Körfez bölgesinde 7 emirlikten oluşan ve önemli petrol gelirlerinin yanı sıra turizm, ticaret merkezleri ve bankalarıyla ekonomisini çeşitlendiren BAE, yıllardır "toleranslı ülke" imajı çizmeye çalışsa da şu anda daha çok Yemen ve Libya'ya askeri müdahaleleri ve vatandaşlarına yönelik baskıcı politikalarıyla öne çıkıyor.
Uluslararası insan hakları örgütleri ve Avrupa Parlamentosu raporlarına göre BAE, ifade özgürlüğü ve demokratik reform talebinde bulunanlara yönelik baskıcı siyaseti nedeniyle bu konuda sınıfta kalmış bir ülke.
BAE'de demokratik seçimlerin önünü açacak siyasi reform ve daha geniş ifade özgürlüğü talep eden yüzlerce barışçıl aktivist ve insan hakları savuncusu yıllardır hapishanelere atılıyor. Bazı raporlar, cezalarını tamamlasalar da kimi zaman mahkumların serbest bırakılmadığını ortaya koyuyor.
"Ülkedeki insan hakları durumu son derece ürkütücü durumda"
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Orta Doğu Direktörü Michael Page, BAE'nin hoşgörülü ve demokratik bir ülke imajı kazanmak için ciddi yatırımlarda bulunmasına rağmen pratikte insan hakları konusunda çok katı bir politikaya sahip olduğu görüşünde.
AA muhabirine açıklamalarda bulunan Page, "BAE emirlerinin toleranslı ve insan haklarına saygı duyan bir ülke olduklarını göstermek için ciddi çabaları ve yatırımları söz konusu. Hatta 2019'u 'Tolerans Yılı' ilan ettiler. Ancak ülkedeki insan hakları durumu son derece ürkütücü bir durumda." ifadelerini kullandı.
BAE yönetiminin 2011'den bu yana sürekli olarak ifade özgürlüğünü savunan aktivistlere ve kuruluşlara saldırdığına dikkati çeken Page, "Hükümet, ülke içinde yönetimi eleştiren vatandaşlarını keyfi bir şekilde tutuklayıp zorla alıkoyabiliyor. İnsan hakları konusunda sesini yükselten tüm BAE vatandaşları, keyfi tutuklama, hapse atılma, işkence gibi risklerle karşı karşıya." dedi.
BAE hapishanelerinde kaç siyasi tutuklu olduğuna dair ellerinde net bilgi bulunmadığını belirten Page, "Ancak birçok kişinin uzun yıllar hapis cezası aldığı veya baskılar dolayısıyla ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları biliniyor." diye konuştu.
26 yıldır BAE'nin kıskacındaki Islah Hareketi
Islah Hareketi olarak bilinen Islah ve Toplumsal Rehberlik Kurumu, BAE'de ilk olarak 1974'te dönemin Dubai Emiri Şeyh Raşid bin Said Al Maktum'un onayı ile resmi bir sivil toplum kuruluşu olarak kaydedildi.
Islah, kuruluşundan itibaren yaklaşık 20 yıl boyunca ülkedeki çalışmalarını daha çok sportif, kültürel, hayır işleri gibi sosyal alanlarda sürdürdü.
Bu tür sosyal çalışmalarının yanı sıra Islah, BAE'de siyasi faaliyetlere de başladı. Hareketin amacı, BAE vatandaşlarını doğrudan temsil eden bir seçilmişler meclisinin oluşturulmasıydı.
BAE hükümeti, siyasi reform taleplerinin ardından 1994'te Islah Hareketi'nin kurul üyelerini görevden aldı ve yeni bir kurul tayin etti. Hareketin ülke içindeki tüm faaliyetleri kısıtlandı. Başta medya olmak üzere akademi ve sağlık alanlarında çalışan mensupları işten atıldı.
Islah Hareketi Başkanı Şeyh Sultan bin Kayed Kasımi, Mart 2011'de ülkenin siyasi yapısında reformlar yapılması talebiyle imzaladığı bildiri nedeniyle tutuklandı. Arap Baharı'ndan sonra hareket mensubu yaklaşık 60 kişi daha gözaltına alınıp cezaevine atıldı.
BAE yetkilileri, Islah'ın Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) ile bağlantılı olduğunu öne sürerek, ülke için "stratejik güvenlik tehlikesi" oluşturdukları iddiasıyla kamuoyunda karalama kampanyası başlattı.
Avrupa Parlamentosunun Kasım 2012'de hazırladığı rapora göre, dış desteği ve silahlı kanadı olmayan, ülkede siyasi reform, seçilmişler meclisi kurulması gibi haklı taleplerde bulunan Islah Hareketi, BAE tarafından sürekli olarak dış destekli, silahlı kanadı ve gizli faaliyetleri bulunan bir örgüt gibi suçlamalara maruz bırakılıyor.
BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş, Arap Baharı sonrası ülkede Islah aracılığıyla yükselen reform taleplerine ilişkin yaptığı bir açıklamada, çok partili siyasi sistemi amaçlamadıklarını, çünkü bu sistemin kültürleri ve tarihi gelişmelerine cevap vermediğini belirtmişti.
Demokratik reform talebinin karşılığı hapishane
Özellikle Arap Baharı'ndan sonra ülkede muhalefet ve reform talebinde bulunan gruplar ve sivillere yönelik baskıcı bir politika yürüten Abu Dabi yönetimi, 2013'te "demokratik reform" bildirisini imzalayan 94 kişi hakkında dava açtı.
İngiltere merkezli "BAE'de Özgürlük için Uluslararası Kampanya" (ICFUAE) platformunun raporuna göre, öğrenci, akademisyen, gazeteci ve öğretmenlerden oluşan söz konusu 94 aktivist, 27 Ocak 2013'te "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçlamasıyla yargılandı.
Aktivistlerden 69'u suçlu bulunarak 7 ila 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Raporda, bazı hükümlülerin cezalarını tamamlamalarına rağmen henüz serbest bırakılmadıkları belirtiliyor.
Ödüllü insan hakları aktivisti ve akademisyene onar yıl hapis cezası
Uluslararası ödüllü insan hakları savunucusu BAE'li Ahmed Mansur, Mart 2017'de "ulusal birliğe zarar verecek bilgileri sosyal medyada paylaştığı" suçlamasıyla gözaltına alındı.
Mansur'un yakalandıktan sonra yaklaşık 1 yıl boyunca nerede tutulduğuna dair bilgi paylaşılmadı ve 27 Mayıs 2018'de 10 yıl hapis cezasına çarptırıldığı açıklandı.
Yine BAE ve Mısır yetkililerini barışçıl bir şekilde eleştiren ülkenin önde gelen akademisyenlerinden Nasır bin Gays, ilk önce Ağustos 2015'te zorla alıkonuldu ve ardından Mansur gibi nerede tutulduğu tespit edilemedi.
Bin Gays, mahkemeye ancak 2 yıl sonra, Mart 2017'de çıkarıldı ve hakkındaki suçlamalar nedeniyle 10 hapis cezasına çarptırıldı.
BAE'nin Guantanamosu: Er-Razin Hapishanesi
ICFUAE raporuna göre Abu Dabi'den yaklaşık 120 kilometre mesafede, genellikle düşünce suçlularının tutulduğu maksimum güvenlikli Er-Razin Hapishanesi, "BAE'nin Guantanamosu" olarak tanımlanıyor.
Rapora göre yaz aylarında rekor seviyede sıcaklıkların kaydedildiği çölün ortasında kurulan hapishane, Birleşmiş Milletlerin cezaevleri için belirlediği standartların oldukça altında kalıyor.
Hapishane idaresi hakkında çok az bilgi bulunduğuna yer verilen raporda, mahkumların ifadelerine göre gardiyanlar, çoğunlukta yabancı uyruklu ve Nepal gibi Arapça konuşmayan ülkelerden seçiliyor.
Raporda, hapishanedeki hükümlülerin ağır işkence gördükleri, toplu olarak cuma namazı kılmalarına bile izin verilmediği belirtiliyor.
Kaynak: dogruhaber.com.tr