Tarih: 27.01.2020 13:30

BABIALİ ÜNİVERSİTE GİBİDİR

Facebook Twitter Linked-in

abıali dünyasına henüz ilkokul öğrencisiyken babasının arkadaşı olan Türkiye Yayınları’nın sahibi Tahsin Demiray’ın yanına çırak olarak girmiş. Babıali’nin en eskileri Remzi ve İnkılap yayınevlerinde çalıştıktan sonra bir dönem kendi yayınevi de kuran Muhittin Nalbantoğlu 1940’lardan bugüne Babıali’yi anlattı. Nalbantoğlu ilerleyen yaşına rağmen okumayı yazmayı hala çok seviyor. Binlerce kitabını Yenibosna’da Yeniçağ gazetesinin en üst katına taşımış ve neredeyse bütün zamanını burada geçiriyor. Cep telefonu, internet gibi teknolojik iletişim araçlarından uzak bir hayat süren Nalbantoğlu’yla buluşmamız ve görüşmemiz için aracılık eden gazeteci Ahmet Yabuloğlu’na buradanteşekkür ediyorum. Aslen Gümüşhaneli bir ailenin çocuğu olarak 1934’te Trabzon’da doğmuş Muhittin Nalbantoğlu. Ancak beş yaşındayken önce Eskişehir’e ardından da İstanbul’a göç etmiş ailesi. İkindi Dünya Savaşı’ndaki Babıali›yi İstanbul›u ve hatıralarını konuştuk.

Muhittin Nalbantoğlu ve Ayşe Olgun

Babıali’ye ilk yolunuz ne zaman düştü?

Türkiye Yayınevi’nin sahibi rahmetli Tahsin Demiray öğretmendi.Dördüncü sınıfın yaz tatilinde Türkiye Yayınevi’nde çalıştım. İlkokul bittikten sonra da aynı yayınevinde devamlı çalışmaya başladım. Bu yıllarda ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirdim. 1945-46’dan 1964’e kadar Türkiye Yayınevi, İnkılap Kitabevi ve Remzi Kitabevinde çalıştım. 1964 yılında Babıali’de Ankara Caddesi üzerinde 64 numarada Uğur Kitabevi’ni kurdum. Aynı yıllarda Muhit Yayınları’nı da kurdum, bir yandan perakende kitap satışıyla, bir yandan da kitap yayınıyla meşgul oldum.

Dergiler ve gazetelere de yolunuz düştü mü?

Evet farklı dönemlerde dergi ve gazetelerde de çalıştım. Sedat Simavi’nin Yedigün dergisinde çalışırken bir gün kendisine Mehmet Akif’in sadece bir defa yayınlanmış bir fotoğrafından bahsettim. “O resmi hemen bul” dedi. Gösterdiği alakaya şaşırdığımıf arkedince “bak delikanlı, bazen bir tek resim bir sayfa yazıdan beliğdir” dedi. Bunu rahmetli Niyazi Ahmet Banoğlu’na anlattığımda “Bizim patronun atasözü gibi sözleri çoktur ama bu hepsinden güzel” demişti.

YAHYA KEMAL:BABIALİ ÜNİVERSİTEDİR

Muhittin Nalbantoğlu

Babıali’deki ilk yıllarınızdan ne izler neler?

1950’li yıllarda bir gün Yahya Kemal’i bir kitabevinde gördüm. Yazar ve yayıncı dostlarıyla sohbet ediyordu. Ezberden bir şiirini okudum, çok memnun oldu ve bana şöyle dedi: “Bak delikanlı bu Babıali nedir biliyor musun? Burada 1 sene icra-yı meslek eyleyen 1 üniversite bitirmiş gibi olur.”

Babıali ünlü yazar ve şairlerin uğrak yeriydi. Başka kimleri hatırlıyorsunuz?

O zamanki Babıali’de Refik Halit, Yusuf Ziya Ortaç, Halide Edip, Nizamettin Nazif gibi isimlerle karşılaşmak bir yayınevinde veya kitabevinde onların sohbetini dinlemek mümkündü. Zaman zaman Mehmet Kaplan’ı üniversiteden çıkacağı saatlere yakın ziyarete gider, birlikte Laleli’den Sirkeci’ye kadar yürürdük.Ne sorarsam cevap verirdi. Esasen insan da işte bu sohbetlerde bu sohbet ortamlarında yetişir.

MİSAK EFENDİ’YE ÖMER SEYFETTİN’DEN HEDİYE

Sizin isminize Abdülhamit döneminde kurulmuş ve 1960’lara kadar devam eden Zaman Kitabevi üzerine araştırma yaptığımda da rastlamıştım. Genç yaşta vefat eden oğlu için hazırladığı bir kitapçıkta bir yazınız yer alıyor. Zaman Kitabevi’ni hatırlıyor musunuz?

O yazıyı hatırlamadım ama Zaman kitabevinin sahibi Misak Efendi’ydi. Kayserili idi. O dönemde Kayserili Ermeni yayıncılar çok fazlaydı. Gayret Kitabevi, İnkılap Kitabevi ile akrabadırlar. Aynı zamanda Ömer Seyfettin’in yayıncısıydı kendisi.

Ömer Seyfettin ile ilgili bir şey anlatır mıydı?

Köstekli gümüş bir saati vardı onu Ömer Seyfettin’in hediye ettiğini söylerdi. Hatıra olarak o saati saklardı. Zamanında Ömer Seyfettin hikayelerini yazdıkça bu kitapçıya getirirmiş. Hikayeleri zarfların içinde kitabevinin girişinde dizilirmiş ve Vakit ya da başka gazelerden gelip buradan hikayelerini alırlarmış. Misak Efendi’ye de 5 lira bırakır giderlermiş.

Misak Efendi’nin oğlu Jan Jak Balamutoğlu’nu hatırlıyor musunuz?

Babasına yardım ettiğini hatırlıyorum ama sanki başka bir işi daha vardı diye aklımda kalmış. Baba 1960’larda ölünce zaten kitapçı dükkanı kapandı. Vilayetin orada İnkılap Yayınları’nın yanındaydı dükkan. Misak Efendi’nin kardeşi de aşağıda Gayret Kitabevi’nin sahibiydi. Ruhçulardandı. O tarz kitaplar basardı Gayret Kitabevi. Kalın üç ciltlik Ruh ve Kainat kitabı vardı Bedri Ruhselman’ın eseri. Yine Mukadderat ve İcabad kitabı vardı. Ruhselman’ın kendisi de ruhçulardandı çok ilgi görürdü o yıllarda bu tür kitaplar.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —