Tarih: 23.12.2024 12:34

BAAS sonrası yeni denklem nasıl şekillenecek?

Facebook Twitter Linked-in

2015 yazında İranlı stratejist Mehdi Tayyib, "Eğer Suriye’yi kaybedersek, Tahran’ı da elimizde tutamayız" diyerek İran-Suriye ilişkilerinin önemini vurgulamıştı. Bu ilişki 2011’deki Suriye iç savaşıyla başlamadı, 1980’lerde Hafız Esad ve İran İslam Devrimi liderleri arasında temelleri atılmıştı.

İran, Hafız Esad döneminde kurulan bu ittifakı, 1980-1988 İran-Irak Savaşı sırasında daha da güçlendirdi. Esad, İran’a destek verirken Saddam Hüseyin’in petrol ihracatını engelledi ve İran için stratejik bir müttefik oldu. Bu ittifak, ABD’nin 2003’teki Irak işgaliyle derinleşti. Suriye rejimi, İran için hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak görülüyordu.
2011’den itibaren İran, Suriye rejimini desteklemek için büyük kaynaklar harcadı ve 600’den fazla askeri nokta ve 55 üs inşa etti.

Ancak "Düşmana Karşı Caydırıcılık" adı verilen savaş sırasında, 12 gün içinde bu askeri varlığını büyük ölçüde kaybetti. Bu kayıplar, İran'ın bölgedeki nüfuzunun zayıflaması anlamına geliyor.

Bu durum, İran’ın nükleer programına yönelik riskleri artırıyor. İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırma olasılığı ve ABD’nin yeni yaptırımlar uygulaması, İran için zorlu bir süreç yaratabilir. İran ya nükleer silah üretimini hızlandıracak ve bunun ekonomik bedelini ödeyecek ya da nüfuzunu azaltarak iç meselelerine odaklanacak.

 

RUSYA: BAŞLADIĞI YERE DÖNÜŞ

Esad’ın kaçışı İran kadar Rusya için de ciddi bir meydan okuma anlamına geliyor. Ancak Rusya’nın Suriye’deki varlığı, İran’a kıyasla daha karmaşık bir durumda. "Wall Street Journal" gazetesine göre, Rusya, Şam’daki yeni yönetimle askeri üslerini koruma konusunda görüşmeler yürütüyor. Bu üsler, Rusya’nın Orta Doğu’da ve küresel lojistik ağlarında stratejik bir öneme sahip.
Rusya’nın Suriye’deki kayıpları, Ukrayna’daki savaşa daha fazla odaklanmasını sağlayabilir. Ancak bu, Orta Doğu’daki etkisini tamamen kaybedeyeceği anlamına geliyor. Rusya, Yemen’deki Husi hareketiyle ilişkilerini derinleştirerek bölgede yeni bir nüfuz alanı yaratmaya çalışabilir.

 

TÜRKİYE: BÜYÜK KAZANÇLAR VE YENİ MEYDAN OKUMALAR

Esad rejiminin düşüşü, Türkiye’nin bölgedeki en büyük kazananlardan biri olmasını sağladı. "Foreign Policy" dergisine göre, Türkiye, Suriye’deki etkisini genişleterek İran ve Rusya’nın yerini alabilir. Ayrıca, Suriye’deki değişim, Türkiye’nin Lübnan ve Irak’ta da etkisini artırmasına yol açabilir.

Ancak Türkiye’nin önündeki en büyük zorluk, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) varlığı ve ABD’nin bu güçlere verdiği destektir. Türkiye, SDG’nin terör örgütü PKK ile bağlantılı olduğunu düşünüyor ve bu durumu ortadan kaldırmak istiyor. Bu konuda ABD ile yapılacak müzakereler belirleyici olacak.

 

İSRAİL: BELİRSİZLİK VE YENİ TEHDİTLER

Esad rejiminin düşüşü, İsrail için hem fırsat hem de tehdit oluşturuyor. Suriye’nin güneyinde İsrail’in yaptığı askeri operasyonlar, muhaliflerin güçlenmesiyle daha karmaşık bir hal alabilir. Ayrıca, İslamcı eğilimli yeni yönetimin İsrail’e karşı daha sert bir tutum alması bekleniyor.

Esad rejimi döneminde İsrail-Suriye sınırında göreceli bir istikrar vardı. Ancak yeni dönemde sınır güvenliği ve Golan Tepeleri’nin geleceği gibi konular yeniden gündeme gelebilir.

 

ABD: HESAPLARIN KARIŞTIĞI NOKTA

Beşar Esad'ın düşüşü Trump yönetiminin Suriye konusundaki stratejik kafa karışıklığını daha da arttıracak. “Saldırganlığı Caydırma Operasyonu”nun ardından Trump “Suriye bizim savaşımız değil” demiş olsa da, özellikle ABD'deki pek çok kişinin yeni Suriye sahnesinin şekillendirilmesinde Batı'nın çıkarlarına hizmet edecek ve Tahran ve Moskova'dan kopuşu sağlayacak şekilde yönlendirilmesinde rol oynama arzusu ışığında, çeşitli zorluklar Trump'ın Suriye'den tamamen çekilmesini engelleyebilir.

ABD-İsrail ittifakı, Suriye'nin İsrail ile sınırdaş olması ve işgal ordusunun İsrail'in Suriye topraklarında gerilimi tırmandırmaya devam etmesine yol açabilecek yeni denklemler dayatma arzusu, Suriye'yi yeni bir gerilim alanı haline getirebilir. Bu da Washington'un müttefiki İsrail'i desteklemek için, özellikle de yeni Suriye yönetiminin durum istikrara kavuştuktan ve yeni siyasi sistemin temelleri sağlam bir şekilde atıldıktan sonra İsrail saldırganlığını caydırmaya karar verirse Suriye meselesine müdahil olmak zorunda kalmasına neden olabilir.

Donald Trump ilk yönetimi sırasında ABD güçlerini Suriye'den çıkarmak için birden fazla kez girişimde bulundu ancak bu güçlerin, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrol alanının bulunduğu ve İD'in kontrol ettiği Fırat'ın doğusundaki bölgelerde ve Haseke ve Deyrizor vilayetlerindeki Suriye petrol sahalarında çalışan yaklaşık 900 savaşçı olduğu tahmin edilen asgari sayısını korudu.

Bu karmaşık etkileşimlerin nihai sonucunun ne olacağını kesin olarak söylemek mümkün değil ancak kesin olan şey tarihi bir depremin meydana geldiği ve Doğu Akdeniz’deki bölgesel düzenin, bu bölgenin Birinci Dünya Savaşı'nın ardından mevcut siyasi sınırlarıyla doğuşundan bu yana görülmemiş bir şekilde yeni bir resminin şekillenmekte olduğudur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —