1982 Anayasası 34. Md:
''Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.''
Maddenin 3. Fıkrasında belirtilen sınırlamanın ne şekilde olacağı da, yine Anayasanın 13 Maddesinde düzenlenmiştir.
Madde 13:
''Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.''
Görüldüğü gibi temel hak ve hürriyetler keyfi olarak değil, yine Anayasada belirtilen ilkeler çerçevesinde kısıtlanabilir.
Bu yazının konusu toplantı ve gösteri yürüyüsü hakkı olmamakla beraber; Baro Başkanının yürüyüş hakkının engellenmesi nedeniyle, yazıya toplantı ve gösteri yürüyüsleri hakkındaki anayasal düzenlemeyle girildi.
Bilindiği gibi, geçen hafta başında 69 Baro Başkanı, Hükümetin Avukatlık kanununda yapmayı düşündüğü değişikliği protesto etmek üzere, Ankara'da yürüyüş yapmak istedi. Baro Başkanları, yapılması düşünülen değişikliği protesto etmek amacıyla, Eskişehir yolunda sembolik bir yürüyüs yaparak (150-200 metre), akabinde araçlarla Anıtkabir'e gitmek istemeleri, polis tarafından fiziki müdahale ile engellendi.
Kolluk, Ankara Valisinin emriyle yürüyüşe fiziki müdahalede bulunmuş, Anayasal hakkın kullanımını engellemişti. Avukatların yürümesi yasal değilse, 24 saat sonra neden yürümelerine izin verildi? Yürüyüş yasal ise, 24 saat fiziki engelleme neden yapıldı?
Baro Başkanlarının protesto yürüyüşü yapmak istemesi, Anayasanın 34 Maddesi ve 2911 S. Yasa çerçevesinde tamamen yasaldır. Kolluğun müdahalesi ise açıkça hak ihlali olup, temel hak ve hürriyetlerin engellenmesi nedeniyle suç fiili niteliğindedir. Özellikle Avukatlara fiziki müdahalede bulunan kolluk görevlilerine görevden el çektirilmeli ve yargılanmaları gerekir. Bütün Baroların ve fiziki müdahaleye maruz kalan Baro Başkanlarının gerekli şikayeti yapmaları ve konunun takipçisi olmaları gerekir.
Unutmamak lazım ki, çok istisnai haller dışında (sembolik ve devlet politikalarına paralel olanlar hariç) 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 15 Temmuz darbe girişiminden beri, fiilen askıya alınmıştır. Baro Başkanı Avukatların yürüyüşüne yapılan kanunsuz müdahalenin takibi, bu Anayasal ve yasal hakkın tekrar etkin biçimde kullanımı için de gereklidir.
Son olarak, Ankara Valiliğinin Corona Virüs salgınını bahane ederek 15 gün süreyle ildeki bütün toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklaması, Anayasal bir hakkın sübjektif gerekçelerle engellenmesinden başka bir şey değildir.
Hükümetin Avukatlık yasasını ve Baroların yapısını değiştirme arzusu yeni değil. Dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2014 yılında, Danıştayın 146. Kuruluş törenlerinde konuşan Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu'na tepki göstermiş ve salonu terk etmişti. Daha sonra da adli yıl açılışında, Barolar Birliği Başkanına 20 Dk. Konuşma sınırlaması getirilmişti.
O günlerden beri, Hükümetin Baroların yapısını değiştirmeye dönük isteği hep vardı. Ancak konjonktür, bu değişikliğin yapılmasına imkan vermediği için sürekli ertelense de, güncelliğini hiç yitirmedi.
Kamuoyuna yansıyan taslağa göre, getirdiği değişiklikler şöyle özetlenebilir:
1. Yeni taslakla, üye sayısı beş binden fazla olan illerde, en az iki bin avukatın talebi ile yeni
barolar kurulabilecek. Bu değişiklik teklifine göre, şu an için İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde birden fazla baro kurulabilecektir. Çok yakın zamanda Antalya ve Bursa'da da çoklu baro görebileceğiz. Bu şekilde bir düzenleme ile İstanbul'da 23, Ankara'da 8, İzmir'de 4 baro kurmak mümkün olacak.
Bu şekilde çoklu baro ile özellikle İstanbul'da ırk, mezhep ve ideoloji temelli baroların kurulması kaçınılmaz olacaktır. Çoklu baro yapısı savunmanın birliği bozulacak; barolar üzerinden avukatların ideolojik, ırki ve mezhep temelli ayrışmasının önü açılacaktır. Baroların siyaset yapmasından şikayet eden hükumet; bu düzenlenmeyle, düşünülenin aksine, avukatlık mesleği ve baroları daha çok siyaset zeminine çekecektir.
2. Türkiye Barolar Birliği (TBB) delege seçimi değiştirilmektedir. Mevcut düzenleme ile her baro çevresinde iki, yüz üyeden sonraki her üç yüz üye için ise bir TBB delegesi seçilmektedir. Yeni teklif ile her baro çevrisinde üç delege, her beş bin üye için ise bir delege seçilecektir.
Bu şekilde düzenleme ile en az üyeye sahip Tunceli Barosu (42) da, 3757 üyeye sahip Bursa Barosu da üç TBB delegesi seçecektir. Buna temsilde adalet demek ne kadar doğru? Mevcut durum eleştirilebilir; ancak yapılması düşünülen değişiklik, kesinlikle mevcudun gerisine düşen, temsilde adaleti yok eden bir düzenleme olacaktır.
3. TBB'nin olağan üstü toplantıya çağrılması için halen 10 baro'nun çağrısı yeterliyken, yapılacak düzenleme ile bu sayı 25'e çıkarılmaktadır. Teklifin yasalaşması halinde, şimdilik en çok 32 baro daha kurulabilecekken; olağan üstü Genel Kurul için sayısını 25'e çıkarmak da doğru olmayacaktır. Zira baro sayısı varsayımsal olarak en fazla %40 artarken, Olağan Üstü Genel Kurul çağrısı için ihtiyaç duyulan baro sayısı %150 Arttırılmış olacaktır. Bunun mevcut hale göre daha adil ve doğru olduğu düşünülemez.
4. Kendi meslek örgütüyle kopmuş, ama Hükümet ile iyi ilişkilere sahip TBB başkanı da taslakta unutulmamış. Yukarıda değindiğimiz gibi, Olağan Üstü Genel Kurul çağrısı
yapacak baro sayısı 10'dan 25'e çıkarılırken; yeni düzenleme ile Olağan Üstü Genel Kurulda başkan seçim yapılması da yasaklanmaktadır. Yani teklif aynen kanunlaşırsa; 25 baronun çağrısıyla toplanacak Olağan Üstü Genel Kurulda TBB başkanını değiştirmek mümkün olmayacaktır. Söz ve davranışlarıyla baroların yapısında değişikliğin fitilini ateşleyen TBB başkanı Sayın Metin Fevzioğlu, bu değişiklik ile ödüllendirilmiş olacak.
5. Değişiklik teklifinde mesleğin kronik sorunlarına hiç değinilmemiştir. Özetle, ihtiyaçtan fazla hukuk fakültesi açılması ve kalitesiz eğitim, avukat sayısının sürekli artması, özellikle yeni avukatların iş alabilmeleri ve bürolarını finanse edebilmeleri, avukatların sigorta ve vergi yüklerinin hafifletilmesi, bağlı çalışan avukatların sorunları ve stajyer avukatlara ücret ödenmesi gibi mesleğin en temel sorunlarına en küçük bir çözüm önerisi getirilmemiştir. Tasarıdaki bu eksiklikler, teklifin güncel ve objektif ihtiyaçla değil, politik refleksle hazırlandığını gösteriyor.
6. Ak Parti çevrelerinde Baro yönetimlerinin seçim usulü çok tartışılmasına rağmen; teklifte, bu konuda herhangi bir değişiklik önerilmemiştir. Bu hususu da not etmek gerekir.
Tepkisel reflekslerle yapılan bu tür değişiklikler, iktidarların güncel kaygılarını giderse de; ilerleyen zamanlarda, öngörülen ve beklenenden daha fazla sorunlara yol açabilir.
Süreç içerisinde baroların ideolojik, etnik ve dinsel temelli konumlanmaları; ilgili baroya mensup avukatların alacakları iş ve davalara, politik reflekse göre müvekkil çevresinin oluşmasına ve baroların yargı erkiyle ilişkilerine yansıması kaçınılmazdır. Bu da iddia, savunma ve karar süreçlerinin daha fazla ayrışmasına neden olacaktır.
TBB gibi kamusal niteliği olan Türk Tabipler Birliği, Türkiye Noterler Birliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği vs meslek örgütlerine ilişkin bir değişiklik yapmadan, sadece Barolara ve TBB'ne ilişkin değişiklik yapılması; Hükümetin avukatlara ve barolara karşı hizaya çekme ve dizayn etme arzusunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu değişiklik girişimi, yargısal faaliyette savunmayı temsil eden avukatlarla Hükümeti daha sert bir şekilde karşı karşıya getirecektir. Düşünülen değişiklik avukatlık mesleğine ve topluma bir katkı yapmayacağı gibi, Hükümet kanadında beklenen faydayı da sağlaması şüphelidir. Zira çoklu baro yapısında bile baroların kahir ekseriyeti, Ak Parti Hükümetine ve merkez sağ siyasete karşı olacaktır. Böyle bir süreç ülkemiz adına bir kazanım değil, malesef farklılıkları derinleştirecek bir sonuca evrilebilir.
Mevcut haliyle avukatların sorunlarını çözmekten uzak olan avukatlık kanunu, yapılacak deşişiklikle avukatlık mesleğinin kronik sorunlarına çözüm getirrmemektedir. Keşke ortak akılla ve kollektif bir çalışmayla, avukatlık mesleğinin sorunları çözülebilseydi. Böyle bir çalışmayla ortaya çıkacak sonuç, hem ülkemize, hem de avukatlık mesleğine büyük katkı sağlayabilirdi. Henüz geç olmadan tasarının çekilmesi ve ortak çalışmayla yeni bir değişiklik metni oluşturtulması hala mümkün.