İstanbul bugünlerde çok önemli bir etkinliğe sahne oluyor. Daha şimdiden Arap dünyasının dışında gerçekleşen dünyanın en büyük Uluslararası Arapça Kitap Fuarı unvanına sahip olan etkinliğin bu yıl beşincisi Basın Yayın Birliği ve Uluslararası Arapça Kitap Yayıncıları Derneği’nin katkılarıyla düzenleniyor.
“Arap dünyasının dışında” deniliyor ama, Türkiye veya İstanbul ne kadar Arap dünyasının dışında sayılır, tartışmaya değer bir konu. Türkiye’de şu anda gerek Suriyelilerden gerek Arap Baharı sonrası ülkelerindeki sorunlardan dolayı Türkiye’ye gelen veya gelmek zorunda kalmış Mısırlı, Yemenli, Libyalı ve Iraklılardan ve yine sadece daha iyi bir yatırım, oturum, turizm destinasyonu olarak gördüğü için Türkiye’ye yerleşmiş olan başta Körfez ülkelerinden olmak üzere sayıları neredeyse 5 milyonu bulan bir Arap nüfusu var.
Sadece bu nüfus bile bugün Arap Birliği üyesi ülkelerin büyük çoğunluğunun nüfuslarından fazlasını oluşturuyor. Aslında sayıları yine milyonları bulan Arap kökenli vatandaşlarımızla birlikte, Türkiye en fazla Arap nüfus barındıran ülkeler arasında başı çekiyor. Daha önce de söylemiştik. Bu durum aslında gerektiğinde Türkiye’yi Arap dünyası adına daha fazla söz söyleme hakkına sahip kılıyor. İşin esası Arap dünyasının bugün mustarip olduğu bir çok soruna çözüm odaklı yaklaşım konusunda Türkiye’nin çabaları bütün Arap ülkelerini aşmaktadır.
Neticede Arapların birinci dereceden etkilendiği Suriye, Libya hatta Mısır ve Yemen gibi ülkelerde yaşanmakta olan insani sorunlara Türkiye’den daha insani yaklaşan ve sorumluluk üstlenen bir Arap ülkesi yok. Oysa daha önce de yazdığımız gibi bugün Arap Birliği diye bir kurum var ve birinci önceliği yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan Arap nüfusun sorunlarını çözmek olmalı. Oysa onun gündeminde böyle bir konu hiç yok.
Aslında Türkiye bu nüfusa sahip çıkarken kendine yakışan büyük ve ciddi bir ülke olmanın gereğini yapıyor. Ancak bunun neticesi de, kendiliğinden getirileri de çok oluyor. Bugün birçok alanda Türkiye Arap dünyasının da kalbinin attığı bir yer haline gelmiş durumda. İstanbul, Arap finans çevrelerinin en önemli merkezlerinden biri olmaya doğru gidiyor. Arap dünyasının entelektüelleri tartışmak, buluşmak, fikirlerini geliştirip yaymak için, sanatçıları sanatlarını icra etmek ve sergilemek için en elverişli ortamı İstanbul’da buluyor. İstanbul’da düzenlenen Arapça kitap fuarı bu manzaranın net bir biçimde görülebildiği bir platform.
Fuara 15 ayrı ülkeden 200’e yakın yayıncı katılmış. İlk gün açılışına, Perşembe günü de bir konferans vermek üzere katıldığım fuarı 4. Gün itibariyle 56 bin kişi ziyaret etmiş bulunuyordu. Son güne doğru bu sayının 100 bini bulması bekleniyor. Fuar sadece okurla kitabı buluşturmuyor, yazarları birbirleriyle, yayıncılarla ve en önemlisi okurlarıyla buluşturuyor. Halihazırda Türkiye’de Arapça kitap yayıncılığı yapan ve buradan ürettiği yayınları Arap dünyasının her tarafına ihraç eden yayınevlerinin sayısı 50’yi aşmış durumda.
Fuarda göze çarpan fikir çeşitliliği de başlıbaşına Türkiye’nin sağladığı fikir ve ifade özgürlüğünün bir yansıması.Birbiriyle çatışan fikirlerin stantları yanyana. İran’ın Arapça yayınları da, Suudi Arabistan’ın en resmi görüşleri de, onlara karşı Mağrib’in, Tunus’un çok entelektüel ve modernist-tarihselci yayınları da fuarda kendilerine yer bulabiliyor. Doğrusu, Arap ülkelerinin herhangi birinde bu çeşitliliği bir arada bulmak zor.
Fuar boyunca seminer, imza günleri, resim, fotoğraf ve heykel sergilerinin yanısıra şiir ve müzik dinletileri gibi etkinlikler de yer alıyor. Karşı-devrim süreciyle ülkelerine musallat olan kötücül rüzgarları umut verici sanatlarıyla dağıtmaya çalışan ressam ve müzisyenlerin eserleri sanat kalitesi açısından da verdikleri mesajlar itibariyle de çok etkileyici.
Bazı stantlar günboyu çok özel etkinlikler yapıyor. Birinde Suriyeli veya Türk gönüllülerden oluşan “psikolojik destek grubu” olarak bölgemizdeki insanın kendini tanıması ve maruz kaldığı darbelere karşı kendini onarmasının yolları üzerine çok özel ve pratik tekniklerini standı ziyaret edenler üzerinde uyguluyor. Türkiye’de yaşayan Suriyeliler arasından yaşadıkları onca acıya, savrulmaya karşı bu kadar çok sayıda gönüllüyle bu kalite, heyecan ve gönüllülük seviyesinde bir çabaya şahit olmak insanın için açıyor.
Bu arada yine Suriyeli bir hattatın beni çok etkileyen performansından da sözetmek istiyorum. Alanında ilk ve tek olma özelliğine sahip Muhammed Mahir’in hattatlığı bilinenden çok farklı. Dikiş makinasını kullanarak kusursuz bir hatla Arapça beyitleri, Kur’an’ı Kerim’den ayetleri hiç müsvedde kullanmadan kadife kumaşa aktarıyor. Böylece dikiş makinasıyla nakşetmiş olduğu bütün mushafı 200 kg ağırlığında olarak Bursa’daki atelyesinde sergiliyor. Mahir, fuarda dikiş makinasıyla ziyaretçilere, istedikleri bir beyti veya ismi hemen kumaşa nakşediyor.
Gezmek isteyenler için bugün ve yarın fuarın son iki günü.