Bu başlık size çok karışık gelebilir. Doğrusu bana da geldi. Bu başlık Oslo Üniversitesi Teoloji Profesörü John Salomensen’in 2011 yılında gerçekleşen Oslo saldırısını yapan Breivik ve Kuzey Avrupa’nın aşırı sağcıları üzerine yaptığı bir araştırma yazısında yukarıdaki başlığı doğrulayan birçok argüman ortaya koyuyor. Kuzey Avrupa’da aşırı sağın inanç dünyası hakkında Breivik’in saldırı sonrası sitesinde yayınladığı yazılar pek çok fikir veriyor. Mesela kendisinin Odinist olduğunu söylüyor. Silahına İskandinav tanrısı olan Thor’un çekicini sembolize eden Mjalnor adını veriyor.
Geçtiğimiz hafta İsveç’te Kur’an yakan bir eski başbakan haberini okurken Kuzey Avrupa’da güçlenen aşırı sağın fikir ve inanç örüntüsü konusunda bir iki notu burada aktarmak istedim.
-Avrupa’da Hristiyanlığın çok kültürlülüğün bir sonucu olarak zayıfladığını, düşman (İslam) değerler tarafından işgal edildiğini savunuyorlar.
- Hristiyanlığı eski pagan (Asatru) inançlarıyla birleştiriyorlar. Bu konuda Skin isimli filmi izlemenizi tavsiye ederim. Salamonsen’in attığı “Avrupa İçin İslam’a Karşı Haçlı Seferinde Pagan Tanrıları” başlığı da yeni kimliğin bileşenlerini çok iyi özetliyor. Ayrıca son günlerde yeniden çekilen Viking filmlerini de bu ilginin artması çerçevesinde değerlendirmekte fayda var.
- Avrupa yeni sağının oluşumunda ve güçlenmesinde 2007-2008 ekonomik krizinin payı büyük. Aşırı sağ partiler 2012’den sonra tüm Avrupa ülkelerinde oy oranlarını giderek artırmaya başladılar.
- Her ülkenin önceliğini kendi toplumlarına vermesi gerektiğini savunuyorlar. Çok kültürlülüğü savunanları işgalci güçlere yardım ile suçluyorlar…
- Alain de Benoist yeni sağın fikir arka planında önemli bir isim. Aşırı sağı faşizm mirasından kurtarmak istiyor. “Cezayir Fransız’dır” davasına gönül vermiş bir sağcı entelektüel. Her kültürün mümkünse kendi toprakları üzerinde gelişmesi gerektiğini savunuyor.
- Bazı yazarlar çok daha geriye bakıp aşırı sağın kuruluşunda Arthur Balfour’a kadar gidiyorlar. Balfour 1905’te İngiltere’ye Çarlık Rusya’sından Yahudi göçü sınırlayan muhafazakâr başbakan... Evet, İngiltere’nin Filistin topraklarında bir “Yahudi yurdu” kurulmasını destekleyeceğini bildiren 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’nda imzası olan dönemin Dışişleri Bakanı…
Geçen hafta Perspektif dergisinde bu konuda güzel bir yazı çıktı. Orada verilen bilgilere göre Avrupa Sağı bildiğiniz Putinci... “Fransa’da Rus lidere desteğini en açık şekilde dile getiren siyasetçilerden aşırı sağcı Marine Le Pen oldu. Mart 2017’de Putin ile görüşen Le Pen, Ukrayna hakkındaki görüşlerinin Rusya ile örtüştüğünü belirtmişti. Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) 2015’te bir Rus bankasından 9 milyon avroluk kredi de almıştı... Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya saldırmaya başlamasının ardından Le Pen’in 2017’deki Rusya ziyaretinde Putin ile çektiği fotoğrafların yer aldığı ve hâlihazırda dağıtılmamış olan binlerce broşürü imha etmesi talimatı verdiği iddia edildi”. Putin’e yakınlığıyla bilinen bir başka isim aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı Eric Zemmour. Zemmour 2015’te Rusya tarafından Putin’in görüşlerini savunan siyasetçi olarak belirlendi.
İtalya’da Putin’e hayranlığı ile bilinen ve Ukrayna savaşı öncesine kadar verdiği destekle dikkati çeken isim ise aşırı sağcı Lig Partisinin lideri Matteo Salvini. 2019 yılında Milano Cumhuriyet Savcılığı, Lig Partisinin, Rus yatırımcılardan gizli bir petrol anlaşması vesilesiyle 65 milyon avro aldığı iddiasıyla soruşturma açmıştı...
Almanya’da yıllardır Rusya yanlısı bir siyaset izleyen aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından savaşı kınama konusunda çelişkili tutum sergiliyor. Parti yönetimi Rusya ile ilgili dikkatli bir dil kullanırken, partinin bir bölümü ise Rusya’ya karşı sert açıklamalarda bulunuyor.
Durum Hollanda’nın, Avusturya’nın, Macaristan’ın aşırı sağcı partilerinde de farklı değil. İşin en önemli boyutu ise bu partilerin hepsinin Rusya ile geçmişte ekonomik ilişkilere girmiş olması. Bu konuda bilinenler, “Avrupa sağının mimarları arasında Putin var mı” sorusunu akla getiriyor.
...
Fransa’da pazar günü ikinci turu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi süreci bize gelecekte hazır olmamız gereken yeni sağın söylemlerine karşı ipuçları veriyor ki, bu sağ söylemlerin etkisini ülkemizde de yeni siyasi figürlerin üzerinde görüyoruz. Geçen seçimlerde Macron’a karşı kaybeden Le Pen bu seçimlerde çok daha iddialı. Araştırmalar oy oranını %40 civarı tespit ediyor. Le Pen’in kazanması Avrupa Parlamentosu başta olmak üzerine Avrupa ülkelerini de etkileyecek.
Görülen o ki bu meseleyi, Türkiye›deki mülteci karşıtlığı ile maskelenen, bir anlamda bu fikirlerin replikası olan yansımalarıyla daha çok konuşacağız. Kültüre dayalı kimlikçi bir hareket olarak gelişen Avrupa sağı yeni bir evreye geçerken ve ülkemizde de vücut bulurken, bu siyasetin bileşenlerine hâkim olmakta fayda görüyorum. Çünkü metotları ortak: Kolektif korkuları kışkırtmak…