İsrail’in Kudüs’te seçimlerin yapılmasına izin vermemesi gerekçesiyle parlamento seçimlerinin ertelendiğini açıklayan Abbas’a karşı Filistinli taraflardan tepki geldi. Birçok gazete yazarına göre Abbas’ın bu açıklamaları Filistin halkını da ikna etmedi.
Bazı yorumcular, 2006’dan beri seçimlerin yapılmadığı Filistin’de bu adımın Mahmut Abbas’ın ömür boyu devlet başkanı olarak kalma niyetini ortaya koyduğunu düşünürken, Arap gazetelerinin çoğu, seçimlerin ertelenmesi kararının ardında Fetih hareketinin içindeki bölünmüşlükten kaynaklı Abbas’ın seçimleri kesin olarak kaybedeceğini bilmesi olduğunu yazdı.
Bu hafta Arap dünyasının gündemini meşgul eden bir diğer konu da, Suudi Arabistan’ın Lübnan’da uyuşturucu ticaretine alet edildiği gerekçesiyle sebze-meyve ithalatını durdurması oldu. Lübnan’daki Hizbullah çizgisine yakın gazetelere göre bu kararın uyuşturucu ticaretiyle alakasının olmadığı gibi, Lübnan’a İsrail’le normalleşmesi için baskı uygulamak, kara ve deniz sınırlarının çizilmesi sorununda İsrail’in şartlarına boyun eğdirmek amacı taşıdığını iddia etti.
Bu hafta Arap gazetelerinde en dikkat çeken konulardan biri de Suudi veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın İran ile ilgili açıklamaları oldu. Bir TV kanalına verdiği röportajda Bin Selman'ın, İran ile iyi ilişkiler kurmak istediklerini söylemesi büyük yankı uyandırdı.
'ABBAS ÖMÜR BOYU FİLİSİTN DEVLET BAŞKANI'
“Ebu Mazen'in (Mahmut Abbas) Filistin parlamento seçimlerini –belki de başkanlık seçimleri dâhil- erteleme kararı almasının altında birçok sebep yatıyor. Bu karar onun, Yaser Arafat’ın Kasım 2004’te vefat etmesinin ardından göreve gelmesinden sonra ömür boyu aynı görevde kalması anlamına gelmektedir.
Seçimlerin ertelenmesi, ulusal yönetimi Filistin halkının hizmetine sunmak yerine işgal yönetiminin hizmetinde çalışan bir güvenlik birimine dönüştüren başarısızlığın taçlandırılmasından başka bir şey değildir.
Ebu Mazen’in Filistin seçimlerini Kudüs için ertelediği doğru değil. Zira Kudüslü Filistinlilerin seçimlere katılması için bir yol bulunurdu. Seçimleri, Fetih Hareketi’nin içindeki bölünmüşlüğü ve Nasır el Kudve ve Muhammed Dahlan gibi isimlerin listelerinin kendi listesinden daha başarılı olacağını gördükten sonra erteledi.” (Hayrullah Hayrullah / Londra merkezli El Arab gazetesi)
'SEÇİMLERİN ERTELENMESİ SÜRPRZ DEĞİL'
“Filistin’deki gelişmeleri yakından takip edenler için, Mahmut Abbas’ın seçimleri ertelemesi ve seçimlerin yapılmasını İsrail’in Kudüslü Filistin halkına seçime katılma izni vermesi koşuluna bağlaması sürpriz olmadı.
Çoğunluğun düşündüğüne göre Mahmut Abbas, seçimleri yapma gibi bir niyet taşımıyordu ve seçimlerin yapılmasını Filistin yönetimine maddi destek sunan Avrupa Birliği’nin baskıları sonucunda kararlaştırdı.
Herkes biliyordu ki, objektif kamuoyu araştırmaları, Fetih Hareketi listelerinin seçimlerde istenilen başarıyı elde edemeyeceğini ortaya koyuyordu. Dolayısıyla seçimler, Mahmut Abbas ve hareketi için büyük risk taşıyordu. Bu yüzden bu ulusal hakkın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunun da gerekçesi Kudüs olacaktı. Her ne kadar Filistinliler açısından bu inandırıcı olmasa da.” (Cihan Faruk Elhüseyni / Mısır El Şuruk gazetesi)
'FİLİSTİNLİLER İKNA OLMADI'
“Mahmut Abbas’ın erteleme kararı en başından beri bu seçimlerin yapılmasını istemeyen İsrail’in talepleriyle paralellik gösterdi. Bunun nedeni de, seçimlerin 2006’dakine benzer biçimde Hamas’ın zaferiyle sonuçlanmasından duyulan korkudur.
İsrail istihbaratının elindeki güvenlik raporlarına göre, Filistin yönetimi içinde ciddi bir gerginlik var ve Mahmut Abbas’ın üç hafta sonra yapılması planlanan seçimleri ertelemesinin ardından İsrail ordusu teyakkuz halinde. Ne var ki, Mahmut Abbas’ın İsrail’e yönelik Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin seçimlere katılmalarına izin vermediğine dair suçlamaları Filistinliler arasında ikna edici olmadı.
Bu durum, Filistin yönetiminin Doğu Kudüs’te yaşayan 6 bin 300 Filistinlinin daha önceki seçimlerde olduğu gibi postane merkezlerinde oy kullanması için İsrail yönetimine talepte bulunmasıyla başladı. İsrail ise Filistin yönetimine yazılı bir cevap vermedi. Ama bunun dışında Ebu Mazen çok iyi biliyor ki, bu seçimler Fetih Hareketi için tam bir felaketle sonuçlanacaktı. Kendi listesi dördüncü Şoray’a oturacaktı ve diğer listeler daha fazla oy alacaktı.” (Adnan Ebu Amer / Filistin Online internet gazetesi)
'AMAÇ LÜBNAN’I DAHA FAZLA AÇLIĞA MAHKÛM ETMEK'
Suudi Arabistan’ın Lübnan’dan uyuşturucu kaçakçılığı yapıldığı gerekçesiyle sebze ve meyve ithalatını durdurma kararı ancak ABD ve İsrail’in kışkırtmasıyla Lübnan’a yönelik devam eden ambargonun daha da ağırlaştırılmasıyla açıklanabilir.
Lübnan’dan Suudi Arabistan’a nar meyvesi konteynırlarında sokulmak istenen 5 milyon uyuşturucu hapın yakalanması, bu kararı gerekçelendirmek için sadece bir bahanedir ve gerçek sebeplerin üstünü örtmektir. Gerçek sebepler de, Lübnan’ı daha fazla açlığa mahkûm ederek, kaosu ve mezhepsel gerilimi arttırarak ülkeyi yabancı müdahalelere açık hale getirmektir.
Lübnan son dönemlerde arkasında ABD ve İsrail ile bazı Arap müttefiklerinin olduğu büyük komplolarla karşı karşıya. Bu komplonun başat konusu da Hizbullah’ın elindeki silahlar ve işgal altındaki Filistin topraklarının derinlerine ulaşabilecek füzeler ile söz konusu koalisyonun bu füzeleri engelleyememesi. (Rai Al Youm gazetesi / başyazı)
'SUUDİ ARABİSTAN İRAN İLE İYİ İLİŞKİLER İSTİYOR'
“Resmi bir Suudi televizyonunun yayınladığı veliaht Muhammed Bin Selman röportajı, ekonomik anlamda dikkat çekici görüşler, gelecek ve geçmiş hakkında o zamana kadar mevcut diplomasi dilinin dışına çıkılması ve başta İran konusu olmak üzere bölgeyle ilgili yeni bakış açısını ortaya koydu.
Öyle görünüyor ki, kısa süre önce İran ile gizli görüşmeler yaptığını inkâr eden Suudi yönetimi, bunun işaretlerini veliaht prensin açıklamalarıyla veriyor. Veliaht Prens, İran’ın komşu bir ülke olduğunu ve onunla iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini belirtti. Ayrıca Suudi Arabistan’ın İran’ın zor bir durumda olmasını istemediğini aksine gelişen ve büyüyen bir İran istediklerini ifade etti. Mevcut diplomatik çerçevenin dışına çıkan bu yeni siyasi üslup, İran’ın nükleer programı konusundaki ihtilaflar ve bazı bölge ülkelerindeki İran’a bağlı milis güçleri de göz ardı etmiyor.
Suudi Arabistan’ın yeni diplomatik dili, askeri, politik ve ekonomik zorunluluklardan kaynaklanıyor. Bunların başında da, Riyad’a silahlanma ve siyasi konularda baskı kurmaya başlayan ABD ile olan ilişkiler, ABD’nin İran ile nükleer müzakerelere geri dönmesi ve ambargoları hafifletmesi, Yemen’deki çekişmenin kızışması ve Husiler’in Suudi’nin içlerine kadar olan saldırıları geliyor. Yine Katar ambargosunun başarısızlığı ve son olarak da petrol fiyatlarının düşmesi ve korona virüs salgını dolayısıyla baş gösteren ekonomik zorluklar rol da rol oynamaktadır. (Kuds El Arabi gazetesi)