Bizim Balıkçılarbaşı’nda Yoğurt Pazarı’nın içinde Şevket Usta’nın Çay Ocağı adıyla maruf bir mekânımız var. Mekân küçük, Şevket Abi de nevi şahsına münhasır bir esnaf. Esnetilmesi güç katı kuralları var. Mesela, o “çaycı”dır, çaydan başka bir şey demlemez de satmaz da. Mesleğine karşı bir ihanet olarak yorumlar bunu. O nedenle yakın zamana kadara burada sadece çay ve su bulabilirdiniz. Neyse ki, ona işlerinde yardım eden çocukları büyüdü de, biraz onların biraz da bizim zorlamamızla, ocağa maden suyu getirildi ki, Şevket Abi için bunun çok devrimci bir çıkış olduğunu belirtmem lazım.
Mekân küçük olsa da iki sebepten ötürü hatırı sayılır bir şöhrete sahip. Sebeplerden ilki, müdavimleri; genç bir talebe, bıyığı yeni terlemiş bir delikanlı iken buraya adımını atan ve ömrünün otuz – otuz beş yılını bu kürsülerin üzerinde geçiren belli bir grup var. Farklı mesleklerden geliyorlar. Aralarında doktor, öğretmen, esnaf, işçi, akademisyen, emekli, bürokrat, müteahhit, işsiz olanlar var. Unvanlar, makamlar, postlar ocağın kapısından içeri girmez. Ocakta hiyerarşi işlemez. Görmüş geçirmiş arkadaşlıklara yaslanan, samimi, sıcak ve sade bir dost meclisidir.
Hyde Park
Ocağı meşhur eden ikinci sebep, birincisiyle bağlantılı olarak, ocağın açık bir tartışma alanı olmasıdır. Bir nevi Hyde Park işlevi görür ve burada her mevzu konuşulur; siyasi, iktisadi, içtimai, dini ve hukuki her mevzu derinlemesine tartışılır. Müdavimlerin tamamı dindar-muhafazakâr bir kimlik taşırlar ama görüşleri türlü türlüdür. Öyle ki yirmi kişi oturuyorsa ocakta, o anda ortamda yirmi beş fikrin olması muhtemeldir.
Dolayısıyla bazen -hatta çoğu kez- seslerin yükselmesi, sinirlerin gerilmesi ve tansiyonların hafiften zıplaması tabiidir. Bünyeler buna alışık olduğundan iş nihayetinde bir şekilde tatlıya bağlanır. Ertesi gün münakaşa ya kaldığı yerden devam eder ya da yeni bir temaya taşınır. Çok şükür konu açısından bir sıkıntı çekmediğimizden, tartışılan hususlar öngörülemeyecek bir hızda değişir. Mesela derin bir siyasi tartışma birden keskin bir futbol muhabbetine evrilebilir. Keza tartışmacıların pozisyonu da ani bir şekilde dönüşebilir; bir konuda avcı olan, konuyu kaçırdığında, birden ava dönüşebilir.
Velhasıl renkli bir grup!
Herkese açık bir ev!
Bizim bu kahve cemaatinin bir de eski bir Diyarbekir evi var. Yıllar önce metruk haldeki bir Diyarbekir evi elbirliğiyle satın alındı ve aslına uygun bir şekilde restore edildi. Böylece hem kıymetli bir Diyarbekir evi kurtarıldı hem de bizim daha geniş bir yerimiz oldu. Misafirlerimizin bir kısmını -bilhassa kalabalık olanları- burada ağırlarız.
Sağ olsunlar, şehir içinden de şehir dışından da çok misafirimiz olur. Dostlar, fakirhanemizi boş bırakmazlar. Her kesimden misafirimiz olur: Gazetecisi, araştırmacısı, yazarı, turisti, öğrencisi, sanatçısı, akademisyeni. Geliş nedenleri farklıdır. Kimi genel bir siyaset muhabbeti yapmak, kimi de salt Diyarbekir’i anlamak için gelir. Kimi hoş bir evde bir nefes soluklanmak, kimi de felsefi veya edebi bir sohbet için oturur.
Siyasetçiler de uğrarlar bize. Kuşkusuz her bir bireyin bir siyasi görüşü ve kendini yakın hissettiği bir partisi ama evin kapısı herkese ve her partiye açık. Bu nedenle şimdiye kadar iktidarından muhalefetine her cenahtan siyasetçi evimizi ziyaret etti. Son olarak salgından önce Ahmet Davutoğlu misafirimiz olmuştu, geçen gün de Ali Babacan.
Günün muhasebesi
Babacan, il kongresini yapmak üzere Diyarbekir’deydi. Sivil toplum örgütleriyle toplantı yaptı, çarşı-pazarda esnafı ziyaret etti. Kendi düşüncülerini halka açtı, halkın çeşitli konulardaki sorularına ve eleştirilerine muhatap oldu ve bunları cevaplamaya çalıştı. Bizim evde de günün kısa bir muhasebesi sayılabilecek hoş bir sohbet oldu. Babacan, hazirunla hem izlenimleri hem de kanaatleri hakkında hasbıhal etti.
Kendi adıma -zaten ancak kendi adıma söyleyebilirim, yoksa ahali duman eder beni- bu sohbetten çıkardıklarımı iki başlıkta toplayabilirim:
Bir, AK Parti’ye oy veren Kürt dindar-muhafazakâr seçmenin önemli bir bölümünde, bazen yüzeye vuran bazen derinde seyreden, bir arayış var. Yeni partilerin ortaya çıkması ve bir alternatif namzedi olması, bu çerçevede, kendi başına bir önem taşıyor. Zira bu, hem yanlış gidenlerin daha fazla sorgulanmasına hem de doğrunun bulunmasına dönük arayışların yoğunlaşmasına vesile teşkil ediyor. Fakat bu partilerin arayışa cevap verip vermeyeceklerini şimdiden kestirmek güç; çünkü bu -aktör, teşkilat ve söylem gibi- birçok faktöre bağlıdır.
İki, bugüne kadarki performansı göz önünde bulundurulduğunda, Babacan’ın Diyarbekir’de beklentilerin üzerine çıktığına dair yaygın bir görüş var. Bilhassa Kürt meselesi, demokratikleşme ve hukuk devletine ilişkin mesajları yankı buldu. Geçmişe nazaran daha net ve kesin cümleler kurması, bir başka ifadeyle siyaset yapması, olumlu karşılandı. Beklenti, bunun bir zemin oluşturması, söylem istikrarının sağlanması ve her geçen gün söylemin daha da kuvvetlendirilmesi yönünde. Yani başlangıç iyi, bunun devamının getirilip getirilmeyeceğini ise zaman gösterecek.
Hülasa, bizim evden görünen şimdilik bu; misafirlerimiz oldukça mevzuları konuşmaya devam ederiz.