Aydın (Münevver)

Sosyolog yazar Abdurarhman Arslan Analiz Etti...

Aydın (Münevver)

"Aydın", kavramsal düzeyde ve toplumu düzenleyici bir"aktör" olarak, Batı dünyası dışındaki hiçbir dînî/felsefî gelenekte yoktur. Aydın, Batı'da din adamlarına karşı oluşmuştur; temsil ettiği bilgi türüyle düşünüldüğünde, İslam'ın ve İslâmî düşüncenin bilgi üretme geleneğine ait değildir.

Müslüman aydının beslendiği bilgi kaynağı/geleneği daha çok "aydınlanma" döneminin mirasını taşır. Bu mirastan beslenen müslüman aydınlar, müslümanların sorunlarına, İslam'ın hakikatine sadık kalarak çözüm bulamazlar. Sürekli tekrarladıkları şey, müslümanları "gerçekçi" olmaya davet etmeleridir. Oysa gerçeğin her zaman başka türlü kurulacağının farkında değillerdir. Yeni imkânlar ve alternatifler üzerinde kafa yormalı; nasıl bir insan yetiştirmek istiyorsak, ona göre bir eğitim felsefesi üzerinde yeniden düşünmeliyiz.

Günümüz müslümanlarının büyük çoğunluğunun talebi İslam ile ilgili olmaktan çok, yaşadığımız "asr"a hakim olan hayat telakkisinin öncelikleri ve hedefleriyle ilgilidir. Bunlar (bizim için) sahici hedefler değildir.

Hayatımızı ahiret eksenli hâle sokarsak; bu, hayatın taleplerini ve geleceğe yönelik beklentilerimizi yeniden gözden geçirmemiz anlamına gelir. Sahici talepler oluşturmak ancak ondan sonra mümkün hâle gelebilir.

Günümüzde, bütün toplumsal beraberlikleri mümkün kılan "sosyal bağlar" çözülmekte; bu çözülmeye karşı direnmenin yolu, müstahkem bir yer olan aileden geçmektedir.

Ailenin, müslümanca yaşamanın mekanı olduğunu anlamamız ve önemini kavramamız gerekir. Bu aileyi güvence altına alacak olan ikinci sosyal varoluş ise müslüman cemaatlerdir.

Bu cemaatlerin önderleri aydınlar değil, Peygamberler'in varisleri olan "alimler"dir. Çünkü onlar hem bilen, hem bu bilgiyle müslümanların sorunlarına çözüm üreten, hem de bildiklerini uygulayarak müslümanlara önderlik eden kimselerdir.