Erbakan, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç…
Aynı kulvarda yürüyorlardı, ayrıştılar. Demek vakti gelmişti. Ayrışma önlenemedi. Motivasyonun geliştiği zemin “Yenilenme” oldu. Yenilenme tuttu. İster “Öyle iktidar olunamıyor, başka türlüsünü denemek lazım” gibi yola çıkıldığı düşünülsün, ister “Türkiye’nin buna ihtiyacı var”dan hareket edilsin, yola çıkıldı ve epeyce mesafe alındı.
Temel Karamollaoğlu, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan…
Bu isimler de başta sayılanlar kadar birbirine yakın isimler. Uzun yan yana yürümüşlükleri var. Ama bugün farklı yerlerdeler. Siyasetçi olmasalardı mesela bir muhabbet sofrasında saatlerce paylaşacak hatıraları, duyguları, iltifatları, şakalaşmaları olurdu. Ama ayrıştılar. Buradan da Ak Parti’deki gibi bir başarı hikayesi, hikayeleri çıkar mı, bilinmez, ama “Ayrışma” bir vakıadır.
Ak Parti doğarken, karşılıksız bir zemine mi doğmuştu? Öyle olmadığı biliniyordu, sonra kısa sürede de anlaşıldı. Yeni partiler, tırmanış güçleri ne olur bilinmez ise de karşılıksız bir zemine doğmadıkları anlaşılıyor.
“İtiraz, sorgulama…” ne denirse densin, “Bir şeyler yanlış gidiyor” duygusu, sızlanmaları uzun süredir alanda devam ediyordu, bunu herkes biliyor.
Bunu içe sindirmeye yol açan gerekçeler vardı. Camia, sistemin mağduru idi. Çok açık haksızlıklara maruzdu. İşte iktidar yakalanmış ve bu mağduriyetlerin giderilme umudu belirmişti. Kurulu düzenle her alanda hesaplaşılıyordu. Yanlışları görmenin zamanı değildi. İktidarda doğacak her türlü zaaf kirli güç odaklarının yeniden devreye girmesine ve rövanş almasına yol açardı.
Peki bugün ne oldu ki, üstelik bir de değil, iki parti birden doğdu?
Şu yukarda sayılan gerekçeler tamamen ortadan mı kalktı, yoksa iktidara itiraz ve toplumun önüne yeni alternatifler koymak o gerekçeler kadar önemli, hatta daha önemli hale mi geldi?
Şüphesiz yeni iki partiyi kuran kadrolar, kendilerine “hayati varoluş gerekçeleri” üretmişlerdir. Çünkü zor iştir bir partiyi kurmak, geliştirmek… Mevcut partilerin -hele kendinizi alternatif olarak sunduğunuz partinin- çetin savaşı ile karşılanırsınız öncelikle. Bir de toplumda bulacağınız karşılığın evdeki hesapla uyuşması sadece “ihtimal” halindedir.
Buna rağmen yola çıkıldığına göre bulunan “hayati varoluş gerekçeleri”nin bir (hatta iki) siyasi partiyi anlamlı kılacak vüs’atte olup olmadığı sorusunun cevabını araştırmak gerekiyor.
“İki” siyasi parti, en basit hesapta, yani diyelim, Anadolu’daki çok mütevazi bir hanede garip karşılanacağı çok net bir olgudur. Onun hesabı, kitabı, muhasebesi ayrı.
Belki bu farklılaşmanın da anlaşılabilir bir mantığı vardır. Diyelim, camianın üst seviyeli analiz ortamlarında altı çizilen “Farklar”dan söz edilebilir. Ama halk nezdinde bunlarda “Anlaşılamamış” olması sadece zaaf olarak görülür. Ayrıca, bu farklılaşma “İktidar ile farklılaşma”nın da böyle ihmal edilebilir nitelikte olduğu kanaatine yol açar.
O ayrışmanın hesabı ayrı evet, ama, belli ki iktidar partisi ile ayrışma, daha temel meselelerdeki itirazların karşılığı görünümünde. Ak Parti liderliği tarafından da epeyce zaman önce “metal yorgunluğu” diye ifadelendirilen hadise, başka platformlarda bir tür “misyon kaybı” gibi görülebiliyor. “Adalet”te sorun, yolsuzluk duyarlılığının kaybı, iktidar matematiğini yakalama kaygısıyla girilen kimlik başkalaşması, fay hatlarının tamiri niyetiyle çıkılan yolun sonunda derin kamplaşmaları siyaset malzemesi haline getirme…. Ekonominin zengini daha zengin, fakiri daha fakir hale getiren bir rant dağıtım mekanizmasına dönüşmesi, uluslararası ilişkilerde yalnızlaşma, gittikçe keskinleşen “Tek adam yönetimi” ve mukaddesler üzerinden siyaset yapılması… Bütün bunların toplumun her türlü mesaja açık genç kesimlerinde değerlere yönelik kuşkuya - sorgulamaya yol açması…
Bu değerlendirmelerin toplumdaki karşılığı yüzde kaçtır? Bir, üç, beş, on gibi rakamlar gözüküyor kamuoyu yoklamalarında. Böyle bir oran partileşmenin zemini olabilir mi, diye sorulabilir. Yeni partiler adına yapılan açıklamalarda çok daha geniş bir toplumsal karşılığı yakalama umudu seslendiriliyor. Buna karşılık, iktidar cenahı bu üç, beş, onluk itirazın bile kendisi için “Hayati” önem taşıdığının farkında. Oradan bakıldığında bazen bir gazetedeki “makale”, bir “haber”, bir “tweet”, Camia’nın – Toplumun yürek tınısını yakalayıp, iktidar için sorguya dönüşebiliyor.
Öfkelerin, suçlamaların, dışlamaların, devlet gücünü kullanmaların, manevi değerler üzerinden geliştirilen söylemlerin… her şeyin yeni bir anlam kazandığı döneme girdik.
Yeni yapılar da sınavda, eskiler de. Herkes sırat köprüsünden geçecek.