Son zamanlarda Sayın Kılıçdaroğlu'nun “Mustafa Kemal” ve “Cumhuriyet”e yeni anlamlar yükleyerek kavramsallaştırmaya çalıştığını görüyoruz.
Son birkaç seçimdir Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir dizi prensipleri sık sık çeşitli toplumsal tabakalarda yaptığı buluşmalarda dillendiriyor.
Özellikle “Parlamenter” sisteme vurgusu, “eleştiriye açık olunması”, “Milletin kayıtsız şartsız egemenliği” kavramının ne olması gerektiğine dair açıklamaları, “Milletin kayıtsız, şartsız egemenliği anlayışına dayalı Mustafa Kemal’in fikri ve ahlaki tutarlılığı.”
“Halkçılık” anlayışının aslında “Özgürlükçü bir siyasi demokrasi” söylemi olduğunu, “Kürt sorunu, dini cemaatler ile ilişkiler”, “Kürt sorunun çözüm yeri parlamento” vb. söylemlerle Sayın Erdoğan'a muhalefet geliştirmektedir.
DAHA FAZLA OKU
- Kılıçdaroğlu'ndan 29 Ekim yazısı: Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıralım
- 96. yaşında Türkiye Cumhuriyeti: Ruhunu arayan ülke
- Erzurum Kongresi'nin 100. yılında Atatürk ve Kongre'yi yeniden düşünmek
Kılıçdaroğlu “Cumhuriyet ve Demokrasi” kavramlarıyla yeni Türkiye Devleti’nin kodlarını bize sunmaktadır.
İlginçtir ki kendisini “ulusalcı” sıfatıyla tavsif etmeyi uygun gören bir fikri cereyanın temsilcileri farklı gelenek kodlarına sahip olanları “Cumhuriyet ve Demokrasi” kodlarıyla birleştirmeye çalışmaktadır.
Değişik anlamlar yüklenebilecek olan söz konusu kavramlara, yeni bir detay ile nihayetinde bir makale ile izah etmiştir.
Kılıçdaroğlu "Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıralım" başlıklı makalesinde Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve yapısal krize, Mustafa Kemal ve Türkiye değerleriyle bir çıkış yolu aramaktadır.
Mustafa Kemal’i, tarihsel bir şahsiyet olarak değil, yeniden onun üzerinden bir ideoloji üreterek taşımaktadır. (Ş.Hanioğlu.)
Osmanlı Arşiv Belgesi: İstanbul Protokolü Dosyası
1919 yılından 1938 yılına kadar Mustafa Kemal yani Kemalizm üzerinden üç ana damar sıralamak mümkündür:
Kemalizm'in üç hali: "Katı, Sıvı ve Gaz" hali
Katı Kemalizm; bir oyun kurucudur. Devlet vasfını taşımaktadır.
Devlet ideolojisinin korunması da CHP üzerinden yapılmaktadır.
Bu 'Katı hali'nin ideloglar kadrosu, devletin asıl sahibi’nin kim olduğunu belirler.
Katı hali kuvvete dayanır. Bu kuvveti Kürt sorununun bütün boyutlarında görmek mümkün.
Kemalizm’in ideologları da bunu pozitif bilimcilik üzerinden yaparlar.
Sayın Kılıçdaroğlu her ne kadar “Cumhuriyet, Demokrasi, Halkçılık vurgusunu öne almaktadır. Kemalizm’in temelde altı ilke; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık etrafında şekillendiği”ni söylese de aslında bu altı ilkenin ağırlığı ve vurgusu her bir Kemalizm türünde farklılaşmıştır.
Katı Kemalizm, bu altı ilkenin her birini kabul etmekle birlikte, bu ilkelerin hepsine eşit değer verildiği söylenemez.
(G.K.Osmanbaşoğlu)
Kemalizm'in Sıvı Hali, Türk milliyetçisi sağ ve aşırı sol tarafından benimsenen, düşünce ekolleridir.
Kemalizm'in kendi ideolojik arka planları ile örüntülü yanlarını seçici biçimde ön plana çıkarırken, diğer birtakım ilkelerin arka plana itilmesinden ya da geliştirilen savunma mekanizmalarıyla “aslında” ile başlayan Kemalizm'i kendi düşünce sistematiklerine uyarlama çabalarından oluşmaktadır.
Tam bir denge unsuru olarak konumlanmıştır.
Kemalizm'in Gaz Hali, bir düşünce retoriği olarak Türkiye siyaset felsefesinin bu çalışmada sayılanlardan çok daha parçalı ve farklı alanlarına dokunmuştur.
Ne var ki burada kullanılan Kemalizm triosu, günlük siyasetteki Kemalizm dilini anlamaya yardımcı olacak bir çerçeve sunmaktadır.
Bu alanların içinde, merkez-sağ Kemalizm'i, Demokrat Parti iktidarından itibaren ortaya çıkan ve Atatürk ilkelerini ya da bu ilkelerden birkaçını ön plana çıkarmak yerine Atatürk’ü bir ilke olarak siyaset yapma sürecinde refere etmeye işaret etmektedir.
Genel olarak milli irade kavramı üzerinden, çoğunlukçuluktan ve çoğunluğun meşruiyet sağlayan söyleminden beslenen, ideolojik bir düşünce sisteminden ziyade icraat, çalışma, kalkınma ve zenginleşme odaklı bir zihniyetin iz düşümü olan merkez-sağ siyaset, Türkiye’de düşünce pratiğine değilse de siyaset pratiğine damgasını vurmuş, kendi içinde de devinim halinde olan bir ekoldür.
Kemalizm’in gaz hali olarak tanımlanabilecek bu eğilim, her bir merkez-sağ parti ve lider döneminde farklı dozda görünürlük kazansa da, Kemalizm’in en seyreltilmiş ve havada kalan fazı olarak varlığını sürdürmektedir.
(G.K.Osmanbaşoğlu)
Kılıçdaroğlu bu “üç hal”’in dışında bize bir şey vadetmekte midir?
Kemalizm’in bu üç hali şu şekilde özetlemekte mümkündür:
- Otoriter
- Irkçı
- Toplum mühendisliği
Saîdê Kurdî ise Kemalzim'i beş ana esas üzerinden tanımlamaktadır. Bu üç hal dışında yeni bir şey gözükmüyor.
Zira Kılıçdaroğlu makalesinde Mustafa Kemal'in 1921-1923 arası “tutarlılığına” dikkat çekmiştir.
İşte bizim tam da dikkat çekmek istediğimiz bu “tutarlılığın” hangi “değerler” çerçevesinde olduğudur. Bu “tutarlılığı” Kürt sorunu bağlamında ele alalım.
Ve sayın Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği gibi;
Cumhuriyetimizi, demokrasiyle taçlandıralım.
Türk-Kürt Ulusal Paktı
Mustafa Kemal, Kürtlerden 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da yapılacak 'Doğu Vilayetleri Kongresi'ne hazır olmalarını ister.
Bitlis, Van ve Erzurum’un birçok bölgesinden temsilciler gider ancak bunlar önemli insanlar değillerdi.
Bunlar daha çok Osmanlılar tarafından oralara yerleştirilen resmi memurlardı.
Bir diğer anlamda, Kürtlerin gerçek temsilcileri değillerdi.
23 Temmuz 1919’da gerçekleştirilen Erzurum Kongresi'nden bir kare / Fotoğraf: Erzurum Arşivi
Bu kongre, başlıca iki görev üstlenmişti.
Bunlardan biri, temsilciler komisyonun ve Mustafa Kemal’in rehberi olacağı başkanlık seçimiydi.
İkincisi de, Ulusal Pakt’ın (National Pact) yayımlanmasıydı.
Bu paktın ilk maddesi:
Erzurum, Trabzon, Samsun, Sivas, Diyarbakır, Mermuretulaziz, Van ve Bitlis vilayetleri tek parçadır ve hiçbir şekilde Osmanlı topraklarından ayrılamaz.
Bundan daha fazlası Kongre, azınlıklara hiçbir özel hak verilmeyeceğini bundan dolayı Avrupalı ülkelerin Türkiye’nin bölünmesinden elini çekmesi gerektiğini bildirdi.
Söz konusu pakt, bazı haklar elde etme umudunda olan Kürtler için, kötümserliğe ve endişeye neden oldu.
Bunun içinde onlar için hiçbir şey yoktu.
Bu Mustafa Kemal’in arzusuyla tam uyuşuyordu: Kuzey Kürdistan’ın bütün topraklarını Türk ulusu olarak kaydediyordu.
Mustafa Kemal açısından önem verilmesi gereken, 30 Ekim 1918 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasından önce Osmanlılıların hükmü altında kalan Musul vilayetiyle beraber bütün bu bölgelerin korunmasıydı.
Kürt siyasetinin başındakilerin kafası Atatürk’ün ve Avrupa ülkelerinin siyasetini almıyordu.
Onlar daha çok onun bunun sözlü sözüyle yetiniyorlardı.
Fotoğraf: ismetinonu.org.tr
Mustafa Kemal’in en yakın yaveri İsmet İnönü bir zaman diyordu ki:
Türkiye’nin gelecekteki cumhuriyeti, Kürt-Türk ulusudur.
Kürtler buna inanıyorlardı ve Türkiye’nin özgürlüğü için ellerinden geleni esirgemiyorlardı.
Hileyle karışık sözlerinin yanında Mustafa Kemal, Kürdün çıkarını etkisizleştirmek için hiçbir fırsatı elinden çıkarmıyordu.
İngiltere, 1919’un yazında, Kürtlerin kapasitesi ve uygunluğundan uzmanlık edinmek niyetiyle, 'Kürt Lawrance' olarak tanınan E.W.C. Noel’i Kürdistan’a gönderir; ta ki eğer mümkünse Kürtler için bir devlet kurulsun.
Noel, Kürdistan Devleti’nin kurulması adına elinden geldiğince en fazla çalışan İngiliz subaylardan biriydi.
E.W.C. Noel / Fotoğraf: Wikipedia
13 Haziran 1919’da, İngiltere’nin Bağdat’taki üst düzey yüksek temsilcisinin organizatörü Kolonel Wilson, Bağımsız bir Kürdistan Devleti’nin kurulması için İngiltere hükümetine bir öneride bulunur.
Öneride; Bağımsız Kürdistan Devleti: Van, Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ vilayetlerinden ibaretti.
Noel, Wilson’a danışarak İstanbul’a gitmeye karar verir; ta ki Bedirhanlar ailesiyle toplansın ve onlardan bir ikisi ve güç sahibi bazı Kürtlerle, Pan-İslamist Türklerin, Kürtleri İngilizlerin Ermenilere onların topraklarına el koyması için yardım ettiği bahanesiyle, İngilizlere karşı çıkmaya teşvik eden propagandalarına karşı çalışmak için beraberce Kürdistan’a gitsinler.
Aynı bakış açısıyla Noel, Türkün Diyarbakır, Van ve Bitlis’te oturanların büyük bir çoğunluğunun Türk olduğu ile ilgili inancını takip etti.
O ki Kürdistan’ın bütün bölgelerini dolaşmış ve kendinden emin bir şekilde Türklerin inancının yanlış olduğunu, bu bölgelerde tek bir tane Türk köyünün olmadığını ve şehirlerde bazı Türk memur ve bazı dükkan sahibi olanların dışında başka hiçbir yerde Türk olmadığını bildiriyordu.
Noel, 1919’un Haziranı’nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun geleceği konusunda iki öneride bulunur.
