Atasoy Müftüoğlu Yazdı: Anlam Ufuklarını Kaybetmek

Hangi toplumda olursa olsun, pragmatik tercihler, siyasetler, ilişkiler, belirleyici hale gelince, bütün temel-ahlaki-kültürel-entelektüel ilkeler, değerler geçersiz hale geliyor, anlam ufuklarını kaybediyoruz.

Atasoy Müftüoğlu Yazdı: Anlam Ufuklarını Kaybetmek

Hangi alanda ve bağlamda olursa olsun, vesayet altında bulunan bir zihin, bir kültür ya da toplum, kendisi olmayı başaramaz, kendisini hiçbir suretle gerçekleştiremez. Her tür vesayet, kontrol ettiği zihni, kültürü, toplumu düşündürtmemeye çalışır, çok ufuklu, çok boyutlu düşünmeyi, algılamayı ve yorumlamayı imkansız kılar. Vesayet altında tutulan zihinlerin, kültürlerin ve toplumların kendilerine özgü tahayyül ve tasavvurları olamaz, olmamıştır. Nitekim bugün, Türkiye örneğinde görülebileceği üzere, modern/seküler vesayet sebebiyle, İslam’ın kamusal/siyasal/dünyevi işlevlerinin, vizyon ve misyonunun gündem konusu olması bir türlü sağlanamıyor. Vesayet altında tutulan toplumların, kendilerine özgü görme/algılama/anlama/yorumlama özgürlükleri olmadığını kaydetmek gerekir.

Modern ya da geleneksel vesayet sistemleri, insanları, toplumları edilgen hale getirerek nesneleştirirler. Vesayet sistemleri tarafından edilgen hale getirilen toplumlar/kültürler, entelektüel emrivakilere ve zorbalıklara açık hale gelirler. Bu tür toplumlarda her tür otoriter programlar/projeler kolaylıkla uygulanabilir. Yine, bu tür toplumlarda otoriter projeler yoluyla eşitlik tekbiçimlileştirmeler yoluyla sağlanmaya çalışılır. Günümüzde, toplumlarımızda, seküler/liberal sömürgecilik karşısında yaşanan entelektüel bozgun sebebiyle, İslam’ın ontolojik otoritesi/meşruiyeti savunulamıyor. İslam’ın ontolojik meşruiyeti/otoritesi temelinde bir “din” tanımı yapılamazken, ilahi vahyi dışlayan akıl ve bilim tarafından yapılan “din” tanımlarına göre, dinin sınırları/işlevleri belirleniyor. Burada, sürekli olarak sömürgeciliği/kolonyalizmi suçlarken, sömürgeciliğe elverişli olma durumunun da bir şekilde tartışmaya açılması gerektiğini belirtmek gerekiyor.

Hangi toplumda ya da kültürde olursa olsun, modernitenin ve geleneğin vesayeti, düşünsel/kültürel/entelektüel bağımsızlığı bütünüyle yok eder. Günümüzde, toplumlarımızda hakim olan zihinsel-entelektüel yetersizlikler sebebiyle bu bağımlılıklar tartışma konusu yapılamıyor. Karşı karşıya bulunduğumuz vesayet durumu ancak bilinçli farkındalıklarla aşılabilir. Umuda ve özgürlüğe giden yollar da, ancak, bilinçli farkındalıklarla açılabilir. Günümüzde İslam toplumlarında zihin ve bilinç dünyamız, entelektüel hayatımız, entelektüel haçlı seferleri karşısında büyük ve derin bir bozgun yaşıyor. Toplumlarımız, kendilerine dayatılan modern-seküler gerçeklikle uzlaştıkları için, İslami tahayyül-tasavvur ve özgürlüklerinden vazgeçmiş bulunuyor. İdeolojik/entelektüel kontrol/vesayet altında bulunan, bu kontrol ve vesayeti içselleştiren bir bünye hiçbir zaman özgür olmadığını, kronik bir bağımlılığa mahkum olduğunu göremez, anlayamaz.

