Eskiçağlardan beri süre gelen iskân politikaları, her ne kadar günümüzde önemini yitirmiş olarak görülse de birtakım uygulamalar bu politikalarının önemini ortaya koyabilmektedir.
Eskiçağ toplumları yerleşim yerleri olarak ilk tercihleri su kenarları olmuş ve bunun yanı sıra çeşitli kanallar açarak suya ulaşmayı başarabilmiştir.
Mezopotamya olarak adlandırılan coğrafi bölgede birçok medeniyet kurulmuş, gelişmiş ve en sonunda ömrünü tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Ömrünü tamamlayıp tarih sayfalarındaki yerlerini alan bu medeniyetler ardında bir kültür birikimi ve nice sosyal, siyasi ve ekonomik hadiseleri de bırakabilmişlerdir.
Kim ne derse desin bugün yaşadığımız hayatın gelenek ve göreneklerinde, örf ve adetlerinde şüphesiz onların katkıları vardır ve bunun aksi de iddia edilemez.
Siyasallaşma süreciyle birlikte iktidar kuvvetleri, yeni fetih hareketlerine başlamış ve mevcut idarelerini genişletmek ve legal hale getirmeyi amaç edinmişlerdir.
İktidar gücünü elinde bulunduran idarecilerin elbette tek kaygısı başta kalabilme mücadelesi değil, ekonomik açıdan da refah düzeyini artırmaktır.
Şüphesiz bugün olduğu gibi o dönemlerde de ekonomik kaygıları olmuş bu doğrultuda gerektiği yerde savaşmaktan geri durmamışlardır.
Stratejik önem arz eden bölgelerde siyasal bir güç olarak ortaya çıkmak ve hatta uzak yerlere fetih hareketleri düzenlemek, hali hazırda imparatorluk sürecini yaşayan milletlerin bu durumu bir tehdit unsuru olarak görmesi kaçınılmazdır.
Bu nedenle idari anlamda hareketlenme sürecine girecek olan toplumların etrafındaki güç dengeleri ile iyi geçinmek ve bazen de haraç ödemeyi kabul etmek zorunda kalmışlardır.
İmparatorluk devri ile en üst emperyal dönemini yaşayan devletlerin kendinden küçük devletler ile mücadele etmesi beklenemezdi. Olası aykırı bir durumda kent valileri tarafından bu aykırı durum ortadan kaldırılırdı.
Yeni Assur devrinde meydana gelen siyasi hareketlenmeler birtakım tepkileri de beraberinde getirmiştir.
Orta Assur devrinde siyasi ve sosyal açıdan dış siyasetten iyice soyutlanan bu devletin toparlanması kolay olmamıştır.
Çöküntü devrini yaşayan Orta Assur devleti bu süreçte dışa bağımlı olmuş ve güç merkezinin tamamen dışında kalmıştır.
O dönem için düşünüldüğünde Arami beylerinin dağınık olarak hareket etmeleri her ne kadar tehlikeli olarak görülmese de bir araya gelmeleri çok da zaman almamıştır.
Antik Yakındoğu haritası, b.c 1200/ 1000
Arami göçlerinin hızlı dağılımı ve meydana getirdikleri kültürel bağların Assur merkeziyetine doğrudan etki yapabilmekteydi.
Orta Assurlar, kuzey bölgelerinde yer alan topraklarını kaybetmeleri üzerine merkeze çekilmişlerdir. Bu çekilme Arami göçleri nedeniyle sanılandan çok daha uzun sürmüş ve güç dengelerine katılmalarına olanak sağlamamıştır.
Çoğu kez karşı karşıya gelen Arami ve Assur savaşçılarının aldıkları yenilgilere rağmen düşman olmaktan vazgeçmemişlerdir.
Yeni Assur olarak yeniden ortaya çıkmaya başladıkları dönem veya güç merkezine girmeye başladıkları tarih M.Ö 10'ncu yüzyıl'da II. Assur (934-912) ve oğlu II. Adad-Nirari (911-891) devrinde olmuştur.
Bu dönemlerde özellikle Arami göçlerinin getirmiş olduğu sosyolojik dengeyi kendi lehine çevirmeyi başarmış ve Aramileri dağıtmayı başarmışlardır.
II. Adad-Nirari döneminde Aramiler üzerine çeşitli seferler düzenleyerek yeniden bir denetim mekanizması oluşturmuştur.
Bu devirde Aramileşen iskân yerleri ise şu şekildeydi:
➢ Hanigalbat
➢ Huzuirinna (Sultantepe)
➢ Guzana ( Tel Halaf)
➢ Bit*-Bahiyani
Yeni Assur devrinde siyasal sürecin en acımasız siyasetini yürütmeyi amaçlayan iktidarın elbette Aramilerin müstakil olarak hareket etmesine olanak sağlaması mümkün olamazdı.
Buna karşın özellikle Hanigalbat çevresinde yerleşen Aramiler siyasal düzlemde Asur'u en çok meşgul eden beylik olmuştur.
Öyle ki Adad-Nirari bu bölgeye çok defa sefer yapmak durumda kalmış ve nihayetinde denetimi sağlayabilmiştir.
İktidarın klasik uygulamalarından biri olan vergiye bağlama usulü burada da baş göstermiş ve hatta vasal yönetimleri de kurmayı ihmal etmemiştir.
Vergi ve haraca bağlanan bu bölgelerin elbette stratejik bir önemi vardı ki bu da; Akdeniz ve Toroslara giden bir yolun habercisiydi.
Hanigalbat (Mitanni) bölgesi haritası
Yeni Assur devrinde karşımıza çıkan bir başka iktidari güç ise Babiller olmuş ve Assurlar ile karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir siyaset yürütmüşlerdir.
Assurlar 890-91 yılında Babil ile yaptığı anlaşma ile güney sınırını güvence altına almış, kız alıp vererek güven tazelemişlerdir.
Bu durum elbette siyasetin gerektirdiği bir durum olmuş ve ileriki dönemlerde Assurların Babil kentlerini yakıp yıkarak yağmaladıklarına şahitlik edeceğiz.
II. Adad–Nirari'nin uyguladığı Arami politikası kendisinden sonraki yöneticilerin de temel politikalarından biri olmuştur.
Aramiler kabileler halinde özellikle Assurları tehdit edecek sınırlara yerleşmiş ve durum Assurları son derece tedirgin etmiştir.
Bölgesel güç olmaktan ziyade küresel güç dengelerinin ana karakteri olan bu devletin Arami kabileler karşısındaki kendi imajını zedelemeye de niyeti olamazdı.
Bu nedenle II. Tukulti-Ninurta'da bu bölgeleri kendine hedef seçmiş ve çok seferler düzenlenmiştir. Aramilerin çeşitli bölgelerde iskânları Assurların çeşitli bölgelere yönelmesine neden olmuştur.
Arami kabilelerinden Yukarı Dicle bölge üzerinden Diyarbakır'a yerleşmiş olan Bit-Zamani Kabilesi bu bölgede son derece etkili olmuş, nüfus dengelerini dahi değiştirebilmiştir.
Assurlar tarafından dağıtılan Arami Kabileleri kısa sürede toparlanmayı bilmiş ve Assurlar için oldukça zahmet gerektiren bir süreç yaşanmıştır.
Bit-Zamani kabilesinin Diyarbakır'daki hâkimiyeti uzun sürmüş ve Assurlar için önem arz eden bir yer olmuştur.
Assur kaynaklarında Amedi diye adlandırılan ve büyük ihtimalle Diyarbakır'ı ifade eden bu şehirde Aramilerin etkisi oldukça fazladır.
II. Asurnasirpal 'in iktidarı süresince kayıt altına alınmış 14 seferden bahsedilmektedir. Bu dönemde daha çok genişleme ve yayılma politikası uygulanmış ve ordunun mevcut ihtiyacını karşılamak adına çeşitli seferlere çıkılmıştır.
Merkezi idarenin tahsisi için dış politikayı temel esaslarına oturtmak isteyen II. Asurnasirpal' in bu devirde karşısında kimlerin durduğunu kestirmesi çok da zor olmamış ve batı kanadında bulunan Arami kabilelerini hedef seçmiştir.
Assurların uyguladıkları katı dış siyasete rağmen büyük bir cesaret örneği göstermiş olan Aramiler, Geç Hitit ve Anadolu bölgesinde yerel krallıklar olarak iktidarını elinde tutabilmekteydi.
II. Adad-Nirari
Aramilerin yerleştiği Amedi ve çevresindeki konumu elbette önemliydi ama Assurlar bu bölgeyi bir araç olarak görmüş siyasetini uzak merkezlere taşımayı amaçlamışlardır.
Öyle ki; Aramilerin hâkimiyetini kırıp Akdeniz aktif sahasına ulaşmayı hedefleyen Assurlar, yerel krallıkları ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunmuştur.
II. Asurnasirpal bu bölgeye 4 defa sefer düzenlemiş ve amacına ulaşarak Akdeniz kıyılarına ulaşmıştır. Kimi kaynaklara göre de silahını Akdeniz'in sularında yıkamıştır.
Orta Assur devrinin siyasi mekanizmasında kendine yer aramaya çalışan ve nihayetinde başaran Yeni Assur devletinin uyguladığı politikaları uzak yerleri fethetmek ve vergiye bağlamak olmuştur.
Bu süreçte karşısına çıkan yerel krallıklar ile mücadele etmiş ve küresel bir güç olarak karşımıza çıkmıştır. Assurların en çok mücadele ettiği beylikler şüphesiz Aramiler olmuştur.
Aramiler kültürel bağlamda el alındığında kimi araştırmacılar tarafından bugün yaşayan Süryaniler ile bağdaştırılmaktadır. Kaynaklara bakıldığında bu bilginin doğru olma ihtimali oldukça fazladır.
Aramilerin iskân ettikleri ve Assur kaynaklarında da Amedi diye geçen bölgenin önemi her devirde öne çıkmıştır.
Amedi ismi bölgesel bir tanımlama mı yoksa kişi adı mı olduğu tartışma konusu olmakla birlikte köken bakımından Assurca olduğunu bilmekteyiz.
Kelime manasıyla çeşitli rivayetler olmakla birlikte "arasında, ara, ötesinde" gibi tanımlamalar da ortaya konmaktadır.
Amedi adının Assur yıllıklarındaki kavramsal açısından bir bölgeyi ifade ettiğini söyleyebilmekteyiz. Eponim Listeleri incelendiğinde de bu durumu destekler nitelikte olduğunu söyleyebilmekteyiz.
Yapılan kazı çalışmaları da Diyarbakır için Assur kaynaklarında geçen Amedi kavramını destekler niteliktedir. Yeni Assur devrine ait kitabe, yıllık ve stellerde de Amedi, argana adlarına rastlamaktayız.
Yine aynı şekilde maden yataklarının üzerinde olan Aramilerin Âmâdan gibi isimlerle de anıldığını ve telaffuz olarak da Maden, Âmâdan, Amedi gibi kavramlar üzerinde de yoğunlaşılmıştır.
Assur bölgesi haritası
Etnik bakımdan bir unsur olarak nitelendirilmek eskiçağ düşüncesinde bir yere oturtmak mümkün değildir.
Bu nedenle kavramsal çatışmaların üzerinde durulan ve daha çok ideolojik bulguların boy gösterdiği günümüzde, bu bölge için (Diyarbakır) çeşitli ve maksatlı önermeler yapılmaktadır.
Bunlardan bir tanesi ise Diyarbakır vilayetine yerel halk tarafından Amed denmesidir. Amed adına karşı çıkılması elbette beklenilmemektedir.
Anca etimolojik olarak Amed adının Kürtçe, Türkçe veya başka dillerden geldiğini iddia edip bölge üzerinde etnik köken arayışına girilmesi tarihi zemin açısından mümkün olmamaktadır.
Amed, Amedi adı Assurca bir yer adı olmakla birlikte etnik açıdan bir anlam ifade etmemektedir. Bugün o vilayete Diyarbakır denmektedir ve Osmanlı döneminde de benzer tanımlamalar yapılmıştır.
Diyarbekir, Şerriye Sicili ( Amid Mahkemesi) - 38. bir dava örneği Transkripiti
Diyarbekir Şerriye Sicili (Amid Mahkemesi) Orijinal belge, 38. (Dicle Üniversitesi, İlahiyat Yayınları, 2. Cilt)
Amed adına telaffuz açısından Assur yıllıklarında rastladığımız gibi Osmanlı döneminde karşımıza Amid olarak çıkmaktadır.
Yine benzer bir yer adı olarak günümüze yakın bir adlandırma olan Diyarbekir, Diyarbekr gibi kavramlar da Osmanlı arşivlerinde karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde yapılan tetkik ve telif eserlerde yer alan Amed isminin Kürtçe olmadığı ve oraya Amid dendiği söylemleri sadece Osmanlı döneminden geri dönmektedir.
Özellikle Osmanlı tarihçilerinin bu söylemleri eskiçağ tarihinden uzak olmalarından kaynaklanmaktadır.
Elbette Amed ismi Kürtçe değildir ve bunun Assurca bir kelime olduğu açıkça ortada olmasına karşın ısrarla Amid ya da Amed adının bir etnik veya kültürel kökene bağlamak ne kadar doğrudur?..
Amedi adı bir yer adı olup hiçbir ideolojiyi ya da etnik kökeni ifade etmediği gibi antik bir yer adıdır.
Sonuç olarak karşımıza çıkan bazı kavramların kökeninin eskiçağlara dayandığını ve kısıtlı tarih alanlarıyla açıklanmasının mümkün olamayacağını söylemek gerekir.
Amedi adı özellikle son zamanlarda etnik bir kökene mal edilmekle birlikte ideolojik bir söylem halini almıştır.
Bu çalışma ile Amedi adının Assurca olduğunu ve bilim ışığında bu gerçeğin ortaya çıkarıldığını söylemek gerekir.
* Bit: Ev anlamına gelir. Aramiler 'de yeni kurulan şehirlerde kabile reislerinin adının önüne eklenirdi. Bkz. Bit-Amedi (Kemalettin Köroğlu; Eski Mezopotamya Tarihi- Başlangıcından Perslere Kadar, s.159., İletişim Yayınları, İstanbul, 2016.)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.