Bu önerilerden biri şuydu:
İngiltere’nin gölgesi altında Kürdistan devleti tanınsın ve bu devlete İngiltere tarafından yol gösterilsin.
Başlangıçta Noel’in en öncelikli işi Kürtleri Kemalistlere karşı yüreklendirmek, Mustafa Kemal ve yardımcılarını yakalamaya çalışmaktı.
Noel’in bu gezisi, Kemalist Türklerin sert şikayet ve yakınmalarına neden olur.
Onlar açısından Kürt meselesi dahili bir meseledir ve Noel’i de Kürtler arasında ayrılık ruhunu yaymayı istemekle suçladılar.
Noel’in, Kuzey Kürdistan’daki ziyaretine özellikle Celadet Bedirhan ve Kamran Bedirhan başta olmak üzere Bedirhaniler yardımcı olur.
Bu haber Mustafa Kemal’e ulaştığında onlara çabucak hücum eder, bu girişimden bir şey çıkmasına izin vermez ve bununla beraber Noel ve arkadaşlarının tutuklanması için emir çıkarır.
Bu işte bazı Kürt aşiret reisleri de Mustafa Kemal’e rehberlik ve yardım ederler.
Onlar emrin çıkmasından sonra Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal’e bir destek mesajı gönderirler.
Noel ve arkadaşları da her biri bir yerden geçerler.
Mustafa Kemal, 16 Haziran 1919’da, Osmanlıların Erzurum’da bulunan 15.Tugay Komutanı General Kazım Karabekir’e gönderdiği bir telegrafta Kürtlere karşı düşmanca tepkisini ifade eder ve şunu yazar:
İngiltere’nin desteği ile Kürdistan Devleti’ni kurmak isteyen Diyarbakır’daki Kürt Derneği kapatıldı.
Kürt Derneği kaç tane 'Serseri' tarafından kuruldu ve Kürt’leri temsil etmiyor.
Mustafa Kemal daha da ileri gider ve Kürtlere gerçek bir kardeş olarak kucak açmaya ve hep beraber savunma saflarında ve ulusal hak için çalışmaya karar verdiğini söyler.
İki gün sonra, Edirne’de bulunan 1.Milli Tugay Komutanı Cafer Tayyar’a bir telgraf yollar ve mesajında şöyle yazar:
İngiltere’nin sayesinde, Bağımsız Kürdistan’ın kurulması propagandası ve bu projeye destek tam olarak ortadan kalktı ve Kürtlerde tamamiyle Türk güçlerine bağlandılar.
Mustafa Kemal, 23 Haziran’da da,İstanbul’da bulunan Osmanlı güçlerinin Genelkurmay Başkanı Cevad Çobanlı’ya bir telgraf yollar ve bu telgrafta, İngiltere gözetiminde kurulacak Bağımsız Kürdistan projesinin bozulduğu müjdesini verir.
Burada çok açıkça görülüyor ki Mustafa Kemal, Türk milletinin yükselişi için merkezi devletle ilişkilerini tamimiyle koparmamıştır.
1919’un 4 Eylülü’nde, Sivas Kongresi açıldı ve Kongre’de Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla beraber sadece 38 kişi hazır bulundu.
Fotoğraf: TDV İslam Ansiklopedisi
Kongre’ye Osmanlılar döneminde eski bir yönetici olan Mazhar Müfti’nin dışında -ki o da Hakkari’yi temsilen katılmıştı- hiçbir Kürt temsilci katılmadı.
Diyarbakır temsilcisi adına giden İhsan Hamid de oraya yetiştiğinde Kongre sona ermişti.
İhsan Hamid, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Mutki, 12 üyeden oluşan başkanlık konseyine üye oldular.
Mustafa Kemal, çok sayıda Kürt aşiret reisini kendi tarafına çekebildi.
Aynı zamanda, orada burada bulunan Kürt hareketlerini de ortadan kaldırdı.
Devam edecek...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish