Yaşar Kemal, Alman Der Spiegel dergisine Kürt meselesi konusunda yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanıyordu. Bir linç kampanyası estiriliyordu. Duruşmanın yapılacağı güne hazırlanmak için Yaşar Kemal’e bir destek grubu oluşturmak üzere harekete geçtik. İlk önce Aziz Nesin’e başvurduk. Aralarının pek iyi olmadığını bilirdik. Yine de Aziz Nesin’in desteği önemliydi. Aziz Nesin, “Onun şimdiye kadar evine hiç gitmedim. Ama gelirim. Tabii ki, görüş farkımız olması önemli değil” dedi. “Aziz Nesin geliyor” denilince başka isimler de listeye eklendi: Türkan Şoray, Gençay Gürsoy, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk aklımda kalan isimler.
Yaşar (Kemal) Abi ile Adana’ya, kendi topraklarımıza, kısacası Çukurova’ya gittiğimizde çok keyif alırdık. Onunla güzel Adana-Tarsus hatıralarım vardır. Örneğin soğanlı sumak öyküsü. Yıl 1993 idi. Yurtdışından yeni dönmüş, Cumhuriyet’e başlamıştım. Yaşar Abi’nin köyü Hemite’ye İnce Memet heykeli dikilecekti. Bir uçak dolusu insan Adana’ya uçtuk. Sonra Yaşar Abi’nin köyü Hemite’ye geçtik… Bir ara şehirde dolaşırken, “Gel Tarsuslu, seni Adana kebabı yemeye götüreyim, siz kebaptan anlamazsınız” dedi.
“Onbaşılar” kebapçısına girdik. Adana’nın ünlü kebapçısı o gün çok kalabalıktı. Biraz bekledik. Yaşar Abi tez canlıdır, “Neden geciktiler?” diye söyleniyordu ki kebaplar geldi. Önümüze konulan tabaklara baktım ve gülümsedim. Yaşar Abi de anladı. Sumaklı soğan yoktu kebabın yanında. Yaşar Abi ayağa kalktı bağırmaya başladı. Garsonlar koşuştu. Sumaklı soğan olmayan kebap sayılmazdı.“Ulan nerede sumaklı soğan. Beni şu Tarsuslu’ya rezil ettiniz” diyordu.
Yine bir Adana gezisindeyiz. Tarsuslular, Saint Paul Kilisesi’nin açıldığını ve o gece kilisede bir klasik müzik konserinin verileceğini söyleyerek, Yaşar Kemal’in de açılışta bulunmasını istediler. Ben de Yaşar Abi’ye söyledim. “Çok yoruldum. Başka sefer giderim” cevabını verdi. O zaman Tarsuslu Seyhan Belediye Başkanı olan Yalçın Akyol “Merak etme hallederiz” diyerek bana göz kırptı.
Akşam üzeri Başkanın arabasıyla Adana’dan yola çıkarak Yenice-Tarsus istikametine yöneldik. Ona nereye gittiğimizi söylemedik. Tarsus’a epeyce yaklaşmıştık ki fark etti. “Ulan siz o… çocukları Tarsuslular, Kleopatra’nın çocukları değil misiniz?” diye küfrü bastı. Konsere de gelmiş oldu.
Aziz Nesin de bir dönem hayatımızın önemli bir parçasıydı. Kürt meselesinin ateşlendiği yıllardı. 1990’ların sanırım başları… Güneydoğu’daki hak ihlallerini saptamaları için bir aydınlar heyeti kurduk. Aziz Nesin’i de ekibe davet ettik. Sevinerek katılacağını söyledi. Heyettekilerden Gençay Gürsoy’u hatırlıyorum. Belki de o yıllardaki Güneydoğu’ya yapılan ilk önemli “aydın çıkartması”ydı. Ekibin bölgeye gidişinin ertesinde telefonumuz çaldı. Aziz Nesin’in başında bulunduğu aydınlar heyeti bölgede askerlerle karşılaşınca aralarında gerilim çıkmış ve ekibe geri dönmesini söylemişler. Ekiptekiler “Gitmiyoruz” deyince bunlara doğru kurşun yağdırmışlar. Aziz Nesin, “Hepimiz yere yattık, kurşunlar üzerimizden vızır vızır uçuyordu” demişti. Epeyce bir süre yerde yatmışlar. Gezi dönüşü Aziz Abi, “Canımızı zor kurtardık. Sen niye bizimle gelmedin?” diye sormuştu. Ben o sırada bir başka toplantı nedeniyle ekibe katılamamıştım.
Yaşar Kemal, Alman Der Spiegel dergisine Kürt meselesi konusunda yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanıyordu. Bir linç kampanyası estiriliyordu. Duruşmanın yapılacağı güne hazırlanmak için Yaşar Kemal’e bir destek grubu oluşturmak üzere harekete geçtik. İlk önce Aziz Nesin’e başvurduk. Aralarının pek iyi olmadığını bilirdik. Yine de Aziz Nesin’in desteği önemliydi. Aziz Nesin, “Onun şimdiye kadar evine hiç gitmedim. Ama gelirim. Tabii ki, görüş farkımız olması önemli değil” dedi. “Aziz Nesin geliyor” denilince başka isimler de listeye eklendi: Türkan Şoray, Gençay Gürsoy, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk aklımda kalan isimler. Bir basın toplantısıyla, Yaşar Kemal’i desteklediklerini açıkladılar. Kamuoyu Yaşar Kemal’in lehine dönmüştü…
Yaşar Kemal, Aziz Nesin, İlhan Selçuk… Bir dönem Türkiye’sine damgasını vurmuş, kritik dönemeçlerde ağırlığını hissettirmiş aydınlar… Şimdi onları çok arıyoruz…