Bu ay kuruldu gelecek ay kurulacak, adı şu mu olacak bu mu olacak derken; Demokrasi ve Atılım Partisi sonunda kuruldu.
DEVA Partisi'nin kuruluş dilekçesi dün İçişleri Bakanlığı'na verildi.
Merakla beklenen kurucular kurulundan hareketle ilk izlenimim; resmi adı DEVA ama halk arasında lakabı Babacan'ın Partisi'ne çıkacaktır.
Genel Başkan Ali Babacan'ın 'lider' olarak anılmaktan özellikle kaçındığı malum. Kendisini 'genel koordinatör-sözcü' gibi tanımlamakta ve konumlandırmakta ısrar etmişti hep.
Bundan kastı şuydu: Partiyi temsil yetkisine sahip birinci adam o olacaktı. Fakat Babacan tek adam, yeni partisi de bir 'tek adam partisi' olmayacaktı.
AK Parti deneyiminden çıkardıkları bir dersti bu, aynı hataya geçit verilmeyecekti.
Hassasiyetlerine hak vermekle birlikte, aşırı temkinli bulmuştum.
Lider partisi değil, kadro hareketi başlatmak istiyorlardı. Buna uğraşırken, ya Babacan'ın çekinik ve tutuk bir birinci adam profili çizmesine yol açılsaydı?
Ne de olsa 'düşün peşime, sizi bu siyasetten ben kurtarırım' diyerek başı çekecek, karizmatik ve iddialı karakterler görmeye alışkındı toplum.
Tek başlılığa düşmemek adına çok başlı imajı doğuran bir başlangıç yapma tehlikesi yok muydu?
İşte o tehlike, dün ortadan kalktı.
Kurucular kurulunda bariz bir Babacan ağırlığı hissediliyor.
Vaat ettikleri üzere, tek karar verici Babacan olmayacaktır ama son sözü kimin söyleyeceği listeden belli.
Birinci adamı zayıflatmayan, bilakis güçlü, dirayetli ve baskın gösteren bir kurucu heyetle yola çıktılar.
Eski AK Partililerden Nihat Ergün'le Sadullah Ergin gibi irade koyan, kişisel sorumluluk alan ve duruşunu koruyanlar var aralarında. Hak, özgürlük mücadelesinde her kesimin takdirini kazanmış Mustafa Yeneroğlu ile Ahmet Faruk Ünsal, bağımsız kişiliğini ispat etmiş Edip Uğur'la Mehmet Emin Ekmen gibi isimler de.
Çokça da yeni isme rastlıyorsunuz: 28 Şubat zorbalığına direnişin medya kahramanlarından yazar Gülay Göktürk. Ünlü güvenlik uzmanı Metin Gürcan. Dünyaca tanınmış ekonomist İbrahim Çanakçı. Başarılı kariyer istihbaratçısı ve büyükelçi Abdurrahman Bilgiç. Ülkücü hareketin önde gelenlerinden Ramiz Ongun ve diğerleri...
Yelpaze geniş tutulmuş, Nuh'un gemisi gibi.
Tamamına baktığınızda; 'küskünler, erkekler, emekliler toplanmış' dedirtmemeye, siyasi eğilimde de dengeli bir dağılım gözetmeye dikkat edilmiş.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinenlerden liste dışı kalanlar, özellikle göze çarpıyor. Aralarının açıldığına bile yorulacak kadar...
Fakat hukuklarının bu sebeple zedelendiği spekülasyonlarını fazla ciddiye almayın.
Babacan, 'kimsenin adamı' olmayanlardan kendi ekibini seçmiş denebilir sadece. Aksini düşündürtecek isimlerden, dolayısıyla gölge düşürtmekten uzak durmak istemiş.
Gül'ün de bundan alındığını, rahatsızlık duyduğunu sanmam. Davul kimin boynundaysa tokmağın da onun elinde olmasını anlayış ve saygıyla karşılamıştır.
90 kurucuyu isim isim değerlendirerek uzatmaya gerek yok. Bu listeden bir 'emanetçi' tartışması çıkmaz.
Bundan sonrası, Babacan ve yol arkadaşlarının ne ölçüde göz dolduracağına, bir umut rüzgarı estirip estiremeyeceklerine bağlı.
Faiz lobisi niye yaşadı?
BDKK verilerine göre bankalar, ocakta tüm zamanların en yüksek aylık kar oranına ulaşmış.
Düşürülmeye başlanmasından önce faizler 2019’da, tepe seviyeleri görmüştü.
Geçen yıl ocak ayında yüzde 20’leri aşan mevduat faizleri, yüzde 10’lara indi.
Yine de 2019’da karı yüzde 8 civarında azalan bankalar, bu senenin ilk ayında rekor kırmış.
Karar’da dün “Faiz düştü bankalar uçtu” başlığıyla birinci sayfaya taşınmıştı bu çelişki.
Faizdeki hızlı indirim bankaların kar oranını zıplatmış.
Çünkü mevduata ödedikleri faiz 10 milyar lira gerilerken kredilerden aldıkları faiz yalnızca bir buçuk milyar erimiş.
Sonuç; net faiz gelirleri 10’dan 17,7’ye çıkarken net karları da 3,2’den 7,9 milyara fırlamış.
Meali şu; sert faiz indirimi, mevduat sahibi vatandaşa getiri kaybettirirken bankalara yaramış. Verdikleri faiz topladıklarının altında kalmış ve kazançlarını katlamışlar.
Şöyle de diyebiliriz...
Mevduat müşterisinin bankadan aldığı faiz, kredi müşterisinin bankaya ödediği faizden daha sert düştüğünden...Bankalardan faiz alan da veren de bankaya çalışmış. Bir tek bankalar karlı çıkmış bu işten.
Anlayacağınız; faiz indirimlerinden bankalar nemalanmış, faiz lobisi bayram etmiş yine.
Oysa amaç, mevduat ve kredi müşterisinin yüzünü güldürürken ‘kan emen, sömürgen’ faiz lobisini cezalandırmak değil miydi?
Niye tam tersi oldu, normali bu mu? Faizlere müdahale biçiminde bir yanlışlık yok da, düz aklın almayacağı kadar karmaşık hesaplar mı bunlar? Bizim İbrahim Kahveci bir anlatsa da aydınlansak.