Babamın kitabı

Yusuf Ziya Cömert yzcomert@karar.com

Babamın kitabı

Bugünlerde izolasyondayız. Sağda solda kitap arayacak durumda değiliz.

Kütüphanemizi karıştıralım. Bakalım ne çıkacak?
Kitaplarımın büyük bir kısmına ulaşamıyorum.
Ulaşabildiğim kısmını zaten birkaç kez elden geçirmişim.
Evirdim çevirdim ama bende yazma iştahı uyandıracak daha önce de hakkında yazmadığım bir şiir kitabı bulamadım.
Elimin altında bir kitap var.
Şiir kitabı değil.
Babam emekli müftü İsmail Cömert’in hatıraları.
Adını ‘Hayat Defteri’ koyduk.
Kitabevi Yayınları basacak. İçi baskıda, kapağı hazır, belki kapağı da basılmıştır.
Önümüzdeki hafta ciltlenir ve elimize ulaşır diye ümit ediyorum.
Babamın aklına hatıralarını yazma fikrini ben düşürdüm. O da yıllar içinde parça parça yazdı, bitirdi.
Birkaç yıldır kitabı basma işini ikmal etmemi bekliyor.
Epeyce geciktiğimin farkındayım. Bundan dolayı mahcubiyet de duyuyorum. Ama sonunda muvaffak oldum.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden bir alimler, mollalar kuşağı vardı.
Babam ve arkadaşları o kuşağın talebeleri.
1930’ların sonlarında veya 40’ların başında doğmuşlar.
İlk gençlikleri İmam-Hatip Okullarının açıldığı yıllara denk gelmiş.
Hafızlıklarını tamamlayıp Arapça’yı da eski usulle güzelce öğrendikten sonra Vefa’daki İstanbul İmam-Hatip Okulu’na, ardından Yüksek İslam Enstitüsü’ne gitmişler.
Sonra da kimi vaizlik, kimi müftülük, kimi öğretmenlik kimi de Diyanet’te idare görevler yapmış.
Yokluk, yoksulluk içinde büyümüşler, okumuşlar.
Bugün sözü fazla uzatmayayım.
Kitaptan bir iki pasaj aktarmakla yetineyim.
Kitap çıkınca size bir defa daha takdim ederim.

ARAPÇA'YI NASIL OKUDUK 

1952 yılı Ağustos ayının ilk günlerinde Arapça okumaya başladık. Sarftan (Emsile, Bina, Maksud, Izzi ve Merah) kıtalarını okuduk, çok ciddi çalışmalar yapıyorduk. Hocadan aldığımız dersi bir gün sonra hazırlamış ve öğrenmiş olarak hocanın evine gidiyorduk. 
Şükrü Gündoğdu Hoca bizi evinde okutuyordu. O tarihlerde evde hanımı var idi. Evli oğlu Ali Gündoğdu var idi. Kızı var idi. Yani ailece oturduğu evde bizi de okutuyordu.
4 sene süre ile ortalama 10 öğrenci evine gittik. Okuduk. Takriben sabah saat 8 sıralarında evine varıyorduk. Saat 10’da evden ayrılıyorduk. Bazen 11’de ayrıldığımız olurdu. Bu zaman içinde hocanın evinde bir bezginlik, tedirginlik görmedim. Bizden maddi beklentileri de yoktu. Okumak için eve gittiğimizde sobayı yanmış buluyorduk. Oda süpürülmüş olurdu. Doğrusu ilme hizmet için ender görülen fedakarlıklar gösteriyorlardı.


Hocamız Şükrü Gündoğdu bizi seviyordu. Arapçaya hakimdi. Manifaturacılıkla iştigal ediyordu. Trabzon-Yomra’dan gelmiş. Düzce’nin Töngelli Köyü’ne yerleşmişler. Daha sonra Düzce’ye yerleşmişler. 1962 yılında vefat etmiştir. Düzce şehir mezarlığı giriş kapısına yakın bir yerde medfundur.

YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜNDE İMTİHAN 

Yüksek İslam Enstitüsü’nün birinci sınıfında bitirme sınavlarına giriyorduk. Kuran-ı Kerim ve Dini Musiki dersleri aynı odada yapılıyordu. Kuranı Kerim dersinin hocası Yeraltı Camii’nin İmam-Hatibi Üsküdarlı Hafız Ali Efendi, Dini Musiki dersinin hocası Halil Can idi. Hafız Ali Üsküdarlı “gel bakalım oğlum” dedi. Hafız mısın? 
Hafızım dedim.
Hafızlığın kuvvetli mi? dedi.
“Kuvvetli” dedim.
Hele şükür. Bir tane kuvvetli diyene rastladım. Hafızlığın kuvvetli mi? diyorum öğrencilerden hepsi hafızlığım var idi, ama İmam Hatip Okulunu okurken zayıfladı diyorlar. Oku bakalım dedi. Bir sayfayı sonuna kadar okudum. Başka bir yerden sordu, okudum. Aferin oğlum dedi. Bana 10 üzerinden 10 puan verdi. İmtihan duygulu bir havaya büründü. Dini musiki hocası, “Bana ne vereceksin oğlum?” dedi.
“Hocam size Kaside-i Bürde okuyacağım” dedim. “Oku bakalım oğlum” dedi. Okumaya başladım. Ben okurken Üsküdarlı Ali Hoca’nın gözlerinden çıp çıp masanın üstüne yaş damlamaya başladı. Halil Can Hoca coştu. Memnun oldu. Oğlum Kaside-i Bürde’nin 9 makamı var. Bu makamların 9’unu da sana öğreteceğim dedi. 10 puan verdi.”
Bugünlük bu kadar yetsin. İnşallah kitap çıkınca bir daha görüşürüz.