İdeolojik evrensellik yoluyla, emperyalizmin, sömürgeciliğin, işgal/ilhak/istila ve mülksüzleştirme politikalarının, modern uygarlığın ilerleyişine katkıda bulunan araçlar olduğu yorumu, bu yorumlarla Batı dışı dünyanın, özellikle de,  İslam dünyasının ideolojik kontrole tabi tutulması, küresel bir kölelik oluşturuyor. Tarihi, insani özgürleşme süreçleri olarak değerlendiren tarih yorumları da “beyaz adamın” özgürleşmesine işaret ediyor. Endüstriyel/teknolojik uygarlık bugün, kendi başarılarının kurbanı haline gelmiştir. Genetik mühendislik teknolojileri, biyotekonoloji endüstrileri, üreme teknolojileri aileye ve anneliğe yönelik çok büyük tehditler içeriyor. İdeolojik ve ırkçı amaçlarla, çıkar mülahazalarıyla güç kullanımının meşrulaştırılabildiği bir dünyada, hiçbir şekilde uygarlıktan söz edilemez. Günümüzde güç kullanımını meşrulaştıran “uygarlık misyonu” siyaseti soykırım boyutlarına varan katliamları, Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da sistematik bir biçimde sürdürülebiliyor. Bugün toplumlarımız doğrudan tahakküm politikalarıyla kuşatılmış durumdadır.

Hangi toplumda olursa olsun, pragmatik tercihler, siyasetler, ilişkiler, belirleyici hale gelince, bütün temel-ahlaki-kültürel-entelektüel ilkeler, değerler geçersiz hale geliyor, anlam ufuklarını kaybediyoruz. Hangi toplumda olursa olsun, her tür barbarlık ilahi fıtrata yabancılaşmakla birlikte başlıyor. Günümüzde ideolojik-araçsal aklın barbarlığı ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Pragmatik tercihlerin, ilişkilerin belirleyici olduğu, anlam ufuklarının kaybedildiği toplumlarda, her şey, her tür anlam ve değer araçsallaştırılıyor, metalaştırılıyor, alınıp satılabilir hale getiriliyor. Pragmatik tercihlerin belirleyiciliği sebebiyle bugün, içimizi karartacak, bayağılıklar, kabalıklar ne yazık ki, sıradanlaşıyor ve toplumsallaşıyor. Entelektüel-kültürel niteliklere sahip olmayan toplumlarda, Türkiye örneğinde de , yakından takip edebileceğimiz üzere, İslam pervasızca/barbarca keyfi bir biçimde istismar edilebiliyor. Entelektüel-kültürel niteliklere sahip olmayan toplumlarda, dini popülizmlerden, politik popülizmlerden sınırsız bir biçimde çıkar sağlanabiliyor. Hayatın her alanının pragmatik yaklaşımlar doğrultusunda şekillendiği bir zamanda yaşıyoruz. Hiçbir anlam-değer kaygısı taşımayan bireylerin, yalnızca pragmatik kaygıları var. Kimi durumlarda bireyler, bir gün, seküler bir dünyada, seküler hayatlar yaşarken, pragmatik kaygılar sebebiyle, bir başka gün dini bir dünyada, dini hayatlar yaşamaya çalışıyor. Görelilik her şeyi, her alanı çürütüyor, bayağılaştırıyor. Hangi gerekçeye dayalı olarak başvuruluyor olursa olsun, her tür araçsallaştırma, özellikle de, aziz İslam’ın araçsallaştırılması, büyük bir ahlaki sefalete işaret ediyor. Ahlaki sefaletin neoliberal dünya görüşünden kaynaklanmış olabileceğini her nasılsa tartışma konusu yapmıyoruz.  Bunun yanında akıl ve bilgiden feragat eden bir patolojinin gelenek adına kutsanması gerçek koşullara, gerçek dünyaya ve bilince uymamızı geciktiriyor. Neoliberal görelilik, bireyciliğin dokunulmazlığını güçlendiriyor. Hangi alana ilişkin olursa olsun, her tür görelilik hakikat idrakini, bilincini, hakikat olanın kendisini zaafa uğratıyor. Hakikat idraki zaafa uğradığında da, hakikat için mücadelenin bir anlamı kalmıyor. Günümüzde ahlaki tercihlerin yerini, varoluşsal tercihlerin yerini, maalesef satılık tercihler alıyor. Varoluşsal tercihler, ilkeler ve duruş, konjonktürel altüst oluşlarla malul hale gelebiliyor.

EkranGazetesi