Tarih: 07.12.2022 16:24

“Araplaşma” Kavramı ve İslâm Karşıtlığı

Facebook Twitter Linked-in

Bu konuları uzun süredir ara ara yazıyorum. Zorunluluktan. Bu son yazımın bu denli tartışma konusu olabileceğini elbette bekliyordum. Bu, yeni bir durum değil.

“Araplaşma” kavramı altında ötekileştirme, küçümseme, aşağılama gibi bir psikoloji içermektedir. Bu konuya ağırlık verirken asla bir başka ırkı savunuyoruz anlamına gelmesin. Asıl niyetin ne olduğunu zaten tartışmalardan sonra açıkça gördük. Bu bana pek yadırgatıcı gelmiyor.

Şunu her zaman vurgularım: Önce insanım, sonra da Müslüman’ım. Irkımın ne olduğu çok önemli değildir. Bu benim ne tercihimdir ne de seçeneğimdir. Tanrı’nın verdiği bir bağış.

Milliyetçilik kavramının ne denli karmaşık olduğu bir gerçek.

Umut Özkırımlı’nın Milliyetçilik Kuramları adlı özgün bir eseri var. Bu eserinde milliyetçilik ile ilgili genel bir tanımlamada bulunuyor. O da: “Bukalemun milliyetçilik.” Türkiye özelinde de baksak, genel anlamda da baksak karmaşık bir durum. Türkiye özelinde ise hangi milliyetçilik sorusu akla geliyor. Çünkü bu tanımlamada birbirlerine benzememe, bir arada görünmeme gibi bir durum var. Adeta bir çokluluk gösteriyor. Bu konuyu ayrıca ele alacağız.

Tanzimat ile başlayan, giderek kökleşen, birbirine karşı oluşan kavramlar, zıtlaşmalar çatışmalara neden oluyor. Fransız düşünürlerin başlıca sorunlarından biri Müslümanların varlığı. Yani Müslümanların bütüncüllüğü. Yedi İklim dergisinde yayımlanan çalışmalarımda bunlara geniş ve ayrıntılı yer verdim.

Çalışmaya da devam ediyorum. Voltaire şunu söylüyor: Müslümanların bir tek kitabı ve anayasası var. Bu, en doğudan en batıya kadar değişmez. Onları Ömerciler ve Aliciler gibi bir düşünceyle ayrıştırmamız ve çatıştırmamız gerekir. Voltaire Pozitivizm’in öncülerinden. Bütün eserleri Türkçeye çevrildiği hâlde Muhammed ve Fanatizm piyesi çevrilmiyor. Çünkü o eserinde Peygamberimize hakaret var. İlginç olan şudur ki Vatikan tarafından aforoz edilen ve dışlanan Voltaire, bu eserinden dolayı ödüllendiriliyor. Bu çalışmalarım Doğu Işığı III, Fransa eserimde yer alacak.

Bir diğeri de Erenst Renan. Gerek Bilimin Geleceği, gerekse konferanslarında İslâm’a saldırmaktan geri kalmıyor. Temel tezi şudur: Müslümanları İslam’dan kurtarmamız gerekir. Onların gençlerini eğitip kendi ülkelerine göndereceğiz, onlar kendi toplumlarını dönüştürecekler. Şinasi, Ernest Renan’ın da hem hocası hem de modern oryantalizmin öncüsü olan Slvestir Saccy’ın yanında beş yıl kalıyor. Bir de sözlük hazırlıyor. Bu sözlüğü kayıp, bulunamıyor. O da ülkesine döndüğünde Mustafa Reşit Paşa için: “Medeniyet resulü” tanımlamasında bulunuyor. Renan, Müslümanlığın ırk olgusunu zayıflattığını, insanlar Müslüman olunca ırk konusunu önemsemediklerini belirtir. Bilinen meşhur konferansında bunun üzerinde özellikle durur. Bunlar elbette oryantalistlerin amacı ve hedefi. Asıl sorun yerli oryantalistlerin onlardan daha keskin davranmaları.

Medeniyet kavramı da asıl karmaşanın bir başka boyutu.

Batı düşüncesine yönelenlere sorulması gereken soru şudur: Siz hangi medeniyet dairesindesiniz? Eğer Batı medeniyeti diyorsanız, Batı medeniyeti Hıristiyanların medeniyetidir. Çünkü medeniyetler din çıkışlı ve din merkezlidir. Hıristiyan medeniyeti, İslâm medeniyeti, Budist medeniyeti, Yahudi medeniyeti gibi. Batılılar gibi yaşama tercihi ise modernleşmedir. Modernleşme medeniyet değildir. Milli Mücadele hareketi bir medeniyet ve özgürlük mücadelesidir. Ama medeniyetinden kopuş Batı ruhunu yaşama ise modernleşmedir. Buna Maraş örneği verilebilir. Fransızların hamamdan çıkan kadınların çarşaflarına el atması, Rıdvan Hoca öncülüğünde ayaklanması, Fransızları önce Maraş’tan sonra ise Gaziantep’ten kovuluşları bir medeniyet mücadelesidir. Sonrası ise çarşafın atılmasıyla Batılı bir hayat yaşama tarzı ise modernleşmedir. Yerli oryantalistlerin Batılıların yapmalarını dilediklerini gerçekleştirmişlerdir. Ernest Renan’ın bir kehaneti desek yeridir. (Bu konuya devam edeceğiz.)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —