Baba ve anne konuşmazsa ‘gerçeği’ kimden öğreneceğiz?

Ersin Çelik, altı yaşında bir çocuğun nikahlaması ile ilgili olarak İsmailağa cemaatine de bir çağrıda bulunarak, bundan böyle kıyılacak olan nikahlarla ilgili olarak sosyal alanda bir değerlendirmede bulunuyor.

Baba ve anne konuşmazsa ‘gerçeği’ kimden öğreneceğiz?

Kızını altı yaşındayken evlendirdiği iddia edilen Hiranur Vakfının kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’e ulaşmaya çalıştım. Sorularımı yöneltmek istedim. Bir iletişimci olarak bana konuşmasa da kamuoyu önünde kendisini savunması gerektiğini çevresindekilere ilettim. Fakat “konuşacak durumda” olmadığını söylediler. İddiaların odağındaki anne ve “eski eşin” de aynı şekilde konuşması gerektiğini söyledim.

Yusuf Ziya Gümüşel yazılı bir açıklama yaptı ancak çok fazla dikkate alınmadı. Bir savunma değil de bilgilendirme mahiyetindeydi. Altı yaşındayken evlendirildiğini söyleyen kadının ağabeyi ve kız kardeşleri de bir video yayınladı. Twitter’dan ben de paylaştım. Kardeşler, kız kardeşlerinin iddialarını kesin bir dille reddettiler. Bu videonun şöyle bir etkisi oldu; “Bakın, aileye de kulak vermek lazım” denildi. Gerçekten de aileye kulak vermek gerekiyor. Ancak kardeşler kamuoyunu ikna edemedi. Çünkü genç kadının eski eşiyle yaptığı konuşmanın deşifresi başka şeyler söylüyordu.

Mahkeme mayıs ayında görülecek. Daha beş ay var. Bu konu hemen her gün gündeme gelecektir. Oysa burada konuşması gereken üç kişi var. Baba, anne ve kızlarını evlendirdikleri adam. Üçü de konuşmuyor. Kendilerini savunmadıkları için de “Beni altı yaşımdayken evlendirdiler” diyen kadının iddialarının “gerçek olduğu” kanısı güçleniyor.

Akıllara şu nokta gelecektir; mahkeme dururken neden kamuoyuna hesap versinler? Yargılama biçimi sosyal medyada ve televizyon kanallarının gündüz kuşağı programlarında gerçekleştiği için ve hukuk sistemi de “ekran mahkemelerinin” önünü almadığı için böyle bir savunma kaçınılmaz oldu.

Burada bir noktayı baz almak gerekiyor. Bir baba, anne ve eski eş böylesine ağır bir suçlama karşısında elbette perişan olur. Kahrolur. Fakat ne olursa olsun sessizliğe gömülerek bu suçlamalar sineye çekilemez. Böyle bir durumda suçlananlar ne mahkeme bekler ne de iddianame. Çıkıp kendisini -delilleri ile birlikte- suçlamayı yapanı vicdanlarda mahkûm edecek şekilde savunur. Kimin başına gelse ve eğer masumsa bunu yapar, yapması beklenir. İletişimin temel kurallarından biridir. Eğer siz konuşmazsanız başkaları sizin adınıza her şeyi konuşurlar.

Bakın suçlamaların odağındaki bu isimler çıkıp konuşmadığı için de İsmailağa Cemaati hedef gösteriliyor. Diğer cemaatler dile dolanıyor. Dindar insanlara, örneğin şalvar giyenlere, sarık saranlara, çarşaflılara türlü hakaretler ediliyor. “Siz de işte onlardansınız” deniliyor.

Tam burada İsmailağa Cemaati için de özeleştiri yapmanın zamanı aslında. Kurumsallaşmanın ve güçlü iletişimin önemi bir kez daha görüldü. Yıllardan beri başta medya olmak üzere belli çevrelerin, siyasi anlayışların hedefindeki İsmailağa Cemaati yine tartışmaların odağında kaldı. Hem de daha ilk günden tavrını resmi açıklamalarla ortaya koymasına rağmen. Oysa cemaatin önde gelen isimlerinden biriyle konuştuğumda, İsmailağa Cemaati’nin dini nikah kıymadaki kıstaslarına dikkat çekti. “İsmailağa Cemaati olarak resmi nikah olmadan dini nikah kıymayız” dedi ve merhum Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin 1980’lerde gittiği bir düğün merasiminde gelin ve damadın henüz resmi nikahları olmadığı için kendisinden istenen dini nikah kıyma merasimini gerçekleştirmediğini anlattı.

Görüştüğüm İsmailağa Cemaati mensubu, “Mahmud Efendi Hocamız nikah hususunda katıydı. Resmi nikah mecburiyeti erken yaşta, yani reşit olmadan evliliklerin önüne geçilmesini sağlamıştı. Bizler de cemaat olarak bu tavrı devam ettiriyoruz. Resmi nikah olmadan ya da en azından nikah işlemlerine resmi olarak başlandığına dair evrakı görmeden imam nikahı akdini gerçekleştirmiyoruz” dedi.

Bu görüşleri aktardım, çünkü İsmailağa Cemaati en hassas olduğu nikah meselesi ile alakalı, hem de hiçbir aklın, vicdanın kabul etmeyeceği iddialar üzerinden linç ediliyor. Bu linç karşısında sessiz kalmak ya da sesini çıkaramamak da başka bir sorun. Büyük bir iletişim eksikliği. Sosyal medya çağında bir saatin ne kadar önemli olduğu gerçeği; sadece iletişimciler ve devasa şirketler değil cemaatler için de geçerli.

İsmailağa Cemaati gibi köklü, bırakın Türkiye’yi dünyanın dört bir yanında mensubu olan bir yapının iletişiminin de çok güçlü ve sağlıklı olması gerekiyor. Gelenekleri ile var olan bir yapıdan bahsediyoruz ancak bu bünye artık yenilikleri de barındırmalı.

Şu tutum herkes tarafından bilinse, bir başka yapıda cereyan eden hadise sonrasında “İsmailağa Cemaati’nde resmi nikah olmadan imam nikahı kıyılmaz” algısı hemen dolaşıma girerdi. Ancak İsmailağa Cemaati iki kez açıklama yapmasına rağmen suçlamaların merkezinde yer aldı. Sıyrılamadı. İsmailağa Cemaati hocalarından oluşan bir heyet kameralar karşısına geçip net, bilgilendirici ve tavır ortaya koyan açıklamalar yapsaydılar sadece cemaatlerinin değil tüm Müslümanlar üzerine düşürülmek istenen gölgeyi kaldırmış olurlardı.

Bu durumdan bazı dersler de çıkarılmış ama. Öğrendiğim kadarıyla bugün İsmailağa Vakfı’nda bir toplantı gerçekleşecek ve cemaatin önde gelen hocaları istişareler neticesinde bazı kararlar alacaklar.

Toplantıdan nasıl bir karar çıkacak ben de merak ediyorum. Hiranur Vakfı gibi bağımsız ancak İsmailağa Cemaati ile ilintili gibi görünen oluşumlar için yeni bir dönemin başlayacağını düşünüyorum.