Kadir Gecesi Ayasofya’nın üzerinde havai fişekler patlamış görsellik arşı alayı almıştı.
Koltuğunuz tehlikeye girdiyse Ayasofyayı cami yapınız düsturu ile yürütülen vaveylanın sonucunda neredeyse 1000 yıllık insanlık mabedinde Gaziantep makine halılarının yerlere serilmesine ramak kaldı.
Bu oryantal tiyatronun havai fişek gösterisini ise Sakarya’da eda ettik.
İflah olmaz bir ülkenin, Allah’a emanet yaşayan vatandaşıyız. Dün Sakarya’da imha etmek üzere taşınan patlayıcı madde maalesef 3 canımıza mal oldu. Dünya üzerinde, her akla gelmeyecek şeyin başına gelebildiği başka ülke var mıdır acaba? Bu nasıl bir bahtsızlıktır. Daha üzerinden bir hafta bile geçmemişken, diğer patlamanın daha dumanı dururken, ölen ve yaralanan işçilerimizin matemini tutarken, ihmaller zincirinin en absürd en ahmakça en korunaksız hali ile 3 körpecik fidanı patlamada kaybettik. 3 can yok yere öldü. İnanılır gibi değil..
“Her şey Allah’tan, kaderde böyle yazılıymış” şeklindeki izahlara aldanmayın Allah aşkına. Tevekkül diye diye ölümlerden sorumlu şahıs kalmaz. Kişi kendi kaderini çizer. Korunaksız ve acemi bir topluluğu, anlamadıkları bir şeyin imhası için yollayacaksınız ve bu konunun acemisi insanlar, burada can verecekler durduk yere, buna da takdiri İlahi nazarıyla yaklaşmamız istenecek. Buna itiraz edin artık, bu genç ölümlerin hesabı sorulsun en azından. Aileri perişan olacak, ömür boyu acısını çekecekler ve biz bir iki gün sonra bu gündemi unutmuş olacağız.
Vallahi yoruldum yazmaktan. Yazı hayatına döneli 4 yıl oldu. Her gün yazıyorum. Ve her gün bir yanlışımızı yazıyorum. Ülkece yanlışımız o kadar çok ki, ne yazayım diye düşünmeye gerek kalmıyor. Bu yok yere ölen 3 er için ne diyebilirim ki, nasıl bir cenderenin içindeyiz bilen varsa beri gelsin anlatsın.
“Bilimde şöyle ilerledik, çığır açtık.” diye bas bas bağıran bakanlara sesleniyorum. Geçen haftanın acısından arta kalan, patlamayan havai fişekleri kontrolle patlatlatmayı akıl etmek fakat buna acemi erleri ve işi bilmez erleri göndermek akılsızlığını nasıl izah edeceğiz?
“Nükleer Santral Yapacağız” diyorlar, Allah muhafaza buyursun, radyasyondan ölürüz hepimiz herhalde.
Koronavirüs ile beraber, dünyanın hayatın yavaşlatılması, dengenin derlenip toplanması adına Nükleer Santrallerden vazgeçildi Allah’tan.
Hiçbir şeyi düzgün yapamıyoruz. İşi ehline vermek yok. Güreşçiden banka yönetim kurulu üyesi atarsan, kredileri de güreş federasyonundan çekersin.
Yok arkadaş yok, işini doğru düzgün yapan yok. Ülkenin her tarafından fesatlık akıyor.
İddia o ki; tarihi geçmiş patlayıcılar taşınıyormuş. Sonuç ortada. İş uzmanı ya da mühendisler eşliğinde mi cereyan etti hadise, bekleyip göreceğiz? Araştırma önergesi verilse kesin reddedilir.
Bir başka tartışma konusu da şu; bu özel bir şirket. Neden kendi işçileri imha işinde görevlendirmediler. Çalışan işçileri kalmamış ya da şirketini boykot etmiş olabilirler mi? Askerlerin özel bir şirketin işlerinin denetimini yapması yasadışı, değil midir? Şirket taşımayı bilmiyor ya da beceremiyorsa, yurtdışından adam getirt. Bunları araştırabilecek yargı kaldı mı acaba?
Yönetimde olduğu sürede 40 milyon insanın ölümünden sorumlu olan Josef Stalin; “Bir kişinin ölümü trajedi, on insanın ölümü dramatik, bir milyon kişinin ölümü ise istatistiktir" demişti. Bu sözü yaşar gibiyiz.
Bu kış Van’da meydana gelen çığ felaketinde kurtarma operasyonundaki amatörlük ve tedbirsizlik yüzünden 40 insanımız ölmüştü, hatırlayınız.
Ölünün adet olarak azına sevinir hale geldik. Ölümleri kanıksadık. Bu çok sakat bir gidişattır.
Ne diyeyim; bunca acemi ölüm için...
Ezanlar susmasın. Bayrak inmesin. Ayasofya cami olsun..
Veysi Dündar