Suriye, Ortadoğu’nun ve dünyanın birinci gündem maddesi olma karakterini koruyor. Dünyanın büyükleri, bölgenin etkili ve zengin ülkeleri de Suriye ile yakından ilgilenmeye, Suriye’de nüfuz alanı yaratmaya devam ediyorlar. Bunun yanında, Suriye’nin kaderini tayin edici nitelikte olan Kürdistan ve Kürt ulusu sorunu da dünya ve Ortadoğu için o kadar önemlidir.
Suriye biz Kürtler için haydi haydi önemli ve stratejik bir konumdadır.
İrili ufaklı devletlerin kendi bölge çıkarları ve nüfuz alanı yaratma çabaları için Suriye ile ilgilendikleri kadar, uluslararası platformlar ve ittifaklar da Suriye ile ilgilenmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere, ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı, Cenevre Müzakere Platformu, Astana ittifakı gibi uluslararası ittifaklar da Suriye ile ilgileniyorlar. Hepsi de Suriye’yi huzura ve barışa kavuşturma iddiası taşımasına rağmen, müdahaleler gün geçtikçe Suriye’yi huzur ve barıştan uzaklaştırıyor.
Astana ittifakı, Rusya, Türk ve İran devletleri tarafından oluşturulmuş bir ittifak. Bir anlamıyla Batı ittifakına karşı bir ittifaktır. TC devleti, kendisini aynı zamanda Batı ittifakının içinde görüyor. Ama Batı ittifakı ile ciddi bir çatışma içinde. NATO üyesi olmasına rağmen, NATO’nun diğer devletleriyle Suriye konusunda farklı görüşlere sahip.
TC devleti, hiç şüphe yok ki, Astana ittifakını en başta da Rusya’yı müttefiki olduğu ülkelere karşı bir koçbaşı olarak kullanıyor. S-400’ler konusundaki tartışmalar gözden geçirildiği zaman bunu rahatlıkla saptamak olanaklıdır. TC devletinin bu şantajcı tutumu, ABD’nin ambargo uygulamasına engel olmaktadır. TC devleti S-400’lerin yanında Patroit füzelerini satın alacağını bir koz olarak ABD’ye sunmaktan geri kalmıyor. F-35 uçakları konusundaki haklarında ısrar etmekte. F-35 uçaklarının verilmemesi halinde, “ülke güvenliği” gerekçesiyle Rusya’da mukabil SU-35 uçaklarını alacağını da bir şantaj olarak ileri sürüyor.
Ayrıca TC devletinin Batı ittifakına karşı en büyük tehdit silahı, mültecilerdir. ABD’nin liderliğini yaptığı Batı ittifakını, çıkarlarına karşı hareketlerin ortaya çıkması halinde, mültecileri, “Topal Timurlenk’in Filleri” gibi Avrupa’ya salacağını açıkça ifade ediyor. Bütün bunlar gösteriyor ki Suriye’de açıkça bir kirli savaş sürdürülüyor.
5’inci Astana Zirvesi kısa bir süre önce Ankara’da yapıldı. Astana Zirvesinde nelerin konuşulacağı genel anlamda kamuoyu tarafından biliniyordu. Ama zirveden sonra, hangi temel konuların konuşulduğu, bu temel konularda hangi kararların alındığı üç devletin cumhurbaşkanlarının açıklamalarıyla netlik kazandı. Cumhurbaşkanlarının zirve sonrasında yaptığı açıklamalardan dört temel konunun konuşulduğu anlaşılıyor:
1-Suriye’de anayasa komisyonunun kuruluşu, bu komisyonun yapacakları anayasanın kapsamı (yeni anayasa mı, mevcut anayasanın revizyonu mu?), bu anayasanın kabul metodu, anayasanın kabulünden sonra 2021’de genel seçimlerin yapılmasıdır.
Üç cumhurbaşkanı bu konuda görüş birliği içinde olduklarını da açıkça ifade ettiler.
Anlaşılıyor ki, “Suriye’nin cenneti konuşulmuş.” Onların ortaya koyduğu takvime göre işlerin yürümeyeceği şimdiden anlaşılıyor. Suriye cennetinin bir ham hayal olduğunu şimdiden görmek için fazla bilgiye gerek yok.
2-İdlib meselesinin konuşulduğu da açıklandı. Öncesinde bu konuda Astana üyeleri arasında görüş ve tutum farklılığı ortaya çıkmıştı. Zirveden sonra da yapılan açıklamalar bu konuda bir ortak anlaşmaya varmadıkları görülüyor. İdlib karşılığında, TC devletinin işgal ettiği alanların işgalini meşrulaştırma, Kürdistan’ın güneybatısının işgaline onay verilmesini istediklerini hissediyorum.
3-Suriye mültecileri meselesinin de konuşulduğu açıklandı. Bu konuda görüş birliğine varıldığı anlaşılmaktadır. Bu konuda da Kürdistan’ın güneybatısının işgalinin gündeme geldiği, Türkiye’nin Kürdistan’ın güneybatısında mülteci şehirlerini oluşturma projesini, Rusya ve İran’ın sessizce onayladığı ortaya çıktı.
4- Astana Zirvesinde konuşulan asıl temel konu, Kürtleri ve Kürdistan’ı ilgilendiren konudur. “Suriye’nin birliği” konusudur. Bu konuda çok çalışıldığı, konuya ilişkin üç cumhurbaşkanının açıklamalarıyla netlik kazandı. Bu konuda üç devlet arasından yüzde yüzlük bir uzlaşma ve antlaşmanın olduğu ve yapıldığı ifade edildi. Ayrıca bu temel konunun tartışmasız bir şekilde Kürtler üzerinden, Kürdistan üzerinden yapılan bir pazarlık kapsamında ele alındığı her durumda anlaşılıyor.
Astana Zirvesinden bir gün önce Suriye Dışişleri Bakanlığının, BM’ye yazdığı mektupta DSG/PYD’yi “ayrılıkçı ve işgalci terörist örgüt” olarak nitelendirmesi, oldukça anlamlı ve Astana Zirvesine yapılacaklar konusunda verilmiş bir mesajdı.
Bilindiği gibi PKK/PYD, Suriye rejimi tarafından kuruldu ve silahlandırıldı. Suriye’de 2011 yılında ayaklanma başladıktan sonra, Suriye rejimi yandaşları ve karşıtları belirlendi. PYD, rejimden yana açıkça turum takındı. Rejimin yıkılmamasını stratejik olarak savundu.
Suriye’de halk ayaklanması iç savaşa dönüşünce, Baas diktatörlüğü muhalefete karşı bütün gücünü kullanmak, Kürdistan’da ayaklanmayı ve Kürdistan’daki mili muhalefetin genel Arap muhalefetiyle birleşmesini engellemek için, Kürdistan’ın güneybatısındaki idari kontrolü esas olarak elinde tutmak koşuluyla askeri denetimi PYD’ye bıraktı.
Ama gün geldi ABD PYD ile ilişki kurdu. Bu ilişki ilk dönemlerde sorun olarak görülmedi. Ama zaman içinde ABD vekâlet savaşını PYD ile yürütmeye başlayınca; Rakka ve Dey ez-Zor gibi şehirlerin işgalini sağlayınca, durum değişti. PYD, Suriye rejimi, Rusya ve İran devletlerinin kontrolünden çıktı.
Rejim son zamanlara kadar, PYD’yi yanına almak, ABD’den uzaklaştırmak için uzlaşma yolunu kullanmasına rağmen PYD’nin, ABD’nin tam kontrolüne girdiği görüldü. İşte o aşamada PYD’yi terörist örgüt olarak ilan etti. Bunun anlamı, “PYD’ye silahla mücadele edeceğim. Astana Zirvesindeki devletlere de siz de PYD ile savaşmayı karar altına alın” mesajını veriyordu. Astana Zirvesinde de Suriye’nin birliğinin korunmasının temel bir konu olması bunun içindi.
Açık olan bir şey var ki, Suriye’nin birliğini bozacak tek olgu Kürdistan’dır. Bunda da bir haksızlık yok. Kürtler sadece kendi ülkelerinde bağımsız ve devlet olacaklar. Yoksa Arapların toprağına ilişkin bir talep söz konusu değil. Rakka ve Deyr ez-Zor’da olan ABD işgalidir. PYD gibi taşeron bir örgütü kullanmaktadır. Bundan Kürtler de sorumlu değildirler. ABD’nin Suriye’den çıkarılması, ABD’nin kullandığı PYD’nin tasfiye edilmesiyle olanaklı olacağı düşünülüyor. Astana Zirvesinde bu göz önüne alındı. Bundan dolayıdır ki İran çok açık bir şekilde, Rusya kapalı olarak, PYD’nin tasfiyesinin Suriye rejimi tarafından olanaklı olmadığını, bunun TC devleti eliyle olmasının verili koşullara uygun olduğunu anlatmak istediler.
İran Cumhurbaşkanı, 1998 Adana Mutabakatına işaret ederek, TC devletinin Efrin ve diğer Suriye topraklarını işgal etmesine onay çıkardı. Çünkü Adana Mutabakatına göre TC devleti, Suriye sınırlarından kendisine yönelik terör eylemleri olduğu zaman, Suriye topraklarına girerek terör tehlikesine son vermek hakkına sahip.
Astana Zirvesi bütünüyle analiz edildiği zaman, Suriye’nin birlik ve bütünlüğünün korunmasına karşılık, Kürdistan’ın güneybatsının işgal edilmesine onay verildiği görülür.
Suriye rejimi, İran ve Rusya TC devletinin Suriye ve Kürdistan’daki işgalini geçici bir olgu olarak ele alıyorlar. Böyle olmadığı gelecek dönemlerde açığa çıkacaktır. O zaman Suriye yeni nitelikte bir savaş alanı haline gelecektir.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.