Arjantin’in yeni devlet başkanı testereli aday Javier Milei oldu.
Liberal popülizm onu en iyi tarif eden tabir olabilir. Tabii bunun karakter olarak epey deli bir örneği.
Ama bu profilin en ilginç kısmı Milei’nin aşırı İsrailciliği.
7 Ekim’den sonra mitinglerine İsrail bayrağıyla çıktı, seçilirse Arjantin’in İsrail’deki elçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşımayı vaad etti. Bir ara Yahudi olmak istediğini bile açıklamış.
Seçildikten sonra bizdeki KKTC-Bakü ziyaretleri gibi ABD’den sonra gideceği ikinci ülke de İsrail olacak.
Genel olarak bizim kafamızdaki aşırı sağcı profiline uymuyor bu hararetli İsrailcilik.
Batılı aşırı sağcı denince akla dazlak kafalı, Nazi bayraklı, Hitler selamı veren sinirli adamlar geliyor.
Onların Yahudileri sevmediğini anlamak için konuşmalarına bile gerek yok.
Ama artık bu epeyce demode bir aşırı sağcı karikatürü.
Mesela Avrupa’nın en meşhur ve ilk modern zamanlar aşırı sağcısı olan Jean Marie Le Pen, 80’ler ve 90’larda Holokost’u “2. Dünya Savaşı’nda önemsiz bir ayrıntı” diyen antisemitik bir siyasetçi olarak kötü bir şöhret yapmıştı. Ama yaşlanan ve artık epeyce saçmalayan babasını deviren kızı Marienne Le Pen, 7 Ekim’den sonra Fransa’daki dev Filistin yanlısı gösterilere tepki olarak Sarkozy, Hollande gibi isimlerin öncülük ettiği antisemitizme karşı yürüyüşe katıldı.
O ve partisi Fransa’da en pro-İsrail çizgideki parti.
Aşırı sağ denince akla ilk gelen Almanların aşırı sağcıları daha da kararlı İsrail destekçisi.
Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif AfD, İsrail’e açık destek veriyor, kendileri antisemitizmle suçlanırken, hükümeti Müslüman göçmenlerden gelen “ithal antisemitizmi” önlemek için harekete geçmeye çağırdılar.
Nazilerin devamı olmakla suçlanan AfD, Merkel’e karşı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması için coşkulu bir kampanya da yapmıştı.
İtalya’nın Mussolinici gençlik hareketleri içinde yetişmiş aşırı sağcı Başbakanı Giorgia Meloni de 7 Ekim’den beri sıkı bir İsrail taraftarı. Ondan daha aşırı sağda olan koalisyon ortağı Salvini ise Türkiye’den elçinin geri çekilmesini savunacak kadar İsrailci.
İngiltere’de iktidardaki Muhafazakâr Parti’nin İsrailciliği ülkedeki protesto gösterilerine nefret çetelerinin yürüyüşleri deyip yasaklamaya çalışmaya kadar vardı. Muhafazakarlıkla- Hintli İslamofibinin birleştiği Başbakan Sunak ve aşırı İsrailci refleksleriyle sınırı aşınca görevden alınan Suella Braverman’ın pro-İsrail tavırlarındaki abartı BBC de bile eleştiriliyor.
İngiliz aşırı sağı ise Filistin yanlısı gösterilere saldıracak kadar İsrailci.
Tabii Avrupa’nın açık ara en İsrailci iktidarı Macaristan’da.
Dünyadaki sağ popülizmin sembol isimlerinden biri haline gelen Başbakan Victor Orban, Netanyahu’nun Avrupa’daki en iyi müttefiki.
Macaristan BM oylamalarında ABD ve birkaç golf arabasına oylarını değiştirecek kadar küçük bazı ada devletleriyle birlikte her oylamada İsrail ile birlikte elini indirip kaldırdı.
Halbuki, aynı Orban koca bir seçim kampanyasını “Müslüman göçmenlerin Avrupa’ya gelmesini fonlayarak Avrupa’yı İslamlaştırıp, Hristiyansızlaştıran, kimliksizleştiren Yahudi küreselci Soros’a karşı mücadele üzerine kurdu.
Avrupa yakın tarihinin 1933 Nazilerin seçim kampanyasından sonra zengin, dejenere Yahudi nefreti üzerine kurulmuş en güçlü kampanyasıydı.
Ama aynı Orban İsrail’in ve Netanyahu’nun da güçlü bir müttefiki.
Çünkü Netanyahu ile Soros karşıtlığı başta olmak üzere neredeyse aynı dünya görüşünü paylaşıyorlar.
Yine anti-Soros, Yahudi küreselci güçler karşıtlığının baskın olduğu Steve Bannon, Spencer çizgisindeki Amerikan aşırı sağının, o çizgisinin mehdi muamelesi yaptığı Trump’ın İsrailciliği İsrail’de bile aşırı sağ kalabilir.
Hollanda, İsveç, Avusturya, İspanya gibi ülkelerde de aşırı sağ partiler İsrail destekçiliğinde en önde koşuyorlar.
Peki bu nasıl olabiliyor?
Bir kere en başta bir hatayı düzeltmekte fayda var.
Naziler ve Hitler, Yahudileri dinlerinden dolayı karşı değillerdi.
Yahudiliği, ari olmayan, ikincil sami bir ırk olarak görüyorlardı. Yahudilerin ari Almanları sömürdüğünü, bozduğunu, gizli örgütleriyle ülke yönetimlerini ele geçirdiğini düşünüyorlardı.
Bu bela kökten çözülmeliydi.
Mesele hiçbir zaman Yahudilerin İsa’yı öldürmesi, dinleri olmadı.
Peki, aşırı sağcıları ari ırkları, safiyetleri, homojeniteleri önünde bugün en büyük tehlike olarak gördükleri kimler?
Avrupa’da nüfusları bir milyonun biraz üstünde olan Yahudiler mi?
Hayır, tabii ki Müslümanlar ve Müslüman göçmenler.
Bir Batı medeniyetinin, modernitesinin, ırkının üstünlüğüne inanana bir aşırı sağcı için dünyanın başındaki en büyük tehlike Batı’yı istila eden, çok çocuk doğuran, terör örgütleri kurup Batılı başkentlerde bombalar patlatan, kadınları ezen İslam toplumları.
Bu İslam toplumlarının en büyük nefret objesi ve düşmanı da, Ortadoğu’da modern, aydınlanmacı bir demokrasi adası gibi gördükleri, Müslüman teröristlere hakettikleri gibi davranan İsrail.
Bir aşırı sağcı, Batı üstünlükçüsü İsrail’e baktığında kendi ülkesinde iktidar olmasını istediği fikirleri görüyor.
Bir zamanlar 28 Şubatçılar da İsrail’i İslamcılara olan öfkeleri yüzünden çok seviyordu.
Yani dünya da aşırı sağcılar da çok değişti, dazlak kafalı aşırı sağcılar gitti, yerine İsrail bayraklı aşırı sağcılar geldi.
Baki kalan tek şey ise aşırılık oldu.