Tarih: 04.10.2019 12:09

AYM eski başkanı Haşim Kılıç: Türkiye’de herkes haysiyet yarasıyla yaşıyor

Facebook Twitter Linked-in

Başkentte siyasi kulisler hiç olmadığı kadar hareketliyken 2019 güneşinin belki de son ışıkları bozkırı parlatıyordu.

Çetin Emeç bulvarındaki bir binanın ikinci katına çıkmak için asansöre bindim. Asansör yavaşça yukarı doğru tırmanırken gözümün önünden Türkiye’nin yakın siyasi tarihi geçiyordu.

Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin kapatılması, AK Parti’nin kurulması, 367 krizi, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi, Anayasa değişiklikleri…

Film makarası kendi kendisini sararken görüntülerin bir yerinde hep aynı suret. Haşim Kılıç’ın fotoğrafı. Bir dönem Anayasa Mahkemesi’nin başkanı olarak yasama, yürütme ve yargı teslisinin en önemli üç isminden biriydi. Zaman zaman gündemi değiştiren çıkışlar gelmişti ondan. 

TBMM’de Cumhurbaşkanı seçimi için 367 çoğunluğunun oluşmasını sağlayan AYM kararına şerh koymuş ve şunları yazmıştı:

"Üçte birlik bir azınlığın seçim sürecini bu yolla engellemesi azınlığın çoğunluğa tahakküm etmesine neden olacaktır. Demokrasi sınırsız bir çoğunluk rejimi değildir, ancak, azınlığın çoğunluğa dayattığı bir rejim de hiç değildir. Bu yol, azınlığın çoğunluğu etkisiz hale getirmesi, başka bir anlatımla, çoğunluğun devre dışı bırakılması gibi hiçbir demokratik ülkede olmayan bir garâbeti doğurur. Önceden kestirilmesi mümkün olamayan yorumlarla yeni usül kuralları üretilmesi hukuk güvenliğini yok eden yaklaşımlardır. Mahkemenin kendi istekleri doğrultusunda karar vermemesi halinde ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği biçimindeki ifadeler, yargıcın vicdani kanaatinin oluşmasını doğrudan hedef alan bir eylem biçimidir.”

2012 yılına gelindiğinde “Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” de demişti. Bu durum, iktidarla arasındaki soğuk rüzgarların daha da sert esmesine neden oldu. Bunda, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakın olmasının etkisi olduğu da çokça iddia edildi. 2015 yılında emekli oldu.

Kılıç’la birçok konuyu konuştuk. AK Parti kapatma davasını, Cumhurbaşkanlığı sistemini, 2010 Anayasa değişikliğini, KHK’ları ve yeni siyasi hareketleri… 

Sadullah Ergin’ daha önce AK Parti’ye birkaç kez kapatma tehdidi geldiğini söyledi. Siz böyle şeylere şahit oldunuz mu?

AK Parti ile ilgili böyle bir potansiyel tehlike her zaman vardı. Ama biz ancak somut olarak dosya önümüze geldiğinde kararlaştırabiliriz. Dava açılınca bu işin ciddiyeti anlaşıldı. Yüzde 47 oy almış bir parti hakkında kapatma davasının açılabileceğini görmüş olduk. O süreçte evet, bir takım kulis bilgileri geliyordu. 

"Kapatma davasından önce kulis bilgileri geliyordu"

Bahsettiğiniz “kulis bilgileri” nereden geliyordu?

Anayasa Mahkemesi politikayı yargılayan bir kurum. Onunla ayrı olmamız mümkün değil. Mutlaka siyasilerle ilişkimiz oluyor. Dava açıyorlar, geliyorlar, misafir ediyorsunuz, konuşuyorsunuz. Sonra devletin bir takım kurumları var. O kurumlardan da bu tip bilgiler geliyordu. O zaman durumun sıkıntılı olduğunu görüyorsunuz. 

Kapatma davası sürecinde sizin kişisel girişimleriniz de oldu mu?

Biz ancak görüşmeye başladığımız zaman fotoğrafı net bir şekilde görebiliriz. Dava önünüze geldiği ve delilleri ortaya döktüğünüz zaman tam olarak anlayabilirsiniz.

Bu davada da 480 civarında delil getirdiler. Biz bu delilleri 4 gün boyunca taradık ve kabul edilebilir mi edilemez mi diye ciddi bir çaba ortaya koyduk. Bu elemenin sonunda yaklaşık 30 delil kaldı. Ben o zaman delillerin ciddi olmadığını anladım. Bu delillerin 450’ye yakını gazete kupürleriydi. Böyle bir ortamda böyle bir oy oranı alan bir partiyi kapatmak vicdanlara sığmazdı. Siyasi saikle düşünürseniz kapatabilirsiniz. O ayrı konu.

Kapatma davası sürecinde zaman zaman mahkeme üyesi arkadaşlarımızla bir araya gelip konuştuk. Hem oturumlarda hem de oturum dışında görüşüyorduk. Hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım.

Benim tek amacım teröre bulaşmamış, yüzde 47 oy oranına sahip bir parti asla kapatılmasındı. Bu düşüncem gayet açıktı zaten. Bir parti baskı, cebir, şiddet uygulamak suretiyle istediği şeyi konuşabilir. Bu komünist bir parti de olabilir bir ırkçı parti de olabilir. Yüzde 47 değil yüzde 1 oy almış olsa bile benim bu ölçüm değişmezdi.

"AYM, parti kapatma konusunda süreç içinde farklı bir düşünceye evrildi"

Refah Partisi 1999’da, Fazilet Partisi 2001’de kapatıldı. Onların da şiddet eğilimleri yoktu ama kapatıldılar. Siz de karşı oy vermiştiniz. Kısa bir süre sonra aynı gerekçelerle AK Parti kapatılmak istendi ama mahkeme partiyi kapatmadı. 7 yılda değişen neydi?

2000 yılından sonra AYM de kendi içinde değişmeye başladı. Bu değişim özellikle siyasi partilere bakış konusunda yaşandı. O yıllardan sonra sadece bir parti kapatıldı. O da terörle ciddi bağlantıları olduğu gerekçesiyleydi.

İspanya’da Batasuna diye bir parti kapatıldı. Batasuna’nın haksız kapatıldığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. Ama AİHM davayı reddetti. Mahkemenin gerekçesi de Batasuna’nın İspanya’daki terörü kınamamasıydı.

Terör faaliyetine bulaşmış olmasını bırakın kınamadığından dolayı böyle bir karar verdi. O yıllardan sonra AYM’de ciddi bir değişim başladı. AYM artık “AİHM’de olduğu gibi terörle bağlantısı olmadığı sürece ben parti kapatmam” düşüncesine evrildi. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —