Tarih: 21.10.2021 01:47

Aynı Hikâye

Facebook Twitter Linked-in

Eğitimci yazar Ahmet Örs yazdı; 

Zamanlar ve nesiller değişiyor elbette ama hikâye aynı. Aktörler farklı, kurgular benzer. Kurgu da denebilir mi, emin değilim doğrusu. Mutlak bir kurgunun farklı vakitlerde biraz farklı biçimlerde arz-ı endam edişi, ötesi yok gibi.

Habil ile Kâbil’in misyona dayalı soyları her dönem yanımızda, karşımızda duruyorlar. İttifak ve karşıtlıklarımız onların o mutlak kurgudan mülhem pozisyonlarına göre değişiyor ama hikâye devam ediyor, özünü koruyor.

Genç kuşakları heyecanlandıracak, onların havsalalarını yeni anlam alanları ile muhatap alacak bir çizgi ve akışın yokluğundan yakınılabilir. Bu tarz sızlanmaların iyi niyeti mündemiç niteliklerine saygı duyulmalıdır ancak yakınmanın “ne”liğine dâir tartışmalara ihtiyacımız var.

Dönemsel heyecanları tetikleyen yasaklamalar, baskı ve yıldırma politikaları, egemenlerin yaşamların bambaşka taraflarına dönük kuşatmaları gençleri, ideolojik cenahları harekete geçirme potansiyeli vardır mutlaka.

Gençlere dâir bu yazıda da öne çıkan vurgular muhakkak büyük beklentilerin, onların yokluğunda oluşan hayal kırıklıklarının yansımasıdır, bunu da ‘hikâye’ benzetmesiyle dile getirmek tabii karşılanmalıdır.

Genci-yaşlısı ile hakikat yolculuklarında adalet mücadelesi vermeye azmetmiş bir toplam hangi hikâyenin ardından yürüyecektir ya da hangi hikâye onların derlenip toparlanmasına, davranmasına vesile olacaktır?

Hikâye orada öylece duruyor.

Devasa büyüklükte bir destan demeli belki de. Hikâye, görece kısa anlatımlar için daha uygun bir adlandırma.

Orada öylece duran hikâye, üzerinde vâr olduğumuz coğrafya ile yakın zamanlar birlikteliğiyle uzak coğrafyalar ve ciğer paralayan vaziyetler arasında gezinip duruyor: Halk hikâyelerinde olduğu gibi enstrümanlarla buluşan yanık seslerle feryatlarını bütün bir âleme, halklara, coğrafyalara salıyor.

Dijital varlıkların hakikat hedefli kavrayış alanlarında boy verme iddialarından Anadolu’da kuruyan göllerin dudakları çatlatan kuraklıklara uzanan zihinsel altüst oluşlara, Ceylan kızımızdan Aylan bebeğimize kesiksiz ilerleyen zulümlere, alın terinin ayaklar altına alınmaya çalışılan haysiyetine, yıldızlardan cadde ve sokaklara değin hayal edilemez büyüklükteki alanlara tahakküm eden egemenlik biçimlerine, börtü böceğin çığlıklarına, insanın türlü çeşit kuşatmayla nefessiz kalışına kadar aynı hikâye destan olma yolunda emin adımlarla ve gözümüzün içine baka baka devam ediyor.

Hikâye, kendini arayanlar için orada duruyor.

Az evvel dediğimiz gibi, kolayca görünebilmek için kendini büyüterek, azmanlaştırarak. Okuyucu, hadi dinleyici diyelim, esasen yabancısı olmadığı bu kurguya muttali olduktan sonra ne yapacak? İhata imkânlarını aştığı için o çerçeveyi yabancılayıp kendisinden uzak mı duracak?

Hikâye aynı… Muhatapların dönemsel zayıflıkları, alınamayan pozisyonlar onun aynılığını etkilemiyor. Sanırım, İsmet Özel’in “Aynı Adam” şiirindeki “aynılık” eksik olmalı.

 

Kaynak: Yeni Penere




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —