Başta Almanya olmak üzere Avrupa´nın birçok ülkesinde yaşayan Türkiye vatandaşları olduğu hepinizin malumu. Bu vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerdeki tavırları da son yıllarda bir hayli değişti. Şöyle örneklendireyim: Türkiye´de hoşnut olmadıkları iktidarlar olduğu zamanlar, yaşadıkları ülkelerde olmanın rahatlığından bahsederek Türkiye´yi kötülerlerdi. O dönem, şimdiki Ak Parti iktidarında olanların çok iyi bildiği dönemdir. Çünkü vakti zamanında onlar da Almanya gibi ülkelerde aynı propagandayı yaparlar ve yakınlık kurmak isterlerdi.
Son yıllarda görünen durum daha farklı. Türkiye´deki iktidardan çok memnun olduklarını ifade ederek gövde gösterisi yapar gibi dikbaşlı bir tavırdalar. Bu kişiler, Türkiye´deki durumdan çok memnun olduklarını her platformda ifade ediyorlar; ediyorlar, ama kimse de kalkıp Türkiye´ye gitmiyor ve orada yaşamayı düşünmüyor.
Türkiye´de sokak röportajlarında kasıla kasıla Avrupa´yı kötüleyerek Türkiye´nin durumundan övgüyle bahsediyorlar ve hatta Avrupa´daki birçok konuyu da çarpıtarak ifade ediyorlar. Aynı kişilere aldıkları maaşları, maddi durumları sorulduğunda da cevap vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar
Buradan çıkan şu: Yaşadıkları Avrupa ülkelerine düşmanlık içindeler, Türkiye´yi canla başla savunuyorlar, lakin kesinlikle Türkiye´de yaşamayı düşünmüyorlar. Tabii tatillerde gönüllerince zaman geçirmek başka. Çünkü o zaman Euro-TL farkından dolayı çok güzel tatil yapabiliyorlar.
Yaşadıkları ülkelerde paralel toplum oluşturmuş gibi yaşıyorlar. Her türlü imkanı sonuna kadar kullanıyorlar. Birazcık sorun yaşadıkları zaman da konuyu hemen ?İnsan hakları´na, Yabancı düşmanlığına´ getirmeyi de çok iyi beceriyorlar.
Bütün bunlara rağmen kimse de çıkıp şu cümleyi kullanmıyor: ?Türkiye´yi çok mu seviyorsunuz. Gidin o zaman oraya, orada yaşayın??
Merkel böyle bir cümle kullansa demem de, kullanmayacağını bildiğim için. Çünkü ülkeyi yöneten kişi. Çünkü Devlet Başkanı olarak bütün vatandaşlarına eşit mesafede olması gerektiğini biliyor.
Neden bunlar aklıma geldi?
Sebebi şu:
HDP´li birinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu´yu kast ederek ?Kürdistan´da biz kazanacağız´ demesiyle başlayan tartışma ve Sayın Tayyip Erdoğan´ın da Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu tartışmaya katılması.
HDP´li siyasetçinin bu söylemi eğer suç teşkil ediyorsa konu yargıya taşınmalı ve hukuki süreç başlatılmalıdır. Verilecek ceza da hafifletilmeden uygulanmalıdır.
Yok eğer suç teşkil etmiyorsa da gündemi bu kadar meşgul edecek hale getirilmemelidir diye düşünüyorum.
Neden mi?
Çünkü sosyal yapıyı derinden zedeleyecek bir durum. Hele ki, adres vererek şuraya, buraya gidin demek ve hatta d?lun gidin zirvesine çıkarmak?
Türkiye´de doğmuş-büyümüş, yüzyıllardır bu topraklarda yaşamış insanlarımız da bu ülkenin bir parçası.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri kesinlikle Kürdistan değildir? Bunu herkesin bilmesi gerekiyor.
Bu bölgelerde yaşayan insanlarımız da bu ülkeyi bırakıp gitmeyecek kadar vatanına bağlı ve yüreklidirler.
Onlar üzerinden siyasetin şekillenmesi sadece bu insanlarımızı değil bizleri de üzüyor ve yaralıyor.
Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye´lilerin her türlü taşkınlıklarına, ?gitmiyorum ama burada da istediğimi yaparım´ tavırlarına, paralel toplum oluşturmalarına bu şekilde sert bir tutum sergilenmezken, ülkemizde ateşlenen bu ayrımcılığı anlamak gerçekten ama gerçekten çok zor.
Miting alanlarında kullanılan bu söylem dalga dalga yayılıyor ve Avrupa´da yaşayan vatandaşlarımızın dillerinde nefret söylemine dönüşüyor.
HDP yasalara uymayan bir siyasi parti ise kapatılsın. Yok eğer değilse de şeytanlaştırılmasın.
Siyasetin bu yaralayıcı dilini gündelik hayata taşıyarak bir örnekle somutlaştırayım.
Ekonomik açıdan zorluklar var, yıpranmışlık var, yeni ve farklı söylem eksikliği var. Kısacası biraz yaşlanmışlık var.
İnsanlar da yaşlanıyorlar. Özellikle babalar yaşlandıklarında ve istedikleri olmadığı zamanlarda otoritelerini daha fazla kullanırlar. Gençlerin anlayışlarını ve hayata bakışlarını dinlemeye ve anlamaya pek yanaşmazlar. Hele bir de yaşlanmanın verdiği psikolojik gerginlik de varsa daha da gerilirler. Gerildikçe otoriterleşirler ve gençleri sınırlamak için kısıtlama kabilinden cezalar verirler.
Ama bu durum gençlerin olayları anlamalarını sağlamaz ve durum daha da kötüye gider.
Yapılması gereken öncelikle ?empati´dir.
Sonrasında iletişime geçerek konuşmaktır.
Konuştukça karşılıklı anlama başlar ve tatlı dil ile de sorunlar aşılır.
Sanıyorum Ak Parti´nin bu psikolojiden çıkarak hayatın gerçeklerini kabullenmesi gerekiyor. İktidarda olan her partinin başına geldiği gibi, yıpranma Ak Partinin de başına gelmiş bir durumdur. 16 yıllık iktidar döneminde çok güzel işlere imza atılmıştır. Ama kötü olan bir durum varsa, bu da 16 yıllık iktidar döneminin ürünüdür. Bunun tersi bir söylemde olmak inandırıcılığın kaybolmasına sebep olabilir.
Sayın Binali Yıldırım´ın Büyükçekmece´de yaptığı konuşmada ifade ettiği gibi, gaza gelmeyelim derim.
Sayın Yıldırım şunları söylemişti:
?Benim sizden istediğim gaza gelmeyin, İstanbul´a başkan seçiyorsunuz, bunun kazası yok. Bu bir yerel seçim, ölüm kalım meselesi değil?´
Sevgi ve Bilgiyle kalın