Arap çölünde barış illüzyonu

Fehim Taştekin'in yeni yazısı;

Arap çölünde barış illüzyonu

 

Bütün Arap ülkeleriyle ilişkiler normalleşse bile Filistinlilerin gasp edilmiş toprakları ve haklarına dair anlamlı ve sürdürülebilir bir çözüm üretilmediği sürece barışa dair sözler anlamsız. Bu anlaşmalar sandıkları gibi İsrail’in güvenliğini temin etmeyecek. 

Katıksız bir aldatma çağındayız. Bu çağın en büyük hastalığı ‘büyüklük’. Küreseli de öyle şişik egolu yereli de. Ne yapsalar ‘tarihi’, ne etseler ‘büyük başarı’! Her şeyleri ‘dönüm noktası’! Aşağısı yok. ABD Başkanı Donald Trump bu hastalığın namütenahi timsali.

Dev aynasında 15 Eylül’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Bahreyn’in İsrail’le ilişkileri normalleştirme gösterisi vardı. Dört ülkenin temsilcileri Beyaz Saray’da masa başında kendi siyasal kariyerleri açısından ‘tarih’ yazdılar! ‘Tarihi’ bir tarafı olmayan tarih. Adına kutsal kitaba atfen “Abraham Mutabakatı” diyerek ulvilik katıyorlar. Ulvi bir tarafı da yok.

Tam adı “Abraham Mutabakatı Barış Anlaşması: Barış, Diplomatik İlişkiler ve Tam Normalleşme Anlaşması”.

Gerçekte İsrail’le sorunu olmamış, Filistin davasını herhangi bir tarafından tutmamış, herhangi bir çatışmanın içinde bulunmamış iki ülkeyle yapılan anlaşmaya ‘barış’ atfında bulunmak basitçe tarihi ve güncel gerçekliği sakatlamaktır.

Kuşkusuz anlaşmalar gizli ve kaçak ilişkileri alenileştirip İsrail ile ortaklığa yeni boyutlar katacaktır. Ama vaat edemeyeceği tek şey özelde kutsal topraklar, genelde Orta Doğu’da barıştır. Trump’ın “Orta Doğu’nun şafağındayız” dediği saatlerde Gazze semalarında roketler uçuyordu.

‘Tarihi’ diye pazarlanan anlaşmanın BAE tarafındaki mimarı Veliaht Prens Muhammed bin Zayid, Washington’a gitmeyip Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid’i gönderdi. Bahreyn Kralı Hamad da aynını yaptı. İmza masasında muadil muhataplar yoktu. Eksik tablo, kaçak güreş! Bu zevkten kendilerini mahrum bırakmaları biraz risk savmakla ilgili!

Abdullah bin Zayid, “Anlaşma Filistin halkını bağımsız devlet kurma umutlarına kavuşturacaktır” diyerek herkesin aklıyla dalga geçiyor. Onu dinlerken Netanyahu kahkahayı patlatmamak için kendisini epey tutmuş olmalı!

Filistin lehine hiçbir garanti olmadan Arap blokajı kalkıyorsa İsrail kimin hatırına taviz verecek?

Anlaşmalar Trump ve Netanyahu’nun siyasi kariyerine yazılmış birer ‘bağış çeki’ sayılabilir ama Filistinlilere bir şey kazandırmayacağı aşikar. Ne Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bir devlet, ne mültecilerin geri dönüşü, ne Gazze’deki kuşatmanın sonu, ne de Batı Şeria’daki işgalin durması! Hiçbiri.

Filistin’e Arap desteği hep birilerine siyasi sermaye olageldi. Ne garip, Filistinlilere yardım eli nedense insanlığın batı yakasından uzanıyor. Gazze’ye özgürlük filolarından hiçbiri gökdelenlerle süslü Körfez limanlarından kalkmadı. Kalkmaz da!

***

ABD’deki 3 Kasım seçimine kadar Arap dünyasından bir iki oyuncu daha bu kervana katılırsa Trump “İşte dış politika zaferlerim” diye kafa şişirecek. Bununla Yahudi lobisinin iyiliğini yanında görecek. Benzer hesaplarla Netanyahu’nun da gözleri ışıldıyor. Şimdi Arap kuşatmasını yarmış bir lideri yolsuzluktan içeri tıkacak değiller ya! Ama belli mi olur? Burası İsrail. Yargı “Bu gururu cezanı çekerken de yaşayabilirsin” diyebilir!

İmza atanlardan birisi Suudi Arabistan olsaydı çıkarılan gürültüye biraz değebilirdi. Kral hazretleri telefonda Trump’a “En uygun zamanda inşallah” deyivermiş. Riyad şimdilik iki küçük ortağını ‘piyon’ gibi ileri sürüp geride ‘ümmetin hamisi’ kredisini biraz daha tüketmek niyetinde. Riyad, 2002 Arap Barış Planı temelinde 1967 sınırları üzerinden bir Filistin devleti kuruluncaya kadar çabalayacakmış! Bu da yalanın en yutulmazı. Riyad yol vermeseydi ne Manama ne Abu Dabi bu adımı atabilirdi. Nitekim Suudilerin prestijli gazetesi Arab News “Salam… Shalom… Peace” manşetini dayamış. Amerikan basınından ileri.

Bir de bunun al-ver boyutu var. Bu barışın BAE için anlamı F-35’ler için yeşil ışık yakılması, eski bir hükümet danışmanının ifadesiyle “Amerikan karar vericilerinin cepte olması”, Washington DC’nin koridorlarında kapıların kolay açılması, İran’a karşı da caydırıcılık bariyeri demek.

Bahreyn Kralı da hâlà Arap Baharı sendromunda. Nüfusunun çoğunluğu dışlanmış Şiilerden oluşuyor. Üstelik bir dönem İran’ın kendi toprağı saydığı bir yer. Sünni hanedanlık Tahran’ın kışkırtmasıyla Şiiler isyan ederse taht elden gider diye korkuyor. 2011’de Suudi liderliğindeki ‘Yarımada Kalkanı’ Manama’da tanklarla halkın iradesini ezmişti. Beşinci Filo’nun sunduğu garanti de teskin etmiyor. Şimdi sükûneti İsrail-Amerikan eksenine koşulsuz yazılmakta görüyor.

İsrail’le anlaşma, BAE ve Bahreyn açısından İran eksenine karşı ortaklığın resmileştirilmesi sayılır.

Mısır ve Ürdün gibi sınırdaş olmadıkları için Bahreyn ve BAE, İsrail’le hızla ilerleme sağlayabilir. Ortaklığın güvenlik ve istihbarat ayağındaki derinleşme İran’la gerilimleri tırmandırabilir. İranlılar oluşacak güvenlik boşluklarına daha agresif yanıtlar verebilir. Bu kritik süreçte Trump medya haberlerine atfen İran’ın bir Amerikan elçisine suikast düzenleyeceğini öne sürüp saldırıya 1000 kat misliyle yanıt vermekten bahsetti. İran’ın hedefe konulması çok işlevsel. Müttefikler üzerinde tahakkümü kolaylaştırıyor. Amerikan kamuoyunu maniple ediyor. ABD belki İran’la ilişkileri normalleştirmeyi deneseydi bölgede daha büyük bir barışı satın alabilirdi. Ama bu silah baronlarını çok üzer.

***

Özetle atılan imzaların özlenen barışı getireceği sözü basit bir serap. En yalın ifadeyle barış savaşan ya da teknik anlamda savaşta olan taraflar arasında olur. Filistinliler ve İsrailliler arasında; İsrail ile Suriye arasında; İsrail ile Lübnan arasında. Geçmişte Mısır’la veya Ürdün’le olduğu gibi. Güya İsrail, Arapları razı etmek için Batı Şeria’yı ilhak planını dondurmuş. Büyük lütuf! Ne zamana kadar? Times of Israel’e göre Trump 2024’e kadar ilhakı tanımayacağını söylemiş. Ya seçilemezse? Seçilse de 2024’e kadar ne olacak? Filistin devleti mi kurulacak? Suya yazılmış taahhütler bunlar. Arap tarafına giden çek karşılıksız. Aksine Arap sokağındaki dikenlerin kalkması İsrail’i daha da cesaretlendirecektir!

İsrail ihtiyacı olan barışı Körfez’in tuzu kuru ülkeleriyle ilişkilendirerek kendi gerçekliğinden de uzaklaşıyor. Arap ülkelerinin tamamı ikna edilse Filistinliler davalarını yitirmiş mi sayılacak? “Hepiniz Araplara satıldınız, artık dağılabilirsiniz” mi denilecek? Bütün Arap ülkeleriyle ilişkiler normalleşse bile Filistinlilerin gasp edilmiş toprakları ve haklarına dair anlamlı ve sürdürülebilir bir çözüm üretilmediği sürece barışa dair sözler anlamsız. Bu anlaşmalar sandıkları gibi İsrail’in güvenliğini temin etmeyecek. Gerçeğin tam orta yerinde yaşayan Yahudiler de bunun barışla, güvenlikle ilgisinin olmadığının farkında. Kökleri derin sorunlar ve yakıcı gerçekler siyasi şarlatanlık kaldırmıyor. Orta Doğu’nun bir anı bile bunu anlatmaya yeter.


Fehim Taştekin kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.