Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron´un "gerçek bir Avrupa ordusu" kurulması yönünde çağrısının ardından, Avrupa Birliği´nin (AB) kuruluşundan bu yana sıkça gündeme gelen "AB ordusu" fikri tekrar tartışılıyor.
Macron´un, "Gerçek bir Avrupa ordusu olmadan Avrupalıları koruyamayız. Sınırımızda tehdit teşkil edebileceğini gösteren bir Rusya´yla karşı karşıya olduğumuzu göz önünde bulundurursak, sadece ABD´ye bel bağlamayan, daha egemen bir şekilde kendini koruyabilen bir Avrupa oluşturmamız gerektiğini görüyoruz." ifadesi geniş yankı uyandırdı.
Fransa Cumhurbaşkanı´na destek müttefiki Almanya Başbakan Angela Merkel´den geldi. Başbakan olarak Avrupa Parlamentosunda yaptığı son konuşmada Merkel, "Bir gün gerçek bir Avrupa ordusu kurulması vizyonu üzerine çalışmalıyız." çağrısında bulundu.
ABD Başkanı Donald Trump´ın tepkisini çeken Avrupa ordusu çağrısı, esasen İkinci Dünya Savaşı´nın ardından sıklıkla dile getirilen bir fikir olarak ortaya çıkıyor.
Öyle ki, Avrupa´da ortak savunma fikri Batı Avrupa Birliği´nin (BAB) 1948 yılında İngiltere, Fransa ve Benelüks ülkelerinin Brüksel Antlaşması´na imza atarak kurulmasına kadar geriye gidiyor. AB´nin önemli antlaşmalarından Lizbon Antlaşması´nda da 2009 yılında "müşterek yardım ve dayanışma" maddesiyle ortak savunma çağrısı yapıldı.
Rusya´nın Kırım´ı yasa dışı ilhakının ardından Avrupa ordusu için çağrı AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker´den geldi. Juncker´in 2015´te AB´nin ulusal ordular yerine ortak bir orduya ihtiyacı olduğuna dikkati çekmesi, bu çerçevede önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Uluslararası basında AB´nin ordu kurduğuna yönelik yorumlara yer verilmesine neden olan ve 25 ülkenin savunma iş birliğini artırmasını öngören Yapılandırılmış Daimi İş birliği (PESCO) ortak savunma alanında önemli bir adım olsa da, esasen AB ordusunun kurulduğu anlamına gelmiyor.
Öte yandan, AB Komisyonu 2021-2027 bütçesi çerçevesinde çok ciddi bir artışa giderek ilk defa savunmaya yaklaşık 28 milyar avro gibi yüklü miktar ayırmayı planlıyor.
Tüm bu gelişmeler AB´nin ilk etapta Avrupa ordusu kuramasa da, ortak savunmaya ciddi yatırım yapmaya başladığına işaret ediyor.
Rusya ve ABD "tehdidi" ordu fikrini tetikliyor
AB´yi yakın zamanda ortak savunmaya odaklanmaya iten temel unsurları Rusya ve ABD´den hissedilen tehdit olarak değerlendirmek mümkün.
İkinci Dünya Savaşı´nın ardından ABD´nin "güvenlik şemsiyesi" altında korunan AB, ABD Başkanı Trump´ın "önce Amerika" politikası nedeniyle Washington yönetimine olası bir tehdit karşısında güvenemeyeceğini düşünmeye başladı.
Trump´ın sürekli olarak Avrupa´ya savunma alanında "adil yük paylaşımı" yapma konusunda çağrılarını yinelemesi ve ABD´nin sadece katkıda bulunan ve "faturalarını ödeyenlere" yardım edeceğini belirtmesi, Avrupa´daki tehdit algısını da tetikledi.
Öte yandan, AB özellikle Rusya´nın Kırım´ı yasadışı ilhakı sonrası ve halihazırda siber saldırılar ve Skripal olayı gibi gelişmeler sonucu, Moskova yönetiminin giderek "agresifleştiğini" ve daha fazla tehdit teşkil ettiğini düşünmeye başladı.
Kim destekliyor, kim karşı çıkıyor?
Macron´la tekrar gündeme gelen Avrupa ordusu fikrine başat üye ülkelerden Almanya, İtalya ve İspanya sıcak bakıyor.
Öte yandan, birçok konuda AB ile çatışan Vişegrad ülkeleri, Çekya, Macaristan, Polonya ve Slovakya da tek ordu fikrine olumlu yaklaşıyor.
Ancak, göçmen karşıtı tutumlarıyla tanınan bu ülkelerin Avrupa ordusundan beklentilerinin Fransa ve Almanya´dan biraz farklı olduğu görülüyor. Vişegrad ülkeleri Avrupa ordusunu düzensiz göçmen akınıyla mücadele etmek ve sınır güvenliğini güçlendirmek için istiyor.
Halihazırda birlikten çıkış için müzakereler yürüten ve Avrupa´nın en güçlü ordularından biri olarak ön plana çıkan İngiltere ise Avrupa ordusu fikrine karşı çıkan grup arasında başı çekiyor.
Rusya´yla sınır paylaşan AB ülkeleri Polonya, Letonya ve Litvanya da Avrupa ordusuna karşı çıkan ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkeler, olası bir Rus tehdidi karşısında etkinliği tartışmalı bir Avrupa ordusunun yeterli olmayacağını ve NATO´nun sağladığı savunma güvencesini tercih ettiklerini ifade ediyor.
Diğer taraftan "askeri tarafsızlık" prensibini benimseyen ve askeri ittifaklara katılmayan bazı AB ülkeleri de doğal olarak Avrupa ordusu fikrine karşı çıkıyor. Bu ülkeler arasında Avusturya, İsveç, Finlandiya ve İrlanda ön plana çıkıyor.
Avrupa ordusu fikir olarak kalmaya mahkum görünüyor
Üye ülkelerin egemenlik haklarını birçok konuda AB kurumlarına devretme konusunda çekinceli davranması, AB´nin saat değişimi gibi basit bir konuda bile ortak tutum takınmasına engel teşkil ediyor.
Üyelerin tam anlamıyla egemenliğini koruduğu savunma alanında haklarını kurulacak Avrupa ordusuna tamamıyla devretmesini çok zor bir ihtimal olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bu çerçevede üye ülkeler nezdinde ortaya çıkacak siyasi isteksizliğini yanı sıra Avrupa ordusunun kurulması için ortaya çıkacak ekonomik maliyetleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Yıllardır Avrupa ve Amerika´nın güvenliğini sağlayan NATO´ya 28 AB üyesinden 22´si üye ülke konumunda. Bu ülkelerin birçoğu NATO´ya taahhüt ettiği gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 2´si kadar savunma harcaması yapmakta güçlük çekiyor.
Bu nedenle NATO´ya ilave olarak üye ülkelerin Avrupa ordusu için savunmada artışa gitme ihtimali zor görünüyor.
Öte yandan, birçok AB ülkesi NATO´ya alternatif ya da bu ittifakın tekrarı olacak nitelikte bir oluşuma sıcak bakmıyor. AB, ortak savunma alanındaki gelişmelerin hiçbir zaman NATO´ya alternatif olmayacağını söylüyor. NATO da aynı şekilde Avrupa´nın ortak savunmasını geliştirmesini sadece kendine alternatif olmadığı müddetçe destekleyeceğini vurguluyor.
AB teoride ortak savunma alanında büyük adımlar atıyormuş izlenimi verse de, pratikte bulunan mevcut zorluklar Avrupa ordusu kurulması fikrinin uzun vadede sadece söylemde bir rüya olarak kalacağına işaret ediyor.