ençlerin eğilimleri, yetişme tarzları aslında geleceğimizin dünyasının da habercilerinden biri. Konuyu X, Y, Z gibi münhasır özelliklere sahip kuşaklar meselesi olmanın ötesinde tamamen kendini tekrarlayan tarihsel bir konu olarak alabiliriz ve buradan göreceğimiz, tarih boyunca her zaman kuşaklar arasında tercih, eğilim ve anlayış farkları oluştuğudur. Bunu yeni keşfetmiş veya başımıza yeni gelmiş son derece talihsiz bir durum gibi algıladığımız ölçüde gereksiz ve yersiz bir kaygıya veya paniğe kapılma ihtimalimiz oluşuyor.
Şunu iyi bilmemiz gerekiyor ki, bugün mücadelesini verdiğimiz değerlerin, ilkelerin her neslin diline tercüme edilen ve herkese kendi diliyle hitap etme yolunu bulan bir hakikat değeri var. Yoksa zaten onun gelecek nesillerde okunmayacak veya benimsenmeyecek olmasının kaygısına kapılmamızın anlamı yok.
Biz kendi çağımızda kendi dilimiz ve anlayışımızla, idrakimizle imtihan edildiğimiz gibi gelecek nesiller de kendi idrakleriyle aynı hakikatler karşısında imtihana tabi olacaklar ve bizim bir imtihanı başarmamız evlatlarımızın başarısını garanti etmediği gibi bizim başarısızlığımız da gelecek nesillerin başarmayacaklarını göstermez. İlk insandan bugüne kadar her nesle hitap etmiş olan tevhid davası gelecek nesillerin de en önemli meselesi olarak gündeme gelecektir, ancak bu onların başaracakları veya kaybedeceklerini bizim bugünden söylememizi gerektirmiyor.
Z KUŞAĞININ FARKI NE?
Kuşaklarla ilgili bir temel gerçek budur. Bugün Z kuşağı denilen kuşağın farklı olduğu kesin ama bu ne daha bilinçli ne daha az akıllı veya eksik olduğunu göstermiyor. Sadece biraz daha farklı, o kadar. Tarih boyunca insanlar çok farklı dini duygu seviyeleri arasında her çeşit kaydı göstermişlerdir. Geçmişte insanlar bugünden daha az veya daha çok dindar değillerdi gelecekte de olmayacaklardır. Geçmişte insanlar belli ilkesel konularda bugünden daha az veya daha çok duyarlı değillerdi. Her nesil kendi imtihanını aşağı-yukarı aynı temel insani soru(n)larla karşı karşıya kalarak yaşamıştır.
Irkçılık ve ayrımcılık problemi, kibir sorunu, kendini aşağı görme, kula kulluk, hırsızlık, katillik, kin, intikam, hırs, kıskançlık, cehalet gibi temel duygu ve konumlardan doğan bütün insani hastalıklar her zaman ve her yerde türevleri görülebilen evrensel nitelikli hastalıklar olmuştur. İnsanlık ne kadar ilerlerse ilerlesin, bu hastalıkları öldüren nihai bir ilaç bulunabilmiş değildir.
Kuşakların tarihsel değişimi ile ilgili temel ilke de budur. Az İbn Haldun, biraz da modern sosyoloji okunduğunda bu temel ilke net bir biçimde görülmüş olur aslında. Buna rağmen bunları yeterince okumuş olduğunu bildiğimiz insanların bile son derece yeni, orijinal, hiç görülmemiş bir nesil profili iddia ediyor olması, daha ziyade, “bilgi ile giderilemeyen zanlar” başlığı altında tedaviyi hak ediyor.
SOSYAL MEDYA ETKİSİ SADECE GENÇLER ÜZERİNDE DEĞİL
Tabii ve kuşkusuz günümüz gençliğinin hayatının bir parçası haline gelmiş yeni medya araçları, yaşam tarzları üzerinde yoğunlaşarak, gerçekten çok farklı görünen hikayeler yazmak mümkün. Öyle de oluyor. Sosyal medya ağları veya teknolojisi aslında sadece gençliği değiştirmiyor, herkesi etkisi altına alarak, bir bakıma herkesi hizmetine alarak kendi üst-belirlenim amacına doğru çalıştırıyor.
Bunun özellikle Türkiye’de gençliği nasıl etkilediği üzerine yapılmış bir yığın araştırma bir yana, elimde Arap Gençliği üzerine yeni yapılmış iki araştırma var.
Bunları özellikle zikretmemin sebebi, ortada gençliğin iradesini bir bakıma sıfırlayarak kendi amaç ve iradesini ikame ettiği farzedilen bir sürü faktöre (sosyal medya, otoriter rejimler, hazcılık, popüler kültür) karşı direnen bir kimlik ve iradenin var kaldığını göstermesi açısından ilginç olması.
ARAP GENÇLERİ İÇİN FİLİSTİN SORUNU SABİT SORUN
20 Ağustos - 19 Eylül 2021 tarihleri arasında Twitter’da 5 ülkeden Arap gençlerinin en önemli ilgi alanlarının kapsamlı bir analizine girişen Feed araştırma şirketi, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Libya ve Katar’dan atılan 100 milyondan fazla tweet’i (Arapça ve İngilizce) ve 660.000 kullanıcı ilişkisini analiz etmiş. Oldukça detaylı analizlerin çıkardığı bir husus bu gençlerin kendi ülkelerindeki gelişmelere, fazla müdahil olamadıkları için alabildiğine ilgisiz kalmaları.
Gençler daha uluslararası konulara duydukları ilgilerle bir bakıma kendi ülkelerinin gündemine karşı sergiledikleri kinizmle bir cevap vermiş oluyorlar. Mesela her 5 ülkede bu tarihler arasında gündemde olan Afganistan konusuna dair hatırı sayılır miktarda tweet atılmış. Bu da gençlerin siyasal ilgisine dair zekice yönlendirilmiş önemli bir işaret sayılmış.
Bu veriyi başka bir araştırmanın verileri başka türlü besliyor. Aralarında BBC ve Arap Barometresi gibilerinin de bulunduğu 4 araştırma şirketinin verilerinin toplamını değerlendiren bir araştırma Filistin konusunun bütün Arap gençleri arasında hala en çok önemsenen konulardan biri olduğunu gösteriyor. Üstelik bu konunda gençler bir şekilde “normalleşme” başlığı altında kendi ülkelerinin veya siyasi liderlerinin izlediği politikalara şiddetle karşı duruyorlar.
ARAP GENÇLERİNİN DEĞİŞİMİN HABERCİSİ
Bu tartışmasız veri, gençlerin bütün “Z kuşağı” yüklemelerine karşı bugünden geleceğe onurlu bir duruş taşıyacaklarını yeterince gösteriyor aslında. Kuşkusuz aynı gençler arasında dindarlık seviyesinde son birkaç yıl içinde anlamlı bir dindarlıktan uzaklaşma da kaydedilmiş.
Arap coğrafyasının dinle ilgili yaşadığı bir tür 28 Şubat’ın böyle bir görünümünün olması hiç de şaşırtıcı değil, ancak bunun toplumu nereye götüreceği hususunda o kadar kolay ve ucuz çıkarımlar yapılamaz.
Toplamda dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğu halde ve ülkede bu gençlerinin yüzde 25’inin (dünya ortalamasının ortalama iki katı) işsiz ve fakir olduğu Arap dünyasında gençlerin önemli bir kısmı göç etme meyline sahipler. Göç edemeyenler kaynaklara haksızca tek başlarına el koyan elit tabakalar karşısında onur, özgürlük ve ekmek için değişime doğru toplumu son derece dinamik kılıyor.
Yani Arap toplumları içten içe kaynıyor, kim ne derse desin, her an her şeyi de beklemelidir.