişler? Orada görevleri ne? Ve hangi görevi ifa ederken öldürülmüşler? Amaçları ne? Elbette ki o Brooklyn Köprüsü önünde anı fotoğrafı çektiren askerin bir suçu yok. Irkçılık ya da nefret tohumuna hiç gerek yok. Ama birileri o garip, ana kuzusuna demiş ki; “YPG unsurlarının içine gir, onları eğit, yetiştir, harbe hazırla ve gerekirse sende onlarla çatış.” Emir kulu sonuçta. Şunu diyemezdi ki; “Komutanım, üzgünüm ama NATO müttefikimiz olan Türkiye’ye karşı ben böyle bir emri yerine getiremem.” Ve çatıştı ve öldü. ABD’den hiç ses yok. Sanki hiç böyle şeyler yaşanmamış gibi. Bölgedeki kurmay başkanlığından ses yok. Sanki hiç öyle birileri ölü ele geçirilmemiş gibi…
Ölü ele geçirilip PYD ile yakından uzaktan alakası olmayanlar sadece ABD askerleri mi sanıyorsunuz? Ne yazık ki değil… Yıllardan beri bilinen birçok “şehir efsanesi” dışında bu olayı canlı yaşayan bir subayın anlatılarıdır aşağıdakiler;
“Sabah güneş doğup, çatışmalar sona erdiğinde mevzilerimizden ayrıldık. Hedef düşman kıtası tamamen etkisiz hale getirilmiş halde cephe önlerimizde dururken hasar kaydı yapmak üzere astsubayımla dolaşmaktaydım. Yerde ölü halde duran teröristlerin içlerinde bazılarının o bölgeye ait olmadıklarını tespit ettik. Ten renginden, saç tıraşından, sakal tıraşından, vücut hijyeninden hatta ışığı sönmüş gözlerinin renginden bile bazıları belli oluyordu. Ve “Ben buraya ait değilim” diye bağırıyorlardı. Bu tip forma uyan cesetlerin ayrı bir yere yığılmasını emrettim. YPG unsuru olduğundan emin olduğumuz ya da tahmin ettiğimiz cesetlerinde ayrı bir yere yığılmasını ayrıca belirttim. YPG’li olduğundan şüphelendiğimiz cesetleri dikkatlice incelemeye başladık. Kıyafetlerine, ceplerinden çıkanlarına hatta vücut tiplerine kadar baktık. Hiç biri diğer YPG unsurları gibi askeri anlamda “beden terbiyesinden” muaf değildi. Oldukça zinde, atletik ve belli bir disiplinle yetiştikleri belli oluyordu. Bir tanesinin sol omuzunda bir dövme fark ettim. Mürekkeple değil yakılarak yapılmış bir dövmeydi. Bu coğrafyada “yakma yöntemi ile dövme yaptırabileceğiniz en yakın yer” nereden baksanız 1500 km uzaktaydı. Dövmeye daha dikkatli baktığımda bunun bir “Davut Yıldızı” olduğunu gördüm. İsrail bayrağında olan ve Yahudiler için oldukça kutsal kabul edilen “Davut Yıldızı”. Bu cesedin bir Yahudi olduğu belli olmuştu. Sünnetli olduğunu fark ettik. Ama ABD askeri olamayacak kadar da “soft” bir yapısı vardı. Diğer cesetler içinde ki ABD askerleri hemen belli oluyordu. Ama bu onlardan farklıydı. Bu farkı size anlatamam şuan ama bunu yaşayan insan bu farkı anında görebilir. Hemen ilgili mercilere haber verdim. Gelip bakmaları gereken önemli bir ceset bulduğumuz “ivedi” olarak bildirdim. Yetkili merciden sivil kıyafetli, takım elbiseli, biri geldi. Kendisini tanımıyordum. Ancak kendini taktim etti. Ve bende cesedi gösterip; “Bu ceset ABD askeri değil. Bu kesinlikle bir MOSSAD ajanı.” dedim. Bana kanıtımı sordu. Kendimce kanıtlarımı ve kolundaki dövmeyi gösterdim. Bana verdiği cevap; “Siz karıştırıyorsunuz, Davut Yıldızı böyle bir şey değil; bu alalede bir yıldız hatta dövme. Bu İsrail vatandaşı bile değil.” O sırada bir İsrail Bayrağı bulmak için telefonumu açtım ve “Bana bakın! Ben ne diyorum size! Bu Davut Yıldızı değil ve bu da bir Yahudi değil! Uzatmayın! Kesin konuyu ve raporlarınıza da bu şekilde yansıtın” dedi. Yürüdü, gitti. Yani demem o ki; görüldüğü üzere biz orada sadece YPG ve uzantıları ile değil, YPG kıyafetindeki ABD’li askerlerle hatta MOSSAD ajanlarıyla da dövüştük. Kan akıttık. Alın teri döktük. Uykusuz kaldık.
Bağdadi öldüğü zaman aynı ABD, YPG unsurlarına da sanırım bir teşekkür etti. Bunu niye etti kimse bilmez. ABD’nin o gece orada ABD Özel Kuvvetler Personelini geçirmek için ihtiyacı olan koridoru YPG unsurları ile savaşarak açan TSK ‘dır. ABD Özel Kuvvetleri oradan geçerken telsizde birbirlerine şans dileyen bir uçta ABD’li yüzbaşı varken diğer uçta TSK binbaşısı vardır. Ve az önce o Binbaşı, o ABD askerleri oradan güven içinde geçip Bağdadi’ye operasyon yapabilmeleri için saatlerce savaşmıştır. Kiminle? YPG ile? Neye karşı? Bağdadi’ye yapılacak operasyona karşı. “Biz de bu operasyona elimizden gelen desteği verdik.” diyen kim? O binbaşımızın önüne yüzlerce gerilla yığan yine aynı YPG… Gerçekler ve kurgular net bir biçimde ayrılamadığında toplumsal hafızada yanlış resimler oluşur. Oluşan kanaatleri yıkmak da zordur. Bilgi savaşının yoğun bir biçimde yaşandığı bu dönemde devlet kurumlarımızın toplumu tam zamanlı, doğru kanallarla bilgilendirmesi önem taşımaktadır. Generallik rütbesi, sivil halkı katlederek kazanılmaz. Emek, cefa, fedakarlık ve bedel ödeme ile kazanılır. Giydiği sözde üniformasında ve apoletlerinde masum sivillerin kanı olan biri general değil olsa olsa savaş ağasıdır. Bu savaş ağalarının yaptığı propagandaya karşı koymak devletin ilgili kurumlarının görevidir.
Kaynak: https://www.karar.com/gorusler/bagdadi-operasyonunda-bilinmeyen-gercekler-1